7 Haziran 2015 - Pazar
7 Haziran 1983 yılında ilk kızım Tahire’m dünyaya teşrif etti. Ben o vakit Tuzla Piyade Okulu’nda Yedek Subaydım. Haberi rahmetli Babam, Adana Zincirli Camii İmam Hatibi Ahmet Garip hocam mektupla bildirmişti. Şair amcaları gibi şiirle, yazıyla uğraşsa da o minyatür sanatçısı olmak için yıllarını vermeyi sürdürüyor. Bir gün güzel denemelerinin, şiirlerinin minyatürle birlikte yol aldığını okuma fırsatım olacağına inanarak yeni bir yaşın huzurunu, ömrünün bereketini, iki cihan saadeti temennisiyle gözlerinden öpüyorum.
***
7 Haziran 2015 Türkiye’de Genel Seçimler yapılıyor. Bu pazar günü her bir vatan evladı o mübarek oylarıyla ülkemiz ve insanlığımız adına geleceğe oy veriyor. Verilen her oy, Milletimizin geçmişten geleceğe yürüyüşünü ilgilendiriyor. Ya hayırda, hakta kullanılacak oylar ve toplumun çoğunluğu neye niyetliyse Allah onu lütfedecek. Ya da şerde kullanılacak. Böyle bir ayrımla karşı karşıyadır bugünkü seçim. Ya yerli olmayı, kadim kalmayı, kutlu, şerefli, şahsiyetli, onurlu, maziye bağlı ve geleceği planlayabilen bir karar çıkacak ve hak üzere yol sürecek ya da şeytanın iğvası akılları, yürekleri, hafızaları bozmuş olacak ve batılın, şerrin yani batının çizdiği yol, ülkemizin geleceğine yön verecek. Ya yeryüzünde hakkın sözcülüğünü yapacaksınız ya da batılın sözcüsü olacaksınız. Birisinde ebediyyen kurtuluşa ulaşma umutlarınız var, diğerindeyse ne bu dünyada ne de ahirette esenliğe kavuşabilme şansınız. Geliniz akıllarımızı bir kez daha gönlümüze gömerek onurlu yaşamak için toplumumuzun ve ümmetin geleceği adına şer odaklarını, şeytanı ve yandaşlarını sevindirmeyelim. Hakkı üstün tutalım. Kazancımız hem bu dünya olsun hem de ahirette kazanma umudumuz çoğalsın.
***
Bugün, 7 Haziran 1987 yılında kaybettik “İşaret Çocukları”, “Yedi Güzel Adam”, “Menziller”, “Korku ve Yakarış”, “Yaşamak”, “Bir Değirmendir Bu Dünya”nın da yazarı olan Cahit Zarifoğlu’nu. İsmini almadığım bir dizi eserleri daha mevcuttur şairin. Cahit Zarifoğlu’nun “Edebiyat” dergisinde yayınlanan şiiri “Yedi Güzel Adam” TRT’de dizisi yapılmış olsa da, şiirimize, edebiyatımıza olan katkısı diziden daha da önemlidir. Dizi hakkında epey şey söylenebilir, söylendi de. Biz dönemin edebiyatçılarının, şiirinin, seksen öncesi yaşanmışlıkların gündeme taşınılmış olmasını ve İslami şiirin varlığının ilk kez gündeme alınmış olmasını faydalı bulduk ve diziyi bu yönünden izledik.
Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan, Alaeddin ve Rasim Özdenören isimleri dolayısıyla Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri de bu vesileyle yeniden gündeme alınmış oldu.
Yine bugün, 7 Haziran 2012 yılında, büyük bir Türk şairi olan Abdurrahim Karakoç’u da ebedi âleme uğurladık. “Hasan’a Mektuplar”, Hakim Beğ”, Vur Emri”, Beşinci Mevsim”, “Anadolu’da bahar”, “Aynanın İki Yüzü” gibi eserler bıraktı. Her bir eseri Türk şiirine yeni sesler, unutulmaz şiirleriyle dillerde destansı bir havayla hem şiirimize hem de türkü geleneğimize önemli eserler bırakarak adını unutulmazlara arasına yazdırdı.
Cahit Zarifoğlu, Kahramanmaraşlı, Abdurrahim Karakoç da Elbistanlı. Her iki şairimiz de, Yedi Bilge “Yedi Güzel Adam”lar da Kahramanmaraşlı.
“Mihriban”; şiirimizin de, Türkümüzün de kalbinde taht kurdu. Tıpkı Zarifoğlu’nun “Aşka Dair”, “Sultan” şiiri gibi. Rahmete ulaşan bütün şairlerimiz, önden gidenleri, rahmetle, şükranla anıyorum.
Aşka Dair’de Zarifoğlu şiire şöyle başlar;
“Öyle sofralar gördüm ki İnsan kasları vardı tabaklarda O eğik gövdeler önünde yalnızlık Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu Bir kadın Bir erkek Gizlice soluyordu Bir erkek av arkadaşından Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak Kamışlıktaki sazların arasından Ilık ve yapışkan fısıltıları Ayırarak alarak Urgan gibi bedenine doluyordu Her şeye benzeyebilirken o Hiçbir şey benzemezken ona … ”
***
“Sultan” ise;
“Seçkin bir kimse değilim ismimin baş harfleri acz tutuyor Bağışlamanı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme Hayat bir boş rüyaymış Geçen ibadetler özürlü Eski günahlar dipdiri Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harflerinde kimliğim Bağışlanmamı dilerim Sana zorsa bırak yanayım Kolaysa esirgeme …”
Abdurrahim Karakoç’un Mihribanı’ysa şöyle;
“Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban Yar, deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban …
Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban … Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor Mihriban”
Şairler, ilk atlılara benzer. Geçip gittikleri diyarlarda izleri, sesleri, nefesleri, mısraları kalır. Şiirin ülkesi biraz da melekler ülkesidir. Muştunun, müjdenin, tılsımın, ilhamın ve ikramın menşeidir bize mahfuz, şiire matlup olan. Ahmet Efe “Bir Yalnız Ağaç” şiir kitabında “Söyleyemem” dese de matlup olana kavuşma telaşı hissediliyor;
“Neyleyim yâre dahi derdimi söyleyemem!..
Kem nazarla kalbimi kırdı mı, söyleyemem!..
Faş edip de sırrımı nice üryan olayım?
Can, yar ile vuslata erdi mi, söyleyemem!..
Ahmed’im efgan ile sahralar gezip durdu,
Menzil-i maksuduna vardı mı, söyleyemem!..”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.