Asıl Hedef Türkiye mi?
Afganistan’ın 14, Irak’ın 12 ve Suriye’nin 5 yıldır hemen her gün yaşadığı, Türkiye’nin on yıllardır mücadele edip defalarca karşı karşıya olduğu terör vahşetini Paris, cumartesi akşamı acı bir şekilde yaşadı. ‘Canlı bomba’ ilk defa bir Avrupa başkentini vurdu; eş zamanlı saldırılarla Avrupa’nın kalbindeki düşmanlık tohumları kanla sulandı ve Ortadoğu’yu terörle teslim almak isteyen ‘şeytani plan’da bir adım daha atılmış oldu…
Saldırıların üzerinden 24 saat geçmeden ‘olağan şüpheli’ DAEŞ’in saldırıları üstlendiği Cumhurbaşkanı Hollande tarafından açıklandı ve Fransa için ‘savaş sebebi’ olarak kabul edilen saldırılar Avrupa’yı yeni bir yol ayrımına sürüklemiş oldu: Avrupa şimdi ya ‘terörle mücadele’ zihniyetini gözden geçirecek ve bu vahşetin kökenlerine inip politikasını değiştirecek yahut DAEŞ bahanesiyle sürdürülen barbarca saldırılara katılıp ‘terör kısır döngüsü’ne hizmet edecek…
Esed’in devlet terörünü ikircikli politikalarla sürekli besleyen, bölgede terör eşiğini düşüren ve sivil alanı daraltan Mısır darbesine destek verip darbenin mimarına kırmızı halılar seren, İsrail terörünü görmezden gelen, İran’ın mezhepçi terör örgütlerine verdiği desteklere göz yuman ve kendi ülkelerindeki Müslümanlara karşı ayrımcı ve aşırı sağcı politika ve uygulamalara karşı önlem almayan Batı ülkeleri ve özellikle Fransa, terör vahşetini kendi başkentlerine adım adım davet ettiler. Terörle mücadele adına devlet terörü uygulayan rejimlere silah satıp radikalizmi besleyerek terör şebekesine kuvvet vermek Batı’nın postmodern açmazı!
Özelde en çok Müslüman nüfus barındıran ve Suriye’de Esed rejimi aleyhine politika yürüten Fransa’yı, genelde ise Avrupa hükümetlerini ve uluslararası kamuoyunu ‘terörle mücadele’ maskeli güvenlikçi bir bir çizgiye çekmeyi ve âmiyane tabirle ‘ayar verme’yi amaçlayan, aynen Ankara saldırılarında olduğu gibi bir örgüt veya devletin değil bir şebekenin marifeti olduğu çok belli olan Paris’teki ‘kokteyl terör saldırıları’, mülteci politikalarından Suriye’deki krize kadar bir çok meselede önceliklerin değişmesine sebep olacak özelliklere sahip.
Suriye ve Irak’taki krizden en çok etkilenen ve PKK’dan DAEŞ’e kadar tüm terör örgütlerinin öncelikli hedefi olan Türkiye’yi terörle teslim alamayan küresel terör şebekesi, Paris saldırılarıyla ‘terör eşiği’ni tüm zamanların en aşağı noktasına çekip ‘güvenlik seviyesi’ni yükselterek Suriye’de bir süredir Putin ve Obama yönetimleri tarafından bölgeye dayatılmak istenen ve Esed’in kaldığı, statükonun değişmediği ve İran’ın nüfuz sahasının zarar görmediği, Türkiye’nin ve Suriyelilerin planlarının gözardı edildiği ve etkisiz kılındığı bir Suriye’yi öngören plan çerçevesinde Türkiye’nin daha çok ateşe çekilmesi de hedefliyor.
Onun için bu saldırılar en çok Esed’e ve Netanyahu’ya can suyu olurken, İran’ın bölgesel arzularına, Putin’in ihtirasına ve Sisi’nin darbeyi tahkim etmesine hizmet eden ama Türkiye’nin 1 Kasım sonrası girdiği yeni istikrar dönemini de baltalamayı amaçlayan bir süreci tetiklemeyi amaçlıyor.
Bundan dolayı olayın hemen sonrasında Obama’nın açıklamasıyla başlayan ve Hollande’nin savaş ilanıyla olgunlaşan ve küresel medyanın kurgularıyla tamamlanmak istenen küresel tuzağa düşmeden gelişmeleri değerlendirmek lazım. G20 öncesi gerçekleşen ve Türkiye’ye açık bir mesaj da içeren bu saldırılar sonrası Türkiye’nin Suriye politikasını son günlerde sıkça dillendirilen kara harekâtı da dahil olmak üzere yeniden değerlendirmesi şart.
DAEŞ bahanesiyle muhalifleri vuran, sivil katliamlara ve demografik dizayna imza atan ve İsrail, ABD ve Esed’le koordineli operasyonlar yapan Rusya’nın inisiyatifleri de bunu zorunlu kılıyor. Suriyeliler DAEŞ’e katılmak, göç etmek yahut ölmek gibi üç acı şıktan birini seçmek zorunda bırakılıyor ve Türkiye DAEŞ bölgesinden Suriye’ye girmek üzere kışkırtılıyor.
Her iki kişiden birinin oyunu alan, arkasında büyük bir milli irade gücü olan ve Suriye krizinde insani ve ilkeli bir politika takip eden Erdoğan ve Davutoğlu liderliğinin Türkiye’yi bu ateş çemberinden çıkartıp kurulan tuzakları ferasetle boşa çıkarmaları en büyük temennimiz.
Suriyeliler Türkiye’nin etkin ve milli mekanizmalarla inisiyatif alıcı hareket etmesini ve proaktif bir politika icra etmesini bekliyorlar. Bunun anlamı ABD liderliğindeki koalisyonla Suriye’ye DAEŞ bölgesinden girmek değil; Suriyelilere daha nitelikli destek olmak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.