Doğum Yıl dönümünde Arvasi Hocamızı Anarken
Seyid Ahmet Arvasi Hocamızı doğumunun 84.yıl dönümü vesilesiyle rahmetle yad ediyoruz. Hocamız ömrünü gençlige vakfetmiş bir ilim, fikir ve aksiyon adamıydı ve 1987 yılında daktilosunun başında yazısını yazarken Rabbine kavuştu. Mekanı cennet olsun inşallah.
Arvasi Hocamız "Ben İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihandada aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslamı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim" diyerek yaşam felsefesini ifade eder. Bu kapsamda Arvasi Hocamız Türk gençliğinin ecdadının hatırasına ve mirasına sahip sahşiyet sahibi olarak yetişmesi için büyük emek sarf etmiştir.
O herşeyden önce insanların şahsiyet sahibi olmasının ölçüleri üzerinde önemle durmuştur. Fert ve toplum ilişkisi üzerinde önemle duran Arvasi Hocamız "Fert bir insan grbu içinde gelişim imkanı bulabildiği gibi, grupta ancak çok üstün yaratılışlı insan sayesinde bir varlık olarak doğabilmektedir. Zira dinimiz "Adem" kavramı içinde hem ilk insan ve peygamber olan atamızı hem de bütün insanlığı toplar. Her insan ve psikolojik potansiyele sahip bir fert olarak doğar, içinde yaşadığı "gruptan" etkilenerek "şahsiyet" olur. Şahsiyetimizi, büyük ölçüde içinde doğup büyüdüğümüz "insan grubuna" borçluyuz, ancak "fıtratımız"daki değerlerimizi asla o yaratmadı. Ferdin "ırsi değerleri" çok büyük oranda grubun meyvesi değildir, fakat bu değerlerin gelişip serpilmesinde "cemiyetin" damgası vardır. Bu sebeten "grup", "şahsiyeti" inkar etmek , eritip tüketmek yerine, onlara güç sağlâmalıdır. Grubun çözümlenmesine varan bir "ferdiyetciliğin" ve şahsiyetleri boğan ve sürüleştiren bir "aşırı toplumculuğun" tehlikeleri ortadadır. İnsan hiçbir zaman, tek başına yaşayan vahşi ve egoist bir canavar ve kovan içinde eriyen bir "amele arı" olmamıştır ve olmamalıdır." diyerek fert grup ilişkisinin özenli bir denge içinde işlemesi gerektiğinin altını önemle çizer. Gerçektende bugün ülkemizde toplum hayatı ve düzeni noktasında eksikliği çekilen en büyük olumsuzlukta bu konu üzerinedir.
Özellikle sivil toplum kuruluşlarına bu eksikliğin giderilmesinde önemli işlevler düşmektedir. Zira insan hak özgürlüklerinin öznesinin birey olduğu göz ardı edilerek, kollektif kimlik üzerinden temin edilmeye çalışılan hak ve özgürlük arayışlarının, belirli bir süre sonra bireye haksızlık edilen bir sürece doğru evrileceği, çağımızda cerayan eden hadiseler dikkate alındığında acı bir tecrübe olarak gözler önünde durmaktadır. Çağımızda kollektif kimliğin baskın olarak inşacısı konumunda olan STK’lar (dernek, vakıf ve sendikalar) üyelerinin iradelerini silikleştirerek teslimiyete dayalı biat kültürü üzerinden varlıklarını inşa etme yerine, üyelerinin özgür ve özgün iradelerini besleyen rızaya dayalı ahitleşme kültürü üzerinden kollektif kurumsal kimliklerini inşa etmelidir. Bunun alt yapısı tarihi tecrübelerimiz içinde bulunan sivil iteatsizlik anlayışında mevcuttur. Sivil iteatsizlik bireyin zihninde ve gönlünde başlayan, eylem olarak şiddete başvurmadan yapılan yanlışlıklara her türlü ortam ve şartta direnmeyi içeren, sivil toplum ilede kurumsal olarak gövde gösterisi mahiyetinde vucut bulan bir anlayışın ifadesidir. Günümüzdeki STK’lar öznesi birey olan “sivil iteatsizlik” kültürü üzerinden beslenen bir anlayışla insan hak ve özgürlükleri taleblerini dile getirmelidir. İşte o zaman sakatlanmış vicdanlar “liyakat ve ehliyetin” ne anlama geldiğini ve gözardı edildiğinde mağdur edilenlerin çektiği çileleri idrak edecek ve öznesi birey olmayan “kollektif kimliğin” baskılamasına maruz kalmayacak ve kendisini rahatlatacak aracı kaybedecektir.
İşte Arvasi Hocamız bahsi geçen konuların toplumumuzda bir zihni değişimi ile gerçekleşebileceğini "kanunlar, mekanik ilişkiler, sosyal barışı ve düzeni sağlamaya ve istismarı önlemeye yetmiyor. Zulmü kafalardan da, zicdanlardan da silip çıkaracak bir şuur ve ahlaka muhtaç bulunuyoruz" diyerek ifade etmiş ve ömrü boyunca bu şuur ve ahlakın oluşumuna zemin hazırlamak için gayret etmiştir.
Ruhu şad mekanı cennet olsun inşallah.