Önemli olan hatadan ders alabilmektir
GEREK şahıs bazında gerek ülke yöneticileri açısından atılan adımlarda, alınan kararlarda işin sonunu düşünebilmek ve ona göre adım atmak önemlidir. Çünkü atılan yanlış adım bir kişiyi ilgilendiriyorsa bedelini o kişi öder, yok eğer atılan yanlış adımın sahibi yöneticiler ise ortaya çıkan zararı tüm toplum ödemek zorunda kalır. Böyle olunca da yöneticilerin attığı yanlış adım kişilerinkinden çok daha ciddi sonuçlar doğurur. İnsan hangi konumda bulunursa bulunsun hatasız olması söz konusu değildir. Önemli olan işi kabadayılığa vurmadan alınan kararlar ve atılan adımların muhtemel sonuçlarını çok iyi düşünmek gerekiyor. Özellikle de meydan okumaların arkasında durabilmek, durulamayacaksa etrafa meydan okumamak daha doğru olur. Tüm bunlara rağmen yanlış adımlar atılabilir, yanlış kararlar alınabilir. Bu noktada yapılması gereken ise yanlıştan ders alabilmek, benzer yanlışın tekrarlanmamasıdır. Bunca girişi Suriye konusuna gelmek için yaptım. Toplumun büyük çoğunluğu artık Suriye konusunda işin başında atılan yanlış adım ve alınan yanlış kararın ülkemize pahalıya patladığı hususunda birleşiyor. Ama yöneticilerimiz bunu kabul etmiyorlar. Yeni kararlarını da eski yanlışlar üzerine bina etmeye çalışıyorlar: Böyle olunca da işler her geçen gün biraz daha karışıyor.
Derdim iktidarı eleştirmek ya da biz dememiş miydik demek değil. Bunun fazla bir anlamı da yok. Çünkü mesele ülkemizi ve insanımızın tümünü ilgilendiriyor. Artık, Suriye konusunda karşılıklı atışma ve tehdit ortaya çıkmış bulunuyor. Bu arada sürekli olarak birlikte olduğumuz, NATO ittifakında beraber yer aldığımız, kısacası kendilerini tarif ederken ısrarla dost ve müttefik nitelendirmesini kullandığımız ABD ile ipler kopma noktasına gelmiştir. Belki kopmuştur da topluma bu durum açıklanmamış olabilir. Koparsa da geç kalmış bir noktaya gelinmiş demektir.
Suriye’de olaylar başlamadan önce bu ülke yönetimi ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılıyor, samimi görüntüler veriliyordu. Hatta iki ülke arasında vizelerin kaldırılması bile söz konusu olmuştu. Yıllardan beri özlenen bir tablo ortaya çıkmıştı. Ne oldu ise birden bire Suriye’de iç çatışmalar başladı ve yöneticilerimiz Suriye’de Esad’ın birkaç ay içinde düşürüleceğini yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Bu havayı kimler vermişti, iktidar sözcüleri kimlerin telkinlerine inanmışlardı da dönüşü olmayan bir yola girilmiş oldu bilemiyoruz. Ama öyle anlaşılıyor ki, dost ve müttefik ABD bu yönde telkinlerde bulunmuş, tahminlerini Esad’ın kısa sürede düşeceği varsayımı üzerine bina etmişlerdi. Buna inananlar da pozisyonlarını buna göre aldılar. Suriye’deki olayların başlangıcında Rusya’nın burada devreye gireceği, Esad’ın yanında yer alacağı pek düşünülmemiş olacak ki, Türkiye bir anda karşısında yeni bir cephe buldu. Böylece başlangıçta yapılan tahminin ve atılan adımların yanlış olduğu ortaya çıktı. Bu arada hiç hesapta yokken bir de Türkiye’nin karşısına PYD çıktı/çıkartıldı. Başlangıçta PYD, Türkiye açısından tehlike olarak görülmemiş, Suriye’de Esad’a karşı mücadele eden muhalif gruplardan birisi olarak algılanmış, ona göre muamele edilmişti. Böyle olmasaydı PYD lideri Salih Müslim Ankara’ya davet edilir, bir takım görüşmeler yapılır mıydı? Demek ki, o dönemde PYD terör örgütü kabul edilmiyormuş. Daha doğrusu ABD tarafından desteklenmiyormuş. Ne var ki; zamanla ABD Türkiye ile değil PYD ile birlikteliği tercih ettiğini ortaya koyduğu andan itibaren değerlendirmeler değişmiş oldu.
Sonuç olarak gelinen noktada bugüne kadar atılan yanlış adımlardan ders alıp hiç olmazsa bundan sonra yanlışta ısrar etmemek gerekiyor. Yani yanlışlardan ve gelişmelerden ders çıkartılabildiği takdirde yeni yanlışlar önlenebilir. Bunun için serinkanlı olmak gerekiyor. Ve bir de dost ve müttefik değerlendirmemizin yeniden gözden geçirilmesi lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.