Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Ahmed Türk Bey; sözüm sana..

Ahmed Türk Bey; sözüm sana..

*önce, bir kaç not : 1- Washington’da, Abdullah Gül ve George W. Bush’un ‘PKK’yı ortak düşman’ ve -hattâ daha da ileri giderek-, ‘dünya barışı için büyük tehlike’ ilân etmesi, -bu gibi konulara ‘propagandanın kötüsü olmaz’ mantığıyla bakanlar için, ‘PKK’nın daha bir büyütülmesi ve bir uluslararası güç gibi gösterilmesi’ne zemin hazırlamayacak mıdır?
2- PKK terörüyle ilgili gelişmelere, son zamanlarda askerlerin meydanlara sürülerek, sloganlar söyletilmesi şeklinde gövde gösterisi yaptırılmasını nasıl anlamalı? Bu durum, çocukların, karanlık mekanlardan geçerken türkü söylemesi örneğini çağrıştırmıyor mu?
Askerlikte keşfedilen bu ‘gövde gösterisi’ yöntemi, tehlikeli bir âdete de dönüşmez mi?
3- Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın, Gen. Kur. Başkanı’ndan ‘Meclis Muhafız Taburu’nun yerinin değiştirilmesini’ istediği ve Büyükanıt’ın da buna, ‘Hay hay...’ dediği bildiriliyordu. Ama, Gen. Kur. Başk.lığı, bu görüşmeyi yalanladı.. Halbuki, Meclis’in güvenliğinin, hangi güç (polis, ordu veya bir başka güvenlik birimi) tarafından ve nasıl sağlanacağı Meclis tarafından belirlenmeli ve Ordu, kendiliğinden ‘Ben sizi korumaya geldim.’ diyememelidir. Geçtiğimiz yıllarda, AK Parti m.vekili Hüsrev Kutlu, ‘Meclis avlusunda ‘komut’ seslerinin Meclis koridorlarında yankılandığı ‘yat-kalk’larla eğitim yaptırılan askerler ve Meclis’in her köşesine yerleştirilmiş ‘mareşal üniformalı M. Kemal’ resimleri aracılığıyla Meclis’e karşı psikolojik baskı oluşturulmak istendiğini söylemişti. Bu görüntülerin giderilmesi umuduyla..
¥
Bu hatırlatmalardan sonra.. Gelelim, size Ahmed Türk Bey!. Size, DTP’nin Grup Başkanı olduğunuz için değil, -bana göre- bir çok temel yanlışlarınıza rağmen, yine de, kendinize özgü bir şahsiyetiniz olduğunu düşünüp, kabil-i hitab bulduğum için, yazıyorum bu satırları.. Kendi doğrularınızın birçok noktada öcalan’la aynîleşmesi de size hitab etmeme engel değil.. Bozuk saat dahi, günde iki kez doğru gösterir.. Yeter ki, onunla tıpatıp aynı olmayınız..
Prof. Baskın Oran’ın evvelki gün, Meclis Grubu’nuzda yaptığı konuşmanın genel çerçevesine, özellikle, ‘Biz sizi türk milliyetçiliğine karşı desteklemeye geldik. Bir milliyetçiliğin diğerinden farkı yok, bunu anladık. Biz aynı zamanda kürd milliyetçiliğine karşı da sizi desteklemeye geldik.’ şeklindeki sözlerine katıldığımı da belirteyim..
çünkü, bugün tipik bir kürd kavmiyetçisi/ nasyonalisti ve hattâ şovenisti konumundasınız.
(Kürdüyle, türküyle, arabıyla, çerkeziyle, laz, gürcü, boşnak, arnavud ve pomak ve daha nice kavmî/etnik kökenine rağmen, yığınla insanların, aynı inanç potasında eriyip hayata bakışın aslî çerçevesini o ruhî-kalbî şekillenişten alan) milletimizin hayata bakışında ise, bu gibi kavmiyetçi, şövenist yaklaşımlar, bir de haram telakki edilmektedir..
Ahmed Bey! Kürd halkının, sırf kürd oldukları için mâruz kaldığı baskıları, zulümleri, işkenceleri, aşağılanışları ve dışlanmışlıkları biliyorum.. Ve o zulümlerin karşısında, kendi çapımda, çeyrek yüzyılı aşkın bir zamandır, kalemimi-dilimi kullanıyorum.. Ve hattâ o kadar ki, birçoğu benim ‘kürd’ veya ‘kürtçü olduğum’dan dahi söz etmişlerdir; kürd kavminden olmadığım gibi, her türlü kavmiyetçiliği, nasyonalist bakış açısını da, ‘sunnetullah’a karşı gözyumulamaz bir zulüm olarak görüp karşı çıktığım halde.. Siz ise, en haklı taleblerinizde bile haksız duruma düşüyorsunuz.. çünkü, hem barıştan sözediyorsunuz, hem de eli kanlı silahlı çetelerin gölgesinden çıkamıyorsunuz..
Ahmed Bey, Hz. âdem Peygamber’in torunlarından birisi olmam itibariyle, sizinle de kardeşim.. Hiç kimsenin maddî cevheri, diğerininkinden farklı değildir.. Ve hiç kimse de anne-babasını, kavmini, rengini, cinsiyetini, dünyaya geliş-gidiş zaman ve mekânını kendisi belirlemiyor. Doğum ve ölüm ânında, bedenlerimiz, diğerlerininkinden farklı olmuyor. Böyle olunca da, insanın kendi elinde olmayan bu gibi fıtrî durumlar üzerine üstünlük veya aşağılık düşünceleri geliştirmenin, her kime yapılırsa yapılsın, bir büyük zulüm olduğu açıktır..
Sizi, bu noktada, sadece belli bir yörenin insanlarına karşı yapılanlara değil, bütün zulümlere karşı çıkmaya; sadece Diyarbakır’da ‘ensesinden kurşunlananlar’ın değil, her mazlûmun acısını dillendirmeye; haksız yere dârağaçlarında sallandırılan nice mazlûmların nâşları üzerinde yükselen zulüm uygulamalarının tamamına karşı çıkmaya çağırıyorum. ‘Haksız yere öldürülen bir tek insanın bile, bütün beşerin öldürülmesi’ demek olduğuna dair, ilâhî hükümden habersiz değilsinizdir, herhalde..
Hangi ağız dilini kullandığımız önemli değil.. Benim de ana dilim türkçe olduğu halde, aynı dili kullanan niceleriyle beyin ve kalb dili açısından kesinlikle anlaşamıyorum ve onlara uzaklığıma baktığımda, hattâ sizi bile kendime daha yakın bulabilirim. çünkü, siz, en azından, zulme karşı çıkmak iddiasının sahibisiniz...
Ama, siz, aynı inanç potasında kaynaşmış ve asırlarca kardeş olarak yaşamış olan insanlar arasında, sadece biolojik dal farklılığına dayalı bir dâva gütmeye ağırlık veriyor ve yakılmak istenen şeytanî ateşlerin, fitne ateşlerinin malzemesi olmaya daha bir yaklaşıyorsunuz..
Bugün, -bir kısım türkçü gayretkeşlerin emr-i vâkısiyle 1920’lerden beri- asırlardır kullanılmayan bir isimle anılan bu coğrafyada sosyolojik araştırmalara göre, 25’den fazla etnik unsur bulunmaktadır. Halbuki, bu topraklardaki insanların büyük ekseriyeti, Yüce Resul (S)’ün Medine Sözleşmesi’ndeki genel çerçeve içinde, ‘müslümanlar ve müslümanlarla birlikte hareket edenler’ olarak, ‘tek millet’ anlayışına sahib idi. Siz ise, ‘15 milyon kürd ile 150 bin göçmen mukayese edilemez’ diyerek bir başka fikrî zulmün yolunu açıyorsunuz..
Sizin elinizde bugün, yaklaşmakta olan daha büyük facialarda şeytanî güçlerin ateşlerinden uzak durmak için, ‘Takdir’in ve tarihin verdiği bir büyük fırsat var.. Düşmanlıkları daha da yeşertmemek gibi bir misyonu yerine getirmek durumundasınız..
Siz ise, size sunulan bu ‘altın fırsat’ı ve ‘üstün insanî misyon’u üstlenmek yerine, önünde gitmeniz gereken arabanın arkasından sürüklenen at durumuna düşüyorsunuz.. Sizin yanlış siyasetlerinizle de daha bir yükselmesi muhtemel fitne alevlerinin içinde, biliniz ki, her kavimden milyonlarca insanın eriyip gitmesi kaçınılmaz olabilir.. Bu felaketten uzak durmak için, geliniz, sadece belli bir yörede yapılan zulümlerin değil, ülkenin her bir tarafında yapılan nice zulümlerin hepsinin üzerine birden gitmenin yollarını arayalım.. Korunacak olan, şu veya bu rejim veya coğrafya değil, ‘insan’dır.. O zaman göreceksiniz ki, yalnız değilsiniz..
Ama, kendi çizgisi dışındakilerin hayat hakkını yoketmekten kendileri için hayat imbiklemeye çalışan zâlim anlayışlar ve zulüm örgütleri aracılığıyla bir yere varılamaz ve hepimiz yanarız.. Bu satırları, ‘insan’ın sadece Hakk ölçüler içinde korunup yüceltilebileceğinin duyguları içinde yazıyorum.. Size, hayırlar dileyerek..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi