Sanata ve Sanatkâra Önem Vermek
İnsanı diğer varlıklardan müstesna kılan niteliği dünyayı algılayışındaki farklılıktır. İnsan eşyanın hakikatini, ruhunun derinliklerini ve yaratıcısının kudretini bu özelliği ile keşfeder. İlim, sanat ve din her biri farklı bir cepheden insanı çepeçevre kuşatır. İnsanların oluşturduğu toplumlar bu özelliklerini bir ahenk içinde tesis ettirebildikleri ölçüde zaten kültürlerini medeniyete dönüştürebilmişlerdir.
Dünya üzerinde kültürlerini medeniyeti dönüştürebilmiş milletler ancak bir elin parmakları sayısı kadardır. Bu milletlerden bir tanesi de Türk Milletidir. Yaratılmış her şeyin bir sonu olduğu gibi medeniyetlerinde sönükleşip, donuklaşması takdiri ilâhinin bir tecellisidir. Önemli olan kadim medeniyet değerlerimizin ihyası ve inşası mücadelesine bir an bile taviz vermeden devam etmektir.
Geçen hafta başı Ankara'da Hattat/Müzehhip Muhammed Mağ ve Hattat Bekir Er'in sunum yaptığı bir sanat söyleşisine katıldım ve bu mücadelenin sanat boyutuyla verildiğini müşahede etmem, beni ziyadesiyle gelecek adına umutlandırdı. Hattat Müzehhip Muhammed Mağ Hocam yaptığı söyleşisinde "Kültürümüzden, medeniyetimizden ayıplandık ve soyutlandık.
Özümü ait sanat dalları sanki entelektüel birikimden uzak zihniyetin ürünü olan bir uğraş olarak tanımlandı yıllarca. Çok şükür şu anda siyasi irade Türk-İslam sanatlarına sahip çıkıyor, ancak strateji noktasında yetersizlikler mevcut. Yani geçmişe ait kavuşmalarımız halen biraz topal kalıyor. Ancak en azından modernizm adı altında felakete gidildiğinin ve yenileşmenin tahrip etmek olmadığını, geçmişin de taklit edilmek için değil beslenmek için var olduğunun farkına varmış durumdayız.
Diğer bir konu kontrolsüz büyüyen bir sanat camiamız var. Sanatkar dünyayı farklı algılar, güzellikleri keşfeder ve insanlara sunar. Bunu da bir tüccar mantığıyla yapmaz ve yapmamalıdır. Netice itibariyle yıllarca ait olduğumuz medeniyetten uzak tutulduk ve mahiyetine uygun bir şekilde kavuşmamızda uzun bir zaman alacak ama bu gayreti başta bu işe gönül vermiş olan sanatkârlar olmak üzere toplum olarak vermeliyiz" dedi. Hattat Bekir Er Hocamda “sanatkâr kendinde sır olan özel bir insandır” diyerek güzel bir bakış açısı ortaya koydu. Evet, bunların hepsi çok güzel tespitler. Kendi farkında olmayan ve derdini bilemeyen derman bulamaz derler. Dert belli ise iş çare ve çözüm yolunu tespit edip gayret etmeye kalıyor, insan bu gayreti görünce de tabi ki memnun oluyor.
Seyid Ahmet Arvasi Hocamız “sanatkâr bugün içinde bulunduğumuz dert ve meseleleri konu edinirken bile güçlü bir tarih kültürüne, kendi cemiyetine ve beşeriyeti kavrayan hazmedilmiş bir sosyoloji ve psikoloji kültürüne, zengin bir zihni ve fikri tecrübeye malik olmak zorundadır. Bir milletin aydını ve halkı, aynı sanat değerlerinde toplanmalıdır. Milli sanatın ham maddesinde aydın ve halk ortaklığı esastır, ancak aydınlar, milli sanatın ham maddesi işleyerek çağdaş vasatı ve ölçülere göre değerlendirerek Türk-İslam zevkinin ve sanatının abideleri halinde sunmalıdır.” der. Ancak Türk Milleti beyhude bir şekilde yıllarca Sultan Ahmet'e bir turist gözüyle bakan sözde sanatçıların ürettiği sanat eserlerinde kendi gözüne ve gönlüne hitap eden eserler bekledi.
Bu bekleyiş abesle iştigalden başka bir şey değildi. Artık millet olarak yeni Itriler, Mimar Sinanlar ve Yunuslar yetiştirmeliyiz ki güzele hasret kalan kulağımızın, gözümüzün ve gönlümüzün çilesi son bulsun. Ecdadımız "marifet iltifata tabidir" demiş. Sanata ve sanatçıya gereken önemin verildiği bir topluma doğru hızla yol alırsak bu özlemde bir an önce vuslata dönüşmüş olacaktır. Bunun emarelerini görmek bizleri ziyadesiyle geleceğimiz adına umutlandırmaktadır.