Aklı duyguların peşine takmadan…

Aklı duyguların peşine takmadan…

Dün PKK'nın Aktütün karakoluna düzenlediği saldırıda şehit düşen askerler için düzenlenen törenler çok anlamlı bir görüntü ortaya koydu. Türkiye'nin hemen her yerine adeta düşünülerek dengeli bir biçimde dağıtılmış alev toplarını andırıyordu görüntüler.

Siirt'ten İstanbul, Eskişehir, Erzurum, İzmir, Kırıkkale, Osmaniye, Mersin, Artvin, Antalya, Ordu, Diyarbakır, Adana, Kastamonu ve Denizli'ye kadar Türkiye'nin her yanında aynı anda aynı duygular ve aynı tepkiler ortaya konuldu. Her şeyden önce bu saldırının bu görüntüyü oluşturmayı hedefleyerek yapılmış olduğunu varsayabiliriz. Bu saldırının daha öncekilere benzeyen bir yanı da buydu. Üstelik yine geçen yıl da yine bir bayram gününde düzenlenen ve benzer bir etki yapmış olan bir saldırının yıldönümüne, yine bir bayram tatiline denk getirildi bu saldırı.

Halkın bayramlarına kast etmek, Türkiye'nin her yanına aynı anda veya düzenli aralıklarla acı ve nefret tohumları ekmek, miting ortamları eşliğinde trajik “şehit cenazesi” görüntülerine yol açmak, örgüt tarafından bir tarz olarak benimsenmiş görünüyor.

Önceki saldırılara “milletçe bir refleks göstermeye” davet edilen halk bayraklarını alıp miting alanına gider gibi cenazelere koşmuş, “şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganlarıyla beklenen refleksi göstermişti. Ancak ortada tuhaf bir durum vardı. Halkın sergilemesi istenilen bu refleksin terör örgütünü hiç de caydırmadığı, hiç de rahatsız etmediği hatta tam da onun gökte ararken yerde bulduğu bir refleks gibi çalıştığı bir türlü anlaşılamadı. Nedense karakollara saldıran örgütün hedefi sadece orada TSK'ya zayiat vererek gücünü ispatlamaktan ibaret olmadığı anlaşılamıyor. Örgütün TSK ile veya Türk devleti ile boy ölçüşmek için bu eylemleri yaptığı veya bu eylemlerle tek derdinin basitçe askerleri öldürmek olduğu düşünülüyor. O yüzden PKK'nın toprağa düşürdüğü her cenazeye koşarken “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganları eşliğinde gösterilen “refleks” ile örgüte hak ettiği cevabın verilmiş olduğu zannediliyor.

Oysa hâlâ anlamıyoruz. Bu tarz eylemlerin vatanı bölme davası güden bir örgütün stratejisiyle hiç alakası yok. Buna rağmen bu eylemlerin sonucunda Türk halkının ve siyasetinin “vatan bölünmez” sloganının içine hapsolması bu örgütün veya onu yönlendirenlerin daha gerçek, daha “öngörülebilir” bir hedefi olabilir.

Hele toprağa bir asker cesedini daha düşürmenin tek başına bir anlamı olmamalı PKK için. Tam aksine yaratılan sonuca bakılarak bu vatan üzerinde nefret ve karışıklık ortamının hüküm ferma olmasını hedeflemiş oldukları daha kolay tahmin edilebilir.

Nefret ve karışıklık ortamı, yani terör ortamı olsun ki, sorunların üstesinden gelmek için kimsenin aklına sloganlardan başka, intikamdan başka bir yol gelmesin. Sadece silahlar konuşsun, kimsenin kimseyi dinlemek için bir yüzü kalmamış olsun, söz bitmiş olsun. Sözün sonunun ilan edildiği yerde kime ne rol düşeceği bellidir aslında.

Bu tür eylemlerin ardından, acıların gırtlaklarda boğumlar oluşturduğu bir ortamda, akılcı tedbirler üzerinde düşünmek, olayı bütün boyutlarıyla irdelemek, gerekirse en sağduyulu çözümleri akla getirmek bile o taptaze acılara bir ihanet gibi oracıkta mahkûm ve infaz edilebilir. Yıllardır bu hep böyle oldu.

Otuz yıldır tekrarlaya tekrarlaya gına getiren bu eylemlerin yarattığı ortamlarda intikamcı söylemlerden, milli kan davası söylemlerinden başka bir refleks biçimine yer bırakılmadı. Her şehit cenazesinin ardından halk aynı sloganlarla sokağa döküldü. Halkın bu refleksi ise yetkililerin “mücadelemiz aynı kararlılıkla devam edecektir” demesini kolaylaştırdı, böylece sorunun beslenmesini bir otomatiğe bağladı.

Bu arada vatan, toprak bazında tabii ki bölünmedi, ama insan unsurları her geçen gün biraz daha birbirlerine uzaklaşmaya başladı.

Şehitlere gelince, her biri düştüğü yeri yakıyor. Dürüst olalım, ardından slogan atanların çoğunun kalbinde etkisi iki günden fazla süren bir acıya bile yol açmıyor. Herkesin içini gerçekten acıtsaydı, hele yetkililerin içini yeterince acıtsaydı, bu savaşın durması için çoktan etkili bir yola girilmiş olurdu.

Terörün amacı aklın ve siyasetin duyguların peşine takılıp devre dışı bırakılması olduğuna göre, ona karşı yapılacak en etkili mücadele yine aklın ve siyasetin çizgisinde kalmakta ısrar etmek olmalı.

Bu olaylar başladı başlayalı Silahlı Kuvvetler mücadeleyi bütün siyasetçileri devre-dışı bırakarak kendi yöntemleriyle sürdürmekte ısrar etti. Oysa bu mücadele zeminine zamanla tamamen intikamcı, hesaplaşmacı duygusallıklar yön vermeye başladı. Öyle ki, bu duygusallıklar bu esnada gelişen, sonuçta bunu da besleyen gizli-kapaklı işleyen bir savaş makinesini ve ekonomisini hem çalıştırmaya hem de gizlemeye yaradı.

Düzenli aralıklarla üretilen şehit cenazeleri tam da bu savaşın ne kadarının bu ekonominin gereklerinden kaynaklandığını bile sordurmayacak bir ortamı beslemeye yarıyor.

Savaşı bitirmenin yolu, terörle mücadelenin bütün aşamalarını halkın denetimine açarak şeffaflaştırmaktan, yani (si)yasallaştırmaktan geçiyor.

Bu savaşın muhtemel nedenleri arasında adı geçen Ergenekon sanıklarına alenen sahip çıkılarak terörle mücadele yürütülemeyeceği açıktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi