Terör değil, askerî saldırı ve sorumlusu da, B. Amerika!
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-M. Ali Akgüvercin yazıyor: ‘Hakkarî’den ulaşan son haber hepimizi tekrar yaraladı, elbette, ama, üzerinde daha bir düşünülmeli.. 15’i asker olmak üzere, 40 kadar insan öldürülüyor.. Dünkü yazınızda değindiğiniz mahkeme kararını okuyunca, mes’ele daha iyi anlaşılıyor. Hele verdiğiniz Afganistan örneği gibi, tarafların ‘karşılıklı olarak ne kadar çok öldürülürse, o kadar zafer kazanılacağı’ zannı bu mes’eleyi daha bir ‘çıkmaz’a sürüklüyor.. Bildirildiğine göre, Cuma günü, gün ortasında, 350 kişilik bir grup saldırıyor.. Böyle terör saldırısı mı olur.. Bu bir savaştır, açıkça..’
*SEÇ: Evet, hassas bir konuya değinmişsiniz.. Bu bir terör eylemi olmanın çok ötesindedir.. Terör, fransızca ‘terreur’den gelir ve ‘dehşet, ürküntü verici eylem’ler için kullanılır. Istılah/terim olarak ise, ‘korku meydana getirmek suretiyle, sivil halka karşı yapılan silahlı veya silahsız saldırılar’ için kullanılır.. Sözgelimi, İst. Güngören’deki eylem bir terör saldırısıdır, hedef, sivil halktır ve kitleler yıldırılmak istenmektedir..
Bu son saldırıda ise, 350 kişilik bir grup, bir askerî birliğe hem de güpe-gündüz ve de ağır silahlarla saldırılıyor.. Bu çatışmaya terör denilmesi, gerçeğin çarpıtılmasına götürür bizi..
Bugünkü hadise, bir terör hadisesinin ötesinde, tipik bir askerî savaş şeklidir; bir gerilla veya çete savaşı şekli.. Bunun adı iyi konulmalıdır.. PKK bir terör örgütüdür, ama, yapılan bu saldırı, tipik bir ‘çete savaşı’ tablosu göstermektedir.. Ve uluslararası siyasî boyutları vardır.. Irak’daki yerli sorumluları suçlamak abestir. Çünkü Irak, Amerikan işgali altındadır ve o coğrafyanın güvenliğinden uluslararası hukuka göre, işgalci sorumludur..
İlginç olan, saldırının gün ortasında yapılması ve bundan kimsenin haberinin olmaması.. Bu ne biçim iştir? Ercan Çitlioğlu isimli istihbarat uzmanı ise, dün CNNTürk’te ‘herkes bilerek konuşsun..’ diye hava atıyordu, ama, kendisi, saldırının gece olduğunu iddia ediyordu.. Bu son hadisede, bir takım askerî zaaflar olduğu anlaşılıyor..
Neyse ki, Cumhurbaşkanı Gül, ‘… bu son hain saldırı nasıl yapıldı? Bu sonuna kadar takib edilmektedir. Buna kimler yataklık etti, böyle bir saldırıya kimler kolaylık sağladı? Bunlar da sonuna kadar araştırılacak, takib edilecek ve herkese bunun hesabı sorulacaktır..’ diyordu; ama, nicelerinin kanunî dokunulmazlığı var, hesab sorulamıyacaktır, Şemdinli’deki gibi.. Halbuki, bazı yüksek sorumlu askerlerin, kusurları tesbit edildiğinde apoletleri sökülmelidir.. Ankara’da laiklik üzerine nutuklar atıp, millete güç gösterisi yapanlar da, durumlarını gözden geçirmelidirler.
12 askerin öldürüldüğü ve 8’inin de kaçırıldığı ‘Dağlıca Saldırısı’ndan sonraki günlerde, İlker Başbuğ, KKK. iken yaptığı açıklamada, ‘Devlet, dağa çıkışı engellemekte maalesef, başarılı olamamıştır..’ demişti. Asıl problemi görmek gerekir. Ortada giderek derinleşen bir sosyal problem vardır.. Sadece askerî tedbirlerle hangi sosyal problem çözülmüştür?
Ama, dün, Armağan Kuloğlu gibi em. generaller yine konuşturuluyor ve onlar da, mangalda kül bırakmıyor ve ‘olağanüstü hal ilan edilmesi’nden, doğum sınırlamasına kadar yığınla dandik tedbirlerden ve halkın câhilliğinden sözediyordu.. Yani, klasik ‘asker mantığı’!.
*Tdadam@....’ yazıyor: ‘Bir hayır kurumunun yıllardır yüzbinlerce insana yaptığı yardımlar sırasında, bazı suistimaller olduğu gerekçesiyle, yapılan bütün o hayırlı hizmetlerin tamamını birden yoketmeye kalkışması, şu kıssayı hatırlatıyor: ‘Çölde susuz kaldığını söyleyen kişi, kendisine su vermek isteyen kişinin bazı eşyasını çalıp kaçar.. O yardımseven kişi onun ardından koşup yetişir, ama, eşyasını almak için değil, nasihat etmek için: ‘Sakın, bunu kimseye söyleme, yoksa, çölde aç- susuz kalan birisine yardım edecek kimse kalmaz.’ Şimdi, şu mâlûm kesimin yaygaralarının sonucu da, böyle olacağa benziyor..
-Fatma Turan (qurannesli@yahoo groups.com’da) yazıyor: ‘Bir ârıza üzerine Deniz Feneri’nden vazgeçilir mi?’ başlıklı, 20 Eylûl tarihli yazınızı okudum, üzüldüm.. Ben Kocaeli-Deniz Feneri gönüllüsü olarak 3 yıldır çalışıyorum. İlk günden itibaren, yanlış giden bir şey görmedim.. Herşey şeffaftır; şaibe gerektirecek hiçbir durum sözkonusu değildir..
‘Yanlış yapan, kızım Fâtima da olsa, cezalandırırım..’ diyen Hz. Peygamber (S)’in takibçisiyiz ve elbette yanlışı kutsamayız.. Ama, eleştiride de vicdanlı olmak gerekir.’
*SEÇ: Yazımı yeniden okursanız, aynı duyguları paylaştığımızı görürsünüz, sanıyorum..
[email protected]’ yazıyor: ‘32 yaşında kansere yakalandım, kemoterapi’den sonra, Allah’a şükür, kurtuldum.. Ama, bu tedavi sürecinde 1 yıl işşiz kaldım, borçlandım.. Şimdi 450 liralık bir asgarî ücretle iş buldum, ama, onunla nasıl borç öderim? Devlet büyüklerine ulaşamadım.. Allah rızası için bana yardım ediniz. Hastalığımın tekrarlaması ihtimali de var.. Bana yardım edecek devlet büyüklerine, durumumu iletmenizi istiyorum..’
*SEÇ: İlgilenecek resmî/özel kişiler için, ‘e-mail’ adresinizi aynen yazdım; şifâlar diliyorum.
-Âsiye Merdanoğlu, İstanbul’dan yazıyor: ‘Bazı çalışmalara İslâmî ideallerle katılıyorum, ama, yapılanlarla Asr-ı Saadet bilgilerimiz arasında bir bağ kuramıyorum.. Yanlışta mıyız?’
*SEÇ: İslâm’la mücadele temeline dayalı bir düzenin içinde de olsa, siz hayırlı çabalarınızı sürdürünüz, ama, ideallerinizin tahakkukunu beklerseniz, bu yanlış olur. Kaldı ki, o idealler, asırlarca da gerçekleştirilemedi, ama, hep daha hayırlı olana doğru çabalar de hep olageldi..
-Muradî (27 Eylûl günlü yazımda, Meclis’teki tartışmayla ilgili notum üzerine haksoz.net’te) yazıyor: ‘Meclis’in itibarını dert edineceklerin sonuncuları müslüman yazarlar olması gerekirken, sanki onlar bu konuda daha sancılıymış gibi bir görüntü veriyorlar. Sadece, şu uğursuz askerî darbeler karşısında sergilediği tavır bile, Meclis’in itibarını gösterir..’
*SEÇ: O küçük notta, -varolduğu söylenen itibar- kaydını da farketmiş olmalısınız..
-Yusuf Otakçı (geçen Pazarki Hasbihal’le ilgili olarak, habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Bazı sığ yorumlara cevab vermeye ne gerek var?’
*SEÇ: O mesajlar özel olarak yazılmayıp, ‘Habervaktim.com’ sitesinde bile, ‘Siyonizmden bize ne, Türkiye’ye ne zararı var?’ diye yazılmışsa; ona değinmemek kabul mânasına gelirdi.
-S. Temiz Tekirdağ’dan yazıyor: ‘Sarı rumûzuyla yazdığım mesajıma geçen hafta değindiniz ve herhalde siz de benim gibi, A.H.’ın ıslah olacağından ümidi kesmemişsiniz..’
*SEÇ: O kanaate nasıl vardınız, anlayamadım.. En insanî ikazları bile, kendisine hakaret sayıp, ağır polemiklere giren ve en çok kendisi ısırdığı halde, başkalarının kendisini ısırdığı feryadını yükselten ve kendisiyle uğraşılıyor görüntüsünden zevk aldığı izlenimi sergileyen o kişi hakkında konuşmaya değmez.. Yine de, bu dünyada da uyanması temenni olunur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.