Terörü doğru değerlendirmek
İstanbul’da yaşanan terör olayının ardından farklı yorumlar gündeme gelmeye başladı. Herkesin yorumunu konumuna, siyasi ve ideolojik mensubiyetine göre yapması doğaldır ama, bu farklılıklar terör örgütlerinin ulaşmak istedikleri hedefe hizmet edecek boyutlara ulaşmamalı. Kişisel sebeplerden dolayı terör örgütleri ile aynı çizgiye gelmemek gerekir. Söz gelimi İstanbul’daki terör olayının oluşu zamanı ve yerine bakarak meseleyi bazılarının hayat tarzına müdahale diye değerlendirmesi terör örgütlerinin ve arkalarındaki güçlerin maksadına bilmeden de olsa yardımcı olur. İstanbul’daki terör saldırısını gerçekleştiren kişinin tam olarak netleşmemiş olmasına rağmen DEAŞ mensubu olduğu belirtiliyor. Aynı günlerde aynı örgüt tarafından Bağdat’ın kuzeydoğusunda yapılan intihar saldırısında 36 kişinin hayatını kaybettiği, 48 kişinin yaralandığı, bu saldırıdan bir gün önce de Bağdat’ın üç ayrı yerinde bombalı saldırıda 29 kişi, Necef’te de yine DEAŞ’ın gerçekleştirdiği kontrol noktasına saldırıda 7 polis hayatını kaybediyor. Yani, terörün hedefinin sadece Müslüman ülkelerde ortamı germek, toplum kesimlerini birbirine düşürmek olduğunu görmek durumundayız. Bu noktada ABD ve koalisyon ortaklarının bölgemizde uzunca zamandan beri bir mezhep çatışmasını tetiklemek için uğraştıkları hatırlandığında Türkiye başta olmak üzere Irak ve Suriye’de yaşanan terör saldırılarının hedefinin ABD ve koalisyon ortaklarının hedefi ile örtüştüğünü görmek zor değildir. Böyle olunca, yaşanan her saldırının ardından kendilerini farklı gören bazı kesimlerin olaya sadece kendi açılarından bakmaları netice olarak sömürgeci güçlerin planlarına hizmet etmektedir. Bu oyuna gelmemek, özellikle ülkemizde farklılıklara rağmen yüzyıllardan beri olduğu gibi bundan sonra da birlikte yaşamak durumunda olduğumuzu unutmamak gerekiyor.
Bu noktada özellikle birtakım kimselerin sanal âlemde sergiledikleri tavır ve yaptıkları yorumların sadece terör örgütlerine hizmet ettiğini hatırlatmak isterim. Çünkü, bazı siyasilerin İstanbul’daki terör olayının hemen ardından farklı hayat tarzına yönelik bir eylem olarak nitelendirmeleri olayın perde arkasını ya görememek ya da kasıtlı bir yaklaşım olabilir. Bir yandan terör örgütlerinin ve terör olaylarının ardından birtakım kınama ve lanetleme açıklamaları yapıp, daha sonra da olayı ırki ve mezhebi farklılığı ile yorumlamak sanıyorum terör örgütlerinin isteğine uygun bir hareket oluyor. Hemen belirtelim ki, bölgemizde yaşanan iç çatışmalar ve terör olayları meşhur nitelendirme ile üst aklın eseri ise bu üst akıl sahiplerinin derdinin İslam ülkelerini sürekli olarak bir çatışmanın içinde tutmak, sonuç olarak ya bu ülkelerin yönetimlerini ve insanlarını bıktırıp yılgınlığa sevk ederek direnişlerini kırmak, bunun için gerekirse bölgemizde mezhep savaşlarını körüklemek olduğunu bilmeyen kalmadığına göre, öncelikli olarak her olayın ardından ayrıştırıcı, bir diğer ifadeyle ötekileştirici tutumlardan vazgeçmek gerekiyor. Çünkü, birlik ve beraberliğimizi korumanın yolu, farklılıklara rağmen birlikte yaşayabilmekten geçiyor. Bu anlayış yaygınlaştırılabildiği, insanımızın büyük bölümü tarafından içselleştirilebildiği takdirde emperyalist güçlerin oyunu bozulacak, ülkelerimizin geleceğini onların belirlemesini engellemiş olacağız. Buna mecbur olduğumuzu da söylemeye gerek yok sanıyorum. Çünkü, sürekli çatışma halinde olan toplumları bir arada tutmak mümkün olmaz. Bu ise parçalanmayı beraberinde getirir. Güçlü olmanın, dış saldırılara göğüs germenin yolu birlikten geçiyor.
Böyle olunca sadece siyasilerin değil, lider durumunda olan ya da öyle algılanan birtakım kimselerin ayrıştırıcı açıklamalardan kaçınmaları gerekiyor. Aksi halde kötü niyetlilerin değirmenine su taşınmış olur. Bazı anlarda konuşmaktan çok susmak hayra vesile olabilir. Terör ortamında sanıyorum susmak değilse de ağızdan çıkanların ölçülü olması şarttır. Bilinmelidir ki; başka bir ülkemiz yok ve her türlü farklılığa rağmen bu ülkede birlikte yaşamak durumundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.