Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

OĞUZLARIN MİLLÎ MEFKÛRESİ: TÜRK’ÜN İSLÂM ÜLKÜSÜ

OĞUZLARIN MİLLÎ MEFKÛRESİ: TÜRK’ÜN İSLÂM ÜLKÜSÜ

Şanlı Peygamberimizin (aleyhisselam) risaletinden sonra dünya tarihinin en büyük hadisesi Türklerin İslâm’la müşerref olmalarıdır.

Türk boylarının teker teker İslâm’a dâhil olmaları dünya tarihinin akışını değiştirmiştir.

Uzak Asya’nın yerleşik ve kalabalık topluluğu Çinlilerle asırlarca vuruşan Türkler, hidayete erdikten sonra bütün bir Haçlı âlemi ve Hindularla mücadele etmişlerdir.

Asya ve Avrupa tarihi bir tarafta Türkler bir tarafta da diğerleri olmak üzere hemen hemen kesintisiz süregelen bir mücadeleden meydana gelmektedir.

Şüphesiz ki bu mücadele “kuru bir cihan kavgası” olmayıp Hakk ile bâtılın, iman ile küfrün, nûr ile zulümatın kanlı bir çarpışmasıdır.

Kâbil’in neslinden gelen Firavunlara, Nemrudlara, Stalinlere, Maolara, Papalara ve daha nice azılı küfür yobazlarına, Hâbil’in neslinden gelen Musalar, İbrahimler, Alp Arslanlar, Yavuzlar, Şamiller, Caharlar, Muhsinler dur demeye devam edeceklerdir.

Bu Âdem atamızın cesedine nefahtunun üflenmesiyle başlayan ve İsrafil’in suru üflemesiyle son bulacak olan mukaddes bir cihattır.

Bu cihad “Hakk’a tapanlar” ile “şeytana ve nefsine tapanlar” arasında cereyan etmektedir.

İşte Oğuz’un mübarek nesli bu mücadelede safını ezelde belli etmiş ve ebede kadar aynı safta Rabb’ül Âlemiyn olan Allah’ımızın “küfre vurduğu tokat” olarak kalmaya devam edecektir.

Ordusunu “Peygamber Ocağı” olarak niteleyip, askerlerine Fahr-i Kâinat (aleyhisselam) Efendimize hürmeten “Mehmedcik” ismini veren başka bir Müslüman millet mevcut değildir.

Aziz Allah’ın Maide/54’te ifade buyurduğu böylesine kutlu bir vazifesi olan Müslüman Türk milletinin bugünkü âtıl hâli bile İslâm düşmanlarını ürkütmektedir.

Bu Allah düşmanları içerde basın, siyaset, san’at ve iş dünyasında köşe başlarını kapmış soysuzlar eliyle milletimizi yozlaştırmaya, mukaddesatımızı doğrudan yahud dolaylı olarak aşağılayarak özelikle gençlerimizde dinimize, tarihimize yönelik bir aşağılık duygusu meydana getirmek gayesindedirler.

Böylece atasını tanımayan, aslını inkâr eden, millî mefkûremiz “i’lâ-yı kelimatullah”a yabancı, töresini, lisanını bilmeyen, ruhunu nefsine köle etmiş bir müstemleke gençliği meydana gelmektedir.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi güya İslâm uğruna Allah’ın bir yaradılış hakikati olan millet kavramını ve oradan da yukarıda anlatageldiğimiz “Türklük” mefhumunu tahfif eden, öcü gibi gösteren, tarihi kefereyle mücadeleyle geçmiş böylesine bir milletin ismini telaffuz etmeyi gâvurluk sanan ve hele hele Türk’ün İslâm’la beraber kullanılmasından çılgına dönen nevzuhurların olması bizi hayretler içerisinde bırakmaktadır.

Bu nevzuhurlara Üstad Necip Fâzıl Bey’in, Seyyid Ahmed Arvasî Hoca’nın, Prof. Dr. Osman Turan’ın ve daha nicelerinin eserlerini okumalarını tavsiye ediyor ve son dönem Mürşidlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvasî Efendinin şu sözlerine kulak vermelerini istiyoruz: “Ben bir Seyyidim, yani bu demektir ki aslen Türk değilim, ama yeryüzünde bütün Türkler silinse üç Türk kalsa biri ben olurdu, iki Türk kalsa gene biri ben olurdum, son Türk kalsa da o gene ben olurdum. Çünkü Türkler olmasa bugünkü mânâda İslâmiyet de olmazdı.”

İslâm adına “Türklük” mefhumundan, “Türk-İslâm” tabirinden rahatsız olanlar Abdülhakîm Efendi’den, Üstad Necip Fazıl Bey’den, Arvasî Hocadan daha iyi Müslüman olduklarını, İslâm dâvâsına bu büyüklerden daha çok hizmet ettiklerini düşünüyorlarsa zaten onlara söyleyecek bir sözümüz olamaz.

Bizler hangi kökenden gelirsek gelelim, hiçbir biyolojik, politik kaygı gütmeden, kendimizi Türk milletinden, İslâm ümmetinden hisseden ve temelini “çağ kapayıp çağ açan” Fâtihlerin, Ak Şemseddinlerin, Hacı Bayramların ve bil cümle Nesl-i Fâtihân’ın yaşadığı ve yaşattığı İslâm’dan alan ulvî bir medeniyetin hayaliyle yanıp tutuşan ve en nihayetinde Aziz Allah’a lâyık kul, Kitabullah’a, Resûlullah’a lâyık ümmet, Fâtihân ecdadımıza lâyık bir millet olma gâyesinde olan, bunu da Rabbimizin izin ve imkân verdiği ölçüde, başta gençlik olmak üzere, bütün bir cemiyete mâl etmeye çalışan birer muzdaribleriz.

İslâm âleminin selamete ermesinin yolunun Türk milletinin felaha ermesinden geçtiğinin şuurundayız.

Türk milletinin felahının ise tarihte olduğu gibi sağlam bir iman, sarsılmaz bir birlik, müthiş bir gayret ve topyekûn bir çalışmayla yeniden İslâm dâvâsına dört elle sarılmakla mümkün olacağına inanıyoruz.

Cenab-ı Allah bu ulvî gayeye bizleri lâyık eylesin ve ahir ömrümüzü en güzeliyle bu ideale adamayı, vakfetmeyi nasip eylesin.

Aziz Allah’ın nusratı, Resûlullah’ın (aleyhisselam) şefaati, Evliya-Şüheda ecdadımızın himmeti bu azîm mefkûreye gönül verenlerin üzerine olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
25 Yorum
Ahmed Gürkan Arşivi