Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Pusulasız Yolculuk

Pusulasız Yolculuk

Ne kadar ileriye gidersek pusulayı da o kadar şaşırıyorduk. Çünkü “pusulasız girmiştik yeni yüzyıla”. Bu sözler, Amin Maalouf’a, onun Çivisi Çıkmış Dünya adlı eserine ait.

Şöyle bir etrafımıza bakalım, Arap dünyasına, Ortadoğu’ya, Çin’e, Avrupa’nın merkezine, ABD’ye ve özellikle oradaki beyaz olmayanlara, göçmenlere, Türk Dünyası’na, Afrika’nın bütününe, Kuzey Kore’ye ve aslında bütün dünyaya bakalım; her yerde mutsuz, sıkıntılı, kavgalı, aç, birbirine düşman insanlar var. Ama bütün dünyaya bakmaktansa kendi küçük dünyamıza, kendi ülkemize bakmakla başlamak lazım.

Bu yüzyılın başından itibaren yaklaşık 13 yıldan beri, bindiğimiz gemi çok yol aldı. Sakin, güvenli, istikrarlı bir yolculuktu bu. Öncelikle okyanusun ortalarına varmadan bütün yolcuları aynı ve eşit bir şekilde yolcularına refakat eden bu gemi personeli, aynı zamanda bütün çevreye dikkatli gözlerle bakmayı da hiç ihmal etmedi. 

Yolculuk, hep aynı koşullarda devam etmez. Gemi, denizin ve havanın koşullarına uygun tarzda donanımlı olmak zorunda olduğu gibi esen rüzgarın yönü ve şiddetini hesap edebilen personeli ve koşullara göre nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda karar verecek kaptanı sayesinde yoluna devam edebilir. Gerekirse kuytu bir limana demir atar ve fırtınanın geçmesi için kendi sabrını ölçer. Personel, her biri kendi işini yaptığı zaman kaptan doğru karar verebilir.

Ama tıpkı bir orkestranın şefi, şefliği bırakıp da enstrümanları çalmaya kalkarsa ritim kaybolur ve ortaya eziyet veren sesler ve gürültü çıkar. Gemi yolculuğu da böyledir. Yol aldıkça ihtiyaç duyulan pusulanın eksikliği hissedilmeye başlanır ve bu durumda da el yordamıyla gemi idare edilmeye çalışılır. Arap Baharı bizim açımızdan böyleydi. Barış Süreci bizim açımızdan böyleydi. Her iki durum karşısında da, aldığımız yol nispetinde ne kadar da pusulasız hareket ettiğimizi anlıyoruz.

Pusula, insanlar için akıl ve onun rehberliği anlamına gelir. Oysa ülkemize baktığımızda ve özellikle İftar ve Sahur Programları dolayısıyla çok daha iyi anlıyoruz ki, akıldan ve sağduyudan uzak olan ve adına dini denilen programlar insanların ilgisini daha fazla çekiyor. Masal, efsane anlatmakla ve anlatılanlara şiirsellik katmak suretiyle tiyatro oyuncusu gibi hareket eden konuşmacılar karşısında ağlayıcı rolüne soyunmuş kadınların durumu, ne kadar da akıldan uzak, pusulasını kaybetmiş ve ebediliğe değil ama ebedi boşluğa özlem duyanların varlığını hatırlatıyor bize.

Ebediliğe duyulan özlemin yerini boşluğa duyulan özlem almış durumda. Çünkü akıldışılığın hakim olduğu toplumumuzda her şeyi mubah göstermenin yolu sonuna kadar açıktır. Akıldışılık ve akıldışılığın cazibesine kapılmak aslında herkes için geçerli olabilecek olan ölçüyü ortadan kaldırmak demektir.

Bugün için ölçü kaçmış, kerameti kendinden menkul söz ve fiillerden ibaret bir dünyanın zemini atılmış durumda. Tefekkürsüz bir tezekkür ile boşlukları doldurmaya çalışanların zikri de elbette artık kimsenin kalbine ve gönlüne hitap etmemeye başlıyor. Sadece avunmak isteyenlere tatlı bir ninni gibi gelen efsane ve masallar ile akıllarını değil ama hayal dünyalarını süsleyen ve zenginleştiren insanlar, buna hizmet edenleri, bedelinin çok üstünde besliyorlar.
Bütün bunlar neden? Çok basit aslında… Bizim için ölçü olanın ortadan kaldırılması ve pusulamızın işe yaramaması ya da onu kaybetmiş olmamız.

Güvenli ve doğru bir şekilde yol almamızı sağlayacak pusulayı yeniden bulmak ve onun yerine koyduklarımızı yerle bir etmek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi