Zihin Güncellemesi ve ‘İslamî Terör’
Son on günde küresel ve şiddetli bir ‘zihin güncellemesi’ yaşadık ve bir kez daha Müslüman toplumların savunma psikolojisine mahkûm edildiğine şahit olduk. Eski tabirle tam bir ‘kabz’ hali ve travmatik bir dönemin alâmetleri bu yaşananlar.
Müslüman toplumlar ve sözcüleri ‘ne olduklarından’ çok ‘ne olmadıklarını’ anlatmaya çalışıyorlar yine; aynı filmi 11 Eylül sonrasında da izlemiştik!
DAEŞ’in vahşi infazları, Paris saldırıları ve devamındaki gelişmeler, Sina’da Rus uçağının düşürülmesi ve Mali’deki rehine krizi dünyanın ekonomik ve siyasi geleceğinin şekillendiği ve uluslararası sisteme yön veren liderlerin katıldığı G-20, APEC ve ASEAN zirveleriyle eşzamanlı gerçekleşti. Dolayısıyla tüm zirvelerin ortak gündemi terör, DAEŞ ve bilhassa “İslami terörizm”le mücadele oldu.
DAEŞ’le ve küresel terörizmle mücadelenin yol haritasını da maalesef terörün asıl kurbanı olan İslam Dünyası değil de terör örgütlerini çifte standartlı terör anlayışı sebebiyle sürekli besleyen batılı ülkeler çiziyor bu süreçte, İslam ülkeleri de bu çarpık yol haritalarını çizen odakların peşinden gidebiliyor ancak.
DAEŞ’in felsefesine karşı İslam Dünyası’nda etkili bir karşı duruş ve panzehir üretilebilmiş değil henüz. DAEŞ’in ne olduğu, nasıl türediği, nasıl eleman devşirdiği bile tam olarak anlaşılabilmiş değil maalesef!
Batı’daki yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığının sonucu olarak tırmandırılan İslamofobi ile mücadele için başarılı bir formül de bulunabilmiş değil.
Altını olan kuralı koyuyor ve aslında terörden dolayı ölümlerin % 97’si Batı ülkeleri dışında gerçekleştiği halde, asıl mağdur Batı ülkeleri imiş gibi bir algı oluşturulup, terörün faturası da terörün asıl kurbanlarına çıkartılıyor. Aslında dünya kelimenin tam manasıyla terörize ediliyor bu şekilde.
Başta Fransa olmak üzere Batı ülkeleri “nerede hata yaptık?” diye muhasebe yapacaklarına, “acımasızca saldıracağız!” mesajları eşliğinde sözde DAEŞ mevzilerine bomba yağdırırken, kendi halklarına, şehirlerinde güvenliği temin etmek adına yoğun bir korku pompalıyorlar.
Bu dehşetli korku tünelinde ikinci defa cezalandırılanlar ise zalim bir yönetimden ölümü göze alarak yollara düşen ve sığınacak güvenli bir liman arayan mülteciler oluyor yine.
Kezâ bu korku tünelinden istifade edenler ise, zaten saldırgan ve baskıcı tutumlarıyla sivil alanı sürekli daraltan rejimler oluyor. Terör, zorba rejimlere ve işgalci yönetimlere bulunmaz bir cansuyu veriyor.
Dikkat ederseniz bu süreçte İsrail’in Filistin’deki ayrımcı politikaları artarken, Mısır darbe yönetiminin baskıları şiddetlendi, kan kaybeden Esed rejimi Rusya ve İran’ın açık ve aktif desteğiyle yeniden canlandı ve hukuk cinayetlerini sıradanlaştıran Bangladeş hükümeti ilk defa bir eski bakanı ve siyasi lideri uyduruk bir savaş mahkemesinin siyasi kararlarıyla idam etti.
Küresel zihin güncellemesi, sivil alanı ve hürriyetleri alabildiğine daraltırken, küresel siyasetin kodlarını da militarizm lehine dönüştürüyor.
Önümüzdeki on yıl aynı 11 Eylül sonrasında olduğu gibi güncellenen bu zihniyetin üretimlerinin yol açtığı yaraları sarmak ve kirleri temizlemekle geçecek. Karşı tezler geliştirilmediği müddetçe aynı filmi tekrar tekrar izleyeceğiz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.