‘Hayırsız’ların ‘hayır’dan korkmasıdır, asıl pro
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Yusuf Otakçı (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Herkesin gündemi ‘Deniz Feneri.’
Namazda gözü olmayanların ezanda kulağı olmaz misali, bu konulardan uzak olanların yaygarasından etkilenmemeliyiz. ‘Deniz Feneri’ yaygarasının Türkiye gündemine halkın yardımlaşma duygularının daha bir coştuğu Ramazan’da rastlatılması düşündürücü değil mi? Bu konuda hiç konuşmaması gerekenlerin dolmuşuna binmemeliyiz.’
-Rıza Çermikli yazıyor: ‘Bir yazınızda değinmiştiniz: Başka siyasetçiler sözkonusu olunca, iddialar üzerine medyada bir süzgeç, bir ihtiyat ve bekleme payı bırakılırken ve bunun gerekliliğini ‘Doğan Medya Grubu’nun kaptanı durumundaki kalemşörü E. Ö. bile bizzat ifade ederken.. Bu kez, Tayyib Erdoğan’a sıçratılmak istenen bir iddiayı manşete çekip, sonra yazısında, ‘Ben de inanmıyorum..’ demesine ne demeli? Tayyib Erdoğan’ın, öyle bir tepki vermesini haklı buluyorum.. Geçmişteki siyasetçiler gibi, pişkin pişkin yutkunsun muydu? Ve dün değindiğiniz gibi, Başbakan, ‘Yalan haber yazan gazeteleri almayalım..’ diyor; onlar ‘Doğan Medya Grubu’nun gazetelerini almayın.. dedi’ diye yine yalan yazıyorlar.. Yarası olmayan gocunmaz.. Keza, aslî sermayesi yalan ve müstehcenlik olan o yayınlar, büyük tiraj kayıplarına uğratılmalı..’
*SEÇ: Evet, hedef, hem müslüman halkın yardımlaşma duygusuna Ramazan’da daha bir vurmak, hem de mahallî seçimler öncesinde Tayyîb Erdoğan’ı..
1,5 senedir devam eden bir mahkemenin şimdi böyle allanıp pullanması başka nasıl izah edilir.. Hakikatin ölçüsü ne zamandır Alman mahkemeleri oldu, hem.. Ve bu son hadisede ‘ısırıcı’ olarak kullanılan ‘Doğan Medya’nın almanlarla derin işbirliği de unutulmamalı.. Bir de, onları yönlendiren perde gerisi içgüç odakları var.. Onlar 100 yıldır milletin üzerine tahakküm pençesi atmış olan karanlık odaklardır ki, bir mağdura, bir mazlumlara, yoksullara yardım değil, onları varlıkları için gerekli gören mütegallibe zümreleridir.. Bu karalama kampanyasının Ramazan’a rastlatılması taktiğine dün Abdullah Gül de değindi, haklı olarak..
-tetete (habervaktim.com’da) yazıyor: 18 Eylûl günü, Başbakan’a, ‘tarihî yolculuğunuzu sürdürünüz..’ demekteydin.. Bu tarihî yolculuk sözünü biraz açar mısın?’
*SEÇ: Hükûmet etmek, çelik-çomak oyunu değil herhalde.. Her bir hükûmet, hükmettiği toplumun tarihini de ister-istemez şekillendiriyor demektir.. Başbakan’a, ‘Doğru olduğuna inandığın yolda ilerlerken, kervanına etraftan gelen saldırılara aldırma..’ çağrım açıktır..
-asç (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Bugünkü laiklerin zihniyeti, öncekilerden farksızdır. Bugün darbe yapılmıyorsa, Tayyib’i Menderes’ten iyi gördükleri için değil, dünya şartları ve halkın kendi irade ve seçtiklerine sahib çıkma şuûrunun daha bir yükselmiş olmasındandır..’
-Uzun Muammer (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘12 Eylûl’ü eleştirmenizi anlamıyorum.. Otobüsler taranıyor, insanlar evlerinin balkonunda bile oturamıyor, kahveler taranıyordu.. Bir darbe kelimesi tutturdunuz.. Esas eleştirmen gereken üçkağıtçı-yalancı-hırsız siyasetçiler olması gerekirken, devletin tek güvencesi olan orduyu hedef almanız anlaşılmaz.’
*SEÇ: Devletin güvencesi, bir kurum değil, milletin kendisidir. Ordu milletindir ve milletin silahını kendiliğinden değil, milletin seçtiği temsilcilerinin oluşturduğu hükûmetin emrine göre kullanır, kullanmak zorundadır. Bizim eleştirimiz, ordu’ya değil, Ordunun komuta kademelerine sızmış darbeci-zorba, iktidar ateşine tutulmuş olanlaradır.. Ken’an Evren, 12 Eylûl’den önce de, Gen. Kur. Başkanı’ydı, tapu müdürü değildi.. Sıkıyönetim de vardı.. Yani bütün yetkiler elindeydi, Meclis ve Hükûmet, istediği kanunu hemen çıkarıyordu. Ama, yine de önlenemiyordu, o kanlı boğuşma.. Çünkü, kendisi de hatırâtında itiraf ediyor, ‘sağ-sol grupları birbirine karşı saldırtıyorduk’ diye.. Bu bir ‘savaş ve iktidar oyunu’ydu.. O zaman, 2. Ordu Kom. olan Org. Bedreddin Demirel, yayınlanan hatırâtında ‘Müdahaleyi Temmuz-1979’da (12 Eylûl’den 15 ay önce) yapacaktık, ama, şartların iyice olgunlaştırılması gerekiyordu..’ itirafında bulunmuştur. Darbe ve darbecilerin çaresizlik içindeki topluma, bir kurtarıcı gibi kabul ettirilebilmesi için, en azından 5-6 bin kişinin daha öldürülmesi gerekliydi.
‘Karışıklık çıkarıp, sonra sahneye kurtarıcı olarak çıkmak taktiği..’ Bu oyun bozulmalıdır..
[email protected]’ yazıyor: Yazınızda Mâlik (Malcolm)’in cemaatte yanlışlıklar sezdiği ve ısrarla (Elijah’a rağmen) hacca gittiğini yazmışsınız. Alex Haley’in Malcolm X isimli kitabında daha başka etkenlerin olduğu da anlaşılıyor..
-Murabit (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Belki detay sayılır ama.. 15 Eylûl günü, ‘Elijah’ın ‘evliya’dan bozulma olduğunu yazmıştınız. Elijah, Eliyahu’dan gelmektedir. (O da olabilir..)
-Aykut (Haksoz.net’te) yazıyor: ‘11 Eylûl’le ilgili yazdıklarınıza ek: 11 Eylûl’ü ‘El’Kaide’nin gerçekleştirmesi düşünülemez.. Bush, uçakla kaçırılırken, uçağın devlet şifresinin kırılıp ekrana ‘Sıra sende..’ diye yazılabilmesi ve diğerleri.. Bu teknolojiye sadece ABD içinde sahib olunabilir.. ABD bu çirkin kurgu ile amacına ulaşmaya çalışıyor ve kısmen başardı da...’
-F. Zehra (haksoz.net’te) yazıyor: ‘11 Eylûl Saldırıları’yla ilgili yazdıklarınız için elinize sağlık diyorum.. Şu da gerçek ki, enerji kaynakları ve geçiş yollarını kontrol altına almak için ABD, ‘İkiz Kuleler’e bir saldırı gerçekleşmeseydi de ‘11 Eylûl sonrası’nı tezgahlayacak ama, bu kadar kolay olmayacaktı. ‘11 Eylûl’ olmasaydı, ‘önleyici vuruş’ gibi, hukuku tamamen değiştirecek bir doktrini, Bush neye dayandırabilecekti?’
-Levent Gündüz (haksoz.net’te) yazıyor: ‘11 Eylûl’ü Batılı kaynaklara göre yorumlamak yanlıştır.. ‘El’Kaide’nin kaynaklarında, üstelik, Abdullah Azzâm, Usâme bin Laden’i över.. Azzâm, ayrıca, ‘bize terörist diyorsanız, biz evet, irhabiyyun/teröristleriz..’ der..’
*SEÇ: ‘Elbette Batı kaynaklarından da istifade edebilirim. Ama, şahsî gözlemlerim ve Talibân öncesi en üst müslüman sorumlularla temaslara da dayanır; değerlendirmelerim..
Merhûm Azzâm, 11 Eylûl’den yıllarca önce dünyayı terketmişti.. Onun Usâme’yi övmesi o zamana aid olabilir ve kaldı ki mutlak ölçü de değildir.. Keza, müslümanların ‘irhabî/terörist’ olarak nitelenmesinin İslâm adına, kinaye yoluyla bile olsa kabullenilmesi kabul edilemez.’
-Sâmi Alphan yazıyor: 17 Eylûl günlü yazınızda, Romalıların patolojik oburluklarından sözederken, istifrah kelimesini kullanmışsınız. Ben istifrağ biliyordum. Hangisi doğru?.
Bir de, Amerika için ‘II. Roma İmparatorluğu’ benzetmesi yapmışsınız. Ben arada biraz fark görüyorum. Romalılar zevklerine düşkün ve daha liberal idiler gibi geliyor bana.. En azından, gittikleri yeri abâd ediyorlardı. Benim küçük kızım, tv’de Amerika bağlamında yıkık-dökük manzaralar gördüğünden, her bir yıkım karşısında, ‘Baba burası Amerika mı?’ diyor.
*SEÇ: İstifrağ kelimesi doğru.. Amerika için kızınızın yaptığı yorum enfes! Allah bağışlasın.’
-Sağırsultan, İstanbul’dan yazıyor: ‘17 Eylûl yazınızda, Amerika için yaptığınız ‘Catoplebas’ benzetmesi çok güzeldi. Bu çağdaş ‘catoplebas’ın şişip devrilmesi ve kendi ağırlığının altında kalarak, öylece açlıktan ölmesi temennisiyle..’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.