Bayırbucak’ta Ne Yap/ma/dık?
Suriye’de imkânımız olduğunda yapmadıklarımızdan dolayı şimdi yapmak istediklerimizi ve yapmak zorunda olduklarımızı yapmaya imkân bulamıyoruz maalesef. Cümle karmaşık görünse de durumun özeti bu.
Her şeyi siyaset terazisine vurup önüne geleni ya ‘hain’ ya ‘kahraman’ ilan etmeye hazır tetikçilerin bu tahlilleri anlayıp strateji belirlemesi mümkün değil. Çünkü iz’an kaybolunca insaf da beraberinde gidiyor! Bu da başka mesele.
Konuya dönecek olursak, beşinci senesindeki Suriye krizinde söylenecek hemen her şey söylendi. Rusya’nın denkleme sert güçle ve oldu bittiyle dahil olması meselenin mahiyetini değiştirmedi, sadece krize müdahil aktörlerin pozisyonlarını ve manevra kabiliyetlerini etkiledi; inisiyatiflerinin azalmasına ve ayaklarının altındaki halının kaymasına sebep oldu. Sahada DAEŞ bahanesiyle muhalif mevzileri bombalamakla kalmadı Rusya, herkesin koşarak gittiği Viyana’daki masayı da kurdu.
Krizin başından beri Esed rejimine desteğini sürekli artıran Rusya, son iki aylık süreçte, ABD’nin pasifliğinden, Türkiye’deki siyasi havanın sisli oluşundan ve Esed rejiminin darda kalmasından istifade ederek adeta Suriye üzerine uğursuz bir karabasan gibi çöktü.
Yıllardan beri söyleye söyleye dilimizde tüy bitti, yaza yaza klavyelerimiz aşındı ama anlatamadık: Suriye politikamızın ilkeli oluşu, doğruluğu, insaniliği ve değer odaklı oluşu sahada her şeyi isabetli yaptığımız anlamına gelmiyor. Ters giden bir şeylerin üstünü örttüğünüzde veya görmezden geldiğinizde problemleri halletmiş olmuyorsunuz, daha da derinleştirip virüsün bünyeye yayılmasını sağlıyorsunuz. Suriye meselesinde de durum böyle oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti sözcülerinin Suriye ile ilgili sözleri ve politikalar askeri ve sivil bürokrasi elinde zaman zaman istismar edildi; bu ilkeli politikaların araçları maalesef yeteri kadar oluşturulamadı. Meseleleri derinlemesine araştırıp tahlil etmekten aciz bir kısım medya ise kendisine ne dendiyse onu yazdı, onu konuştu, onu pazarladı. Hatta zaman zaman Esed lobisinin değirmenine su taşıdı. Arşivleri kurcalayın, bugünkü akan kandan kimlerin mesul olduğunu, kimlerin Türkiye kamuoyunu meşgul edip zihinleri iğdiş ettiğini kolaylıkla bulursunuz…
Paralel ihanet şebekesinin Suriye krizini işine geldiği ölçüde ele alması, küresel efendilerinin talimatıyla MİT tırlarını durdurup hadiseyi düne kadar DAEŞ’e destek palavralarıyla dünyaya servis etmesi bir yana, bölgeye yapılan yardımları, kurulan rant zinciri marifetiyle yerlerine ulaştırmayan karanlık bir çete daha türedi bu süreçte. Bu da konunun nirengi noktası. Sözde milliyetçi bir takım kişilerden oluşan bu çetenin ihaneti bilhassa Bayırbucak bölgesini bugünkü acı durumuna sürükledi…
Son günlerde Rusya’nın havadan, İran, Hizbullah ve Esed güçlerinin karadan başlattığı saldırılar sonucu Bayırbucak bölgesinin (Türkmen Dağı ve civarının) büyük bölümünün rejimin eline geçmesi karşısında bu çevrelerin yüzleri kızarması gerekirken hâlâ yeni yalanlarla Türkmenleri kendi kirli emellerine alet etmeleri, paralel ihanet şebekesinin ve siyasi partilerin MİT tırları durdurulduğunda göstermeleri gereken tepkiyi bugün gösteriyormuş gibi yapmaları ve fırsat bulmuşken hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı insafsızca karalamaları yeni bir ihanet sayfasının açılmasına vesile oluyor.
Suriyeliler ak ile karayı, hain ile kahramanı ayrıştırmaya devam ediyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.