Darbecilere değil, seçilmişlere uyarının mantığı olabilir mi
TÜRKİYE çok önemli bir süreçten geçiyor. Her ne kadar açıklamalarda darbenin önlendiği, halkın da desteği ile darbeciler etkisiz hale getirilmiş olsa da etkileri kısa bir zamanda ortadan kaldırılamaz. Daha bir süre darbeye katıldığı belirtilenlerin toplanması, toplananların sorgulanması ve mahkemeye sevk edilmesi zaman alacaktır. Belki de, mahkeme safhası daha uzun süre devam edecektir. Kısacası, darbe önlenmiş ama sonuçları devam etmektedir/edecektir. Bu dönemde serinkanlı olunmasında, suçluları cezalandırma düşüncesiyle bir takım suçsuz insanların arada kaynamasına izin verilmemesi gerekiyor.
Buraya kadar dikkat çekmeye çalıştığım hususlar kendi iç meselemiz. Ancak, her darbe ve darbe girişiminin birde dış yüzü vardır. Yani, bugüne kadar darbelerin arkasında bazı ülkeler ve dış güçlerin olduğu düşünüldüğünde bu son darbe girişimini de sadece iç sebeplerle izah edilmesi eksik bir değerlendirme olacaktır. Geçmiş darbeler ve darbe girişimlerinin genellikle ABD destekli olduğu düşünüldüğünde son darbe girişiminin arkasında da aynı ülke ve istihbarat örgütünün olabileceğini akla getiriyor. Daha darbe devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşmalarda ısrarlı bir şekilde Gülen’in ABD tarafından teslim edilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarına ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, “Somut ve standartlara uygun delil sunulduğunda iadeyi düşünebileceklerini” söylemesi darbenin arkasında doğrudan olmasalar bile dolaylı olarak destek verdiklerini akla getiriyordu. Çünkü somut ve standartlara uygun delilden ne kastedildiği belli değildi. Görünen o ki, somut ve standartlara uygun delillerin ölçüsünü ABD belirleyecektir. ABD’nin belirlediği delillere ise ister istemek güvensizliği gündeme getiriyordu.
Bu arada AB ve NATO’dan yapılan açıklamalarda sanki Türkiye’de yaşananların darbe olmadığı gibi bir yaklaşım sergilendiği dikkati çekiyordu. ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile AB Dışişleri Bakanlarının Brüksel’de gayri resmi kahvaltı toplantısından sonra darbe girişimi ile ilgili olarak yaptıkları açıklamalarda bir yandan Türkiye’ye destek veriyor görüntüsü sergilenirken öbür taraftan da uyarı geliyordu. AB Temsilcisi Mogherini, “Darbe teşebbüsü Türkiye’nin hukukun üstünlüğünden ayrılması için mazeret değil” derken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, “Türk hükumetine ülkede sükûnet ve istikrarı korumayı tavsiye ediyoruz. NATO üyeliği de demokrasiye saygıyı gerektirir” diyordu. Bu açıklamaları yorumlamaya gerek olmadığını düşünüyorum.,. Çünkü iki taraftan yapılan açıklamalarda darbecilere yönelik hiçbir ikaz ve uyarı yokken uyarılan sadece darbeye muhatap olmuş sivil seçilmişlerdir. Kısaca Haçlı ittifakı olarak nitelendirebileceğimiz ABD ve AB’den yapılan açıklamaların dolaylı yoldan da olsa darbecilerin korunmasına yönelik olduğunu gösteriyor. Öte yandan Almanya Başbakanı Merkel de yaptığı açıklamada, “İdam gelirse AB müzakereleri biter” diyerek aba altında sopa gösterir bir tavır sergiliyordu. Sanıyorum bu açıklamaya verilebilecek cevap idam cezası ister gelsin ister gelmesin, “Müzakereleri bitireceksiniz bitirin. O bizim değil sizin sorununuz” diyebilmek gerekiyor. Bu arada Avrupa Birliği Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn’ın,”Darbe girişimine dair tutuklama listelerinin, darbeden önce hazırlandığı” şeklindeki değerlendirmesi de ayrıca üzerinde durulmayı gerektiriyor. Belli ki, tutuklamalar bu zatı rahatsız etmiş. Kısacası Batı’dan yapılan tüm açıklamalarda darbecilerin korunmaya çalışıldığı görülüyor. Bu da darbenin arkasındaki ülkenin adının pek önemli olmadığını, darbeye Haçlı ittifakının topyekûn destek verdiği gösteriyor. Her şerden bir hayır çıkabileceğini düşünerek darbe girişimi karşısında Haçlıların sergilediği ortak harekete bakarak İslam dünyası için İslam Birliği’nin tek çıkar yol olduğunu görerek bu yönde hep birlikte harekete geçmek gerekiyor. Bu gerçekleşebilirse Haçlı ittifakının çabaları boşa çıkartılabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.