Türkiye’yi savaşa sokmak!..
SURİYE’DE olayların başlamasının hemen ardından Türkiye ABD ve koalisyon ortaklarının yanında yer aldı. Hatta İncirlik üssünü koalisyon uçaklarına açarak uzunca bir süre hava operasyonlarına katkı verdi. Tüm bunlar Türkiye’nin savaşa fiilen girip girmediğinin ölçüsü olarak ele alınamaz mı? Yani, Türkiye’nin Azez’e yönelen PYD mevzilerini vurmasının ardından birdenbire özellikle CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun, yaptığı açıklamalarda Türkiye’yi savaşa sokacak her kararın karşısında olacaklarını açıklayarak, Türkiye’nin çatışmalarda yer almaması gerektiğini dile getirmesi bir fiili durumu görmezden gelmesi anlamına gelmez mi? Türkiye’nin sıcak bir çatışmanın içinde yer almasını kimse istemez ama mecbur olunursa da bundan kaçınmak Türkiye aleyhine sonuçlara zemin hazırlayabilir. Konumuz esas itibariyle Türkiye’nin Suriye politikasının yanlışlığı ve bu yanlışlık sonucu bugün kendisini sıcak bir çatışmanın içinde bulmuş olmasıdır.
Hatta Kobani’de PYD’nin hâkimiyet kurmasına topraklarımızı Peşmerge, PYD ve PKK militanlarına açarak bu güçlerin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmeleri ve sonuç olarak Kobani’de bir PYD hâkimiyetinin sağlanmasına zemin hazırlamıştık. Bunlara bakarak dün niçin PYD’ye destek verdiniz de bugün PYD ile savaştınız diye sormak mantıklı olabilir ama Suriye’deki gelişmeleri sonuna kadar Türkiye’nin seyretmesini istemek anlamına gelebilecek tavırlardan da kaçınmak gerekir.
Ayrıca Suriye konusunda ABD’nin Türkiye’yi yanlış yönlendirdiğini, bir süre sonra da PYD’yi Türkiye’ye tercih ettiğini, hatta Suriye’de hâkimiyeti bilerek ve isteyerek Rusya’ya bıraktığı düşünüldüğünde uzunca bir süre Türkiye’nin ABD’ne inanarak yanlış bir yol izlediğini söylemek yanlış olmaz. Tüm bu yanlışlar muhalefet tarafından elbette dile getirilecektir/getirilmelidir. Ancak, Batı dünyasını değişmez ve vazgeçilemez dost kabul ettiğimiz sürece benzer yanlıları daha çok yaşayacağımızı görmek, muhalefet partileri iktidar olduklarında nasıl bir dış politika izleyeceklerini toplum ile paylaşmak durumundadırlar. Çünkü ABD ve AB ile sergilenen arsız âşıklık olarak ifade edilebilecek dış politika sürdüren kim olursa olsun sürdürüldüğü sürece bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada ülkemiz ve İslam dünyası aleyhine sonuçlar vermeye devam edecektir.
Bir yandan Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana sürdürülmekte olan Batı yanlısı dış politikanın sonuçlarını eleştirirken öbür yandan ortaya alternatif koymamak ülke yararına hiçbir sonuç vermeyecektir. İslam ve İslam dünyası söz konusu olduğunda bir yerlerine iğne batmışçasına tepki verenler topluma mecburi istikamet olarak AB ve ABD’yi göstermeyi sürdürüyor, öbür yardanda bu birlikteliğin zararlarını dile getiriyorlar. İyi de akrep sokacaktır. Yaratılışı budur. Batı yüzyıllar öncesinden beri Türkiye ve İslam dünyasına karşı Haçlı ittifakını sürdürmektedir. Bu ittifakın önümüzdeki dönemde de bozulacağını sanmak yanlış olur. Bırakın Haçlı ittifakının bozulmasını bu ittifakı daha güçlendirmenin adımlarını atmaktadırlar.
Sonuç olarak Haçlı-Siyonist ittifakının gerçek yüzünü tespit etmek ve görmek durumundayız. Buna karşı da İslam Birliği’nin oluşmasının yollarını araştırmak mecburiyeti vardır. Bir yandan İslam düşmanlığı ve Batı hayranlığı sergilenirken Batı’nın attığı kazıklara bakarak şikâyetçi olmanın fazla bir anlamı olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.