DEMOKRATİK EĞİTİM NASIL İNŞA EDİLİR?
Demokratik bir eğitimden söz edebilmek için ilk önce demokrasinin üzerine bina edildiği sosyolojik, kültürel, felsefe ve metafizik değerlerin neler olduğu üzerinde durulmalıdır. Demokrasi kavramı üzerine iki bin yılı aşkın, demokratik sistemler üzerine de birkaç yüz yıldır pek çok şey söylenmiştir. Demokrasi, anlamı çok muğlâk adeta her tarafa çekilebilmeye müsait şemsiye bir terimdir.
Uygulama alanına gelindiğine birçok sıfatı önüne almaktadır. Çağdaş demokrasi, ileri demokrasi, liberal demokrasi, sosyal demokrasi vb. gibi.
Ancak ileri sürülen görüşlerin hepsinin özünde insanın nasıl tanımladığı yatmaktadır. En genel manasıyla demokrasiyi, insanların kendilerini algılayış ve bu algı bütünlüğü içinde sisteme ve kendini ilgilendiren konularda karar alma süreçlerine ve mekanizmalarına katılımı diye tarif edebiliriz. Meseleye bu tanım çerçevesinde baktığımızda ikinci olarak demokratik bir eğitimin amacı, “iyi vatandaşlar mı yetiştirmek yoksa iyi insanlar mı yetiştirmektir” sorusu üzerinde durulmalıdır. Yani “insan” bir amaca hizmet için şartlandırılan bir “araç” mıdır yoksa kendisine hizmet edilmesi gereken bir “amaç” mıdır? Bu soruya verilecek cevap çok önemlidir. Zira bir toplumun insan tanımı o toplumun eğitim zihniyetinin oluşmasında en önemli ana etkendir.
Konuya Batı toplumu penceresinden baktığımızda en başta şunları ifade edebiliriz: Protestanlığın özünü teşkil eden püriten ahlakın ürünü kapitalist zihniyetin temsilcisi Batıya göre insan bir tüketici olarak sonsuz ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken insani niteliklerini de sonsuz bir mahiyette geliştirmeye hedefleyen bir varlıktır.
Batının demokratik eğitim anlayışı bu tanım çerçevesinde şekillenmiştir. Liberal batı değerlerine göre insanların her biri birbirinden ayrı bireydir. Bu bireyleri ihtiyaçları sonsuz olduğu gibi insani nitelikleri de sonsuz bir şekilde bu dünyada gerçekleştirilmeye çalışılmalıdır. Diğer bir ifadeyle cennet adeta bu dünyada inşa edilmelidir. Bu zihniyet belirli bir noktadan sonra Hobbes gibi düşünürlerin ifadesiyle “insan insanın kurdudur” anlayışının ya da Sartre felsefesinde ifadesini bulan “bencil ve yaratıcısıyla boy ölçüşmeye kalkan” adeta tanrılaşan bir insan modelinin doğmasına sebebiyet vermiştir.
Bu insan modelini önceleyen sistemin ahlaktan soyutlanmış bilimsel eğitim ve öğretim metodu da güce ve ezmeye dayanan “mekanik toplumu” inşa etmiştir. Bu zihniyetin dünyaya hediyesi insanlarla kavgalı ve aşkın değerlere sırtını dönmüş bireylerden müteşekkil hastalıklı bir toplum yapısı olmuştur.
Demokrasi ve demokratik eğitim kavramının menşei Batı olsa da küreselleşen dünyada dış ve iç şartların talepleriyle/zorlamasıyla ülkemizde bu değerler üzerinde yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Üzerinde tartışılan ana konu “nasıl bir insan ve toplum modeli belirlemeliyiz”. Eğer konuya Batı’nın dikkat çektiğimiz ahlaktan soyutlanmış “teknik insan” yetiştiren hastalıklı penceresinden değil de Nurettin TOPÇU’nun ifade ettiği “etik insanı” yetiştiren kendi penceremizden baktığımızda şunları ifade edebiliriz: Medeniyet değerlerimize göre birey ve toplum bir denge içinde ahenklerine muhafaza eder ve gelişimlerini sağlarlar.
İnsanların bireyselliği alakalı derin bir kavrayışı sahip İslam düşünürü Muhammed İKBAL, bireyi “ben” kavramına sahip bir varlık olarak tarif ettikten sonra beni bireyin “kendisinin farkında olması” veya “kendi kararını belirlemesi” olarak tarif eder ve toplumun ancak yüksek değerlerle mücehhez bireyler sayesinde duraklamadan ve gerilemeden ilerleyebileceğine dikkat çeker. Ancak toplum olmadan da bireylerin kendilerini kontrol edemeyeceğinden ve gelişim sağlayamayacaklarından bahseder. Yani birey ve toplumun karşılıklı zorunluluk içinde birbirine muhtaç olduğu ifade eder. Bu çerçeveden hareketle medeniyet değerlerimiz, insanı maddi ve manevi bütün boyutlarıyla bütünlük içinde kuşatan bir eğitim felsefesine dayanır.
İnsanın kendi özgürlüğünü, özgünlüğünü ve bireyselliğini kısıtlamayan, törpülemeyen, otoriter ve totaliter bir zihniyetin ürünü olmayan, insanın kendini keşfedebileceği, geliştirebileceği bir eğitim anlayışı ve sistemi demokratik bir eğitimin mahiyetini oluşturmalıdır. Bu nedenle son yıllarda bütçeden en büyük payın eğitimi ayrılmasını olumlu gördüğümüzü belirtmekle beraber ancak ülkemizdeki gündelik siyasetin kısır çekişmeleri arasında arka plandan yoksun eğitim alanındaki şekilsel değişimlerle ya da bu değişimlere alternatif sunmadan yapılan eleştirilerle ülkemize demokratik eğitimin gelmesinin mümkün olamadığını ifade etmek isterim. Yapılması gereken küresel demokratik değerler olarak takdim edilen değerlerin yeniden ve kendi kültür ve medeniyet perspektifimizden değerlendirilerek üretilmesi ve hayata geçirilmesidir.
Ancak o zaman amacı insanların kendilerini algılamaları ve inşa etmelerini sağlamak olan demokratik eğitimin imkânlarını elde etmiş oluruz. Yoksa Nurettin TOPÇU’nun ifadesiyle “şekli bakımdan demokratik görünen, idare edenlerde mesuliyet şuuruna dayanmayan ve bu şuuru yaşatmaya yeterli siyasi terbiye sahibi bir nesil yetiştirmeyen “demokrasi” ruhsuz bir iskeletten ibaret kalır ve idare edilen zümreleri oyalayarak bir zaman istismar etmekten başka bir şey yapmaz.”