Mevcut uygulamada millet seçmiyor mu?
Halkoylaması yaklaşırken karşılıklı iddia ve ithamların dozu artmaya başladı. Özellikle karşılıklı ithamlarda ölçü kaçtı/kaçıyor. Bu noktaya niçin gelindi/getirildi anlamakta güçlük çekiyorum. Meclis’teki iki parti aralarında anlaşarak bir anayasa değişikliği yapıp Meclis’ten geçirdiler. Netice itibarıyla son durumu seçmen belirleyecek. Yapılan değişikliğe seçmenin evet demek kadar hayır deme hakkı da var. Böyle olmasaydı zaten halkoylamasının bir anlamı kalmazdı. Yani, tek seçenekli bir oylama mantıksız olurdu. Ancak kampanya ile birlikte giderek parti sözcüleri ses tonlarını yükselterek iddialarının doğruluğunu topluma kabul ettirmeye çalışırken anamuhalefet kanadı da ortaya ciddi birtakım karşı iddialar koyamadı. Yani iktidar kanadı anayasa değişikliğinin kabul edilmesi ile birlikte ülkemizin ekonomide şaha kalkacağını, demokrasinin tüm kural ve kurumları ile işleyeceğini, ülkemizde demokrasi ve insan haklarının sıkça yaşanmaz hale gelmesinin engelleneceğini, yönetimde istikrarın kesinlikle sağlanacağını, yürütmenin seçimlerin hemen arkasından belirleneceğini, 5 yıl hiçbir kesintiye uğramadan ülkenin yönetileceğini savunuyor. Bu iddiaların tamamı yanlış demek ne kadar haksızlık olur ise tümünü doğru kabul etmek de eksik bir değerlendirme olur.
Koalisyon dönemlerinin kapanacağı, cumhurbaşkanının atayacağı yürütmenin 5 yıl görev yapacağını, bu sürenin sonunda sandığın seçmenin önüne geleceği söyleminin bir bölümü doğrudur. Yani, artık koalisyon için birtakım pazarlıkların olmayacağı, buna ihtiyaç duyulmayacağını doğru kabul etsek bile, koalisyon olmayacak bölümünün her zaman geçerli olmayacağını söylemek yanlış olmaz. Çünkü cumhurbaşkanı seçimi ikinci tura kalacak olursa, ister istemez bu turda bazı pazarlıkların ve anlaşmaların gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Adı koalisyon olmamakla birletme icrada farklı partilere mensup bakanlar bulunabilecektir. Bunun sakıncaları olduğunu düşündüğüm için dikkat çekmiyorum. Koalisyonlar dönemi son bulacak iddiasının gerçekçi olmadığını vurgulamaya çalışıyorum. Bir seçimin olduğu yerde her zaman tek partinin seçimi kazanacağını söylemek seçmene saygısızlık olur. Bu bakımdan yeni sistemde de koalisyon söz konusu olacaktır. Bunu gizlemenin anlamı yoktur.
İkinci husus ise anayasa değişikliği ile yasama ve yürütmenin millet tarafından seçileceği söylemi de gerçeğe uygun düşmüyor. Bu iddia ister istemez, mevcut durumda yasama ve yürütmeyi millet seçmiyor muydu? Sorusunu akla getiriyor. Cumhurbaşkanını şimdi de millet seçiyor, anayasa değişikliği ile birlikte de millet seçecek!.. Yasama organını yani milletvekillerini şimdi de millet seçiyor, değişiklik kabul edildiği takdirde de millet seçecek. Bakanlar kurulunu milletin seçtiği başbakan belirlemeyip cumhurbaşkanının onayına sunuyordu, yeni durumda başbakan olmayacak, milletin seçtiği cumhurbaşkanı bu işi yapacak… Yani icranın doğrudan millet tarafından seçilmesi söz konusu değil. Yani mevcut durumda da, yeni durumda da seçilmişler bakanlar kurulunu belirliyor olacak. Mevcut durumda milletin seçtikleri belirlenmiş bakanlar kuruluna güvenoyu veriyor ya da vermiyordu. Yeni durumda yasama organının böyle bir yetkisi olmuyor. Kısacası, cumhurbaşkanı icra konusunda tek seçici konumuna geliyor. Yasama organının görevi kanun yapmak, bakanlar hakkında soru ve araştırma önergesi vermekle sınırlı kalıyor.
Yeni sistem taraflarca artı ve eksisi ile ortaya konulsa, millete gerçek durum anlatılsa, karşılıklı hakaret anlamına gelecek üslup tercih edilmemiş olsaydı pazar günkü halkoylaması daha yararlı bir sonuç verebilirdi. Nedense iktidar kanadı ile anamuhalefet kamplaştırıcı bir tavrı tercih ettiler. Bu yanlış oldu. Kaldı ki, pazar günü hangi netice çıkarsa çıksın, kesinlikle dünyanın sonu olmayacaktır. Olmamalı. Çünkü demokrasi bir yönüyle de uzlaşma rejimidir. Geçmişte yaşananlar siyasilerin uzlaşmayı becerememiş olmalarından ileri gelmiştir. Yani, istikrarsızlığın birinci derecede sorumlusu siyasiler olmuştur, Bir bakıma milletin sandıkta belirlediği sonucu kabullenmemeleri istikrarsızlığa yol açmıştır.
Kamplaşma ve çatışmalardan kaçınmak herkesin görevidir. Kampanyanın başından itibaren samimiyetle, “Pazar günü evet diyen de, hayır diyen de saygındır” denebilseydi sanıyorum bundan ülkemiz ve insanımız kazançlı çıkmış olacaktı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.