Mustafa Güçlü

Mustafa Güçlü

Taşlar yerinden oynamışken gediğine konmalıdır

Taşlar yerinden oynamışken gediğine konmalıdır

Çok kutuplu güç merkezlerinin çatışma alanına çevirdiği coğrafyaların en başında müslümanların yaşadığı bölgeler gelmektedir. Demokratik değerleri keşif kolu olarak kullanarak istila edecekleri bölgelere insan hakları getireceğiz iddiasıyla bazen açıktan müdahale eden, bazende vesayet savaşları yoluyla medeniyet içi çatışmalar çıkararak hedefine varmaya çalışan emperyalist devletlere dur diyecek bir yeni medeniyet hamlesini, İslam dünyası acilen hayat geçirmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak İstanbul’daki  açılış konuşmasında “medeniyetimize indirilmiş ağır bir darbe” olarak nitelendirdiği, Amerika Başkanı Trump’un iç siyaset malzemesi olarak Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıması kararı, aslında bu yeni medeniyet hamlesinin en önemli kilometre taşı olabilecek bir kırılma noktasıdır. Bu açıdan zirvede Doğu Kudüs’ün, Filistin’in başkenti olarak kabul edilmesi önemli bir noktayı teşkil etmektedir. Ancak bu ilanın akabinde atılması gereken adımlar akamete uğramadan atılmalıdır. 

İslamın dünyasının “kesrette vahdet” anlayışını içselleştirme kabiliyetini göstermesi için bir şok etkisi yaratması gereken Amerika’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararı, aslında dinin siyasi hükümranlığı pekiştirmek için nasıl bir araç olarak kullanılabileceğinin de  ibret verici bir vesikasıdır.

Din insanın Allah’a olan teslimiyeti,  şeriat ise bu teslimiyeti yaşama aktaran yol ve yöntemlerdir diye tarif edilebilir. İbn Haldun insanların “sosyal dayanışma” ve “sosyal bağlılık” duygularının gelişmesinde en önemli unsurlarından birinin “sebeb/din” bağı olduğunu söyler. Toplumlar varlıklarını devam ettirirken din unsurunu, içinde bulundukları zamanın ve mekanın şartlarına göre farklı şeriatlerle (yorumlarla/anlayışlarla) hayata aktarırlar. Aslında buraya kadar herşey normal olmasına rağmen, sorun dinin insan ve toplumlar arası ilişkilerde iyiye ve doğruya yol almak için ana mihver nokta olarak kabul edilerek yorumlanması yerine, hükmetmeye dayalı siyasi iktidarı elde etmenin bir araçsalına dönüştürülerek çatışma kaynağı olarak yorumlanıp kullanılmasında  başlamaktadır.

İslamiyet, tarih boyunca farklı toplumlar tarafından din olarak kabul edilmiştir.  Müslüman toplumların fertleri özelde kimlik, kişilik ve şahsiyetlerini oluşturmak, genelde ise toplumsallaşmalarını sağlamak için İslam dininin hayata akseden yönlerini içselleştirme yoluna başvururlar. Türkler, İslam dinine ait tasavvurlarını, Arap-Fars siyasi iktidar mücadelesi ve dolayısı ile çatışma kültüründen uzak bir mahiyette,  Türkistan’da/ Mâverâünnehr’de mayalanan Hanefi fıkhı ve Maturidi itikadı teorik çerçevesinin halkın yaşantısına akseden Yesevi yaşam felsefesi ile pratik oluşturarak inşa etmişlerdir.

Bu bakış açısı ile Türkler,  sadece İslam ümmeti içindeki farklı toplulukları değil farklı din, dil ve ırka mensup milletleri de yüzyıllar boyunca bir arada huzur, güven ve barış içinde yaşatabilen medeniyet inşa etmişlerdir. Bugün eğer dünyada mağdur ve mazlum olan insanların/müslümanların gözü ve gönlü Türkiye’de ise, fırsat bulabilenler Anadolu topraklarına sığınıyorsa, kadim Türk milleti tüm bu beklentileri görev olarak addediyorsa ve dünyanın yedi yüzden fazla noktasına kurduğu sivil toplum örgütleri ile yardım eli uzatmaya çalışıyorsa, işte tüm bu yaşananların arka planında Türkistan’da Hanefi fıkhı, Maturidi itikadı ve Yesevi hayat felsefesi ile yüzyıllar önce mayalanan bu medeniyet ruhu vardır. Bu ruh yıllar yılı körlenmeye çalışılsa da bugün bölgemizde ve dünyadaki konjektörel ortam ve ülkemizin her türlü olumsuzluğu rağmen mevcut kaliteli insan gücü bu ruhu yeniden ihya ve inşa etme imkanını Türkiye’ye sunmaktadır. Bugün tarihin milletimize sunduğu bu hizmet fırsatını, bu bakış açısını kısır mezhep ve millet çekişmesinin dar kalıpları arasında değerlendirmeden, kadim Türk Devleti ve milletinin tarihi tecrübelerini ve irfani birikimini dikkate alarak ortaya koyulacak etkin bir siyasi irade ile hayata geçirmek zamanıdır. Zira yarın çok geç olabilir.    
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Güçlü Arşivi