Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Bu yol, bir kana susamışlık çılgınlığı yoludur..

Bu yol, bir kana susamışlık çılgınlığı yoludur..

Başbakan’ın Diyarbakır’a, Tunceli’ye, Van ve Hakkarî’ye yaptığı geziler müslüman halkın birbirinden kopmasını hedefleyen bir provokasyonun, kışkırtıcılığın, tahrikin tezgahlandığının en net işaretlerini bir daha ortaya koydu..
Çünkü, bir ‘bölge partisi’ durumuna bile gelemeyip, TC’nin 80 yıllık ‘tek kişi’ anlayışına benzer bir gücetaparlık eğilimiyle, alternatif bir diğer ‘tek kişi’ profili üretme partisi durumuna düşen DTP’nin en yetkili isimleri, Başbakan’a hitaben yaptıkları konuşmalarda Diyarbakır’a, Tunceli, Van ve Hakkârî’ye gelmemesini, eğer ülkede barış istiyorsa, bu gezileri ibtal etmesini ve gelmekte ısrar etmesi halinde meydana gelecek olumsuzluklardan bizzat Başbakan’ın sorumlu olacağını en akıl almaz beyanlarla dile getirdiler..
Başbakan’ın gelişi öncesinde ve esnasında sergilenen uzun menzilli silahlarla girişilen çatışmalar, bombalamalar, 13-14 yaşın altındaki çocuklar eliyle gerçekleştirilen taş yağmurları ve sair protesto eylemlerine bakıp da, Tayyîb Erdoğan o gezileri ibtal etseydi, Hükûmet etme sorumluluğunu taşıyamayan bir başbakan ve hattâ bir ‘bostan korkuluğu’ durumuna düşer ve açık söylüyorum, benden de kocaman bir ‘yuhh’ alırdı.. Çünkü, o zaman, inisiyatif tamamen kaybedilir ve tehdidle netice alacağını umanlar büyük bir avantaj elde etmiş olurlardı.. Ki, oralara muhalefet liderleri oldukları için, diledikleri gibi gürleyebilecek konumda olan Baykal ve Bahçeli vs.nin gitmeleri gerekirken, onlar gidemiyorlar, ama, Başbakan gitmiştir. Gitmekle de, ‘Yumuşak huylu isem, kim dedi, uysal koyunum; / Kesilir belki, amma, çekmeye gelmez boynum..’ diyen Âkif misali, doğru yapmıştır.
DTP/PKK, çok tehlikeli bir noktaya geldiğini göstermektedir.. Hayatta kalabilmek için, ancak kana ihtiyaç duymaktadır.. Bir yazı-tura atmak noktasına geldiğini düşünmektedir.. Çünkü, normalde eridiğini görüyor ve ama, bu gibi güç gösterileriyle, birilerini korkutabilirse, yeniden hayat bulabileceklerini sanıyor ve kan akıtılmasından meded umduğunu gösteriyor..
Bu kan kimin kanı olursa olsun, onlar için farketmez.. Yeter ki, kan dökülsün.. Çünkü, kanla beslenen yaratıklar durumuna düşmüşlerdir, tamamiyle.. DTP/PKK çevrelerinin medyaya da yansıyan ve ‘gelecek seçimlerde, Diyarbakır’ı DTP’den almasınlar, aksi halde, çatışma çıkar..’ gibi beyanlarını da bu arada hatırlamak gerekiyor.. Kitle psikolojisinin manivelasını belki bu gibi tahrik ve tehdidlerle kendi yönlerine çevirebileceklerinin umudundalar, onlar..
Umudunu tıpkı TC’deki bir asra yakın uygulamada olduğu gibi, sadece tehdid, şantaj ve ‘idol’leştirilmiş, ‘ikon’laştırılmış bir kişinin isim ve resmi ardına sığınarak karışıklık çıkarmaya bağlayanlar ve meydanlara, kadınları ve çocukları sürenler, başarısız kılınmalıdır..
Bu kanlı oyunun bu noktaya gelmesinde, elbette ki ‘laik /kemalist’ güç odaklarının 80 küsur yıllık büyük hatalarını ve cinayetlerini görmezlikten gelemeyiz.. Ve Başbakan Tayyîb Erdoğan, evet, en azından şeklen, o güç odaklarının kurduğu sistemin başbakanı durumundadır; ama, zulüm uygulamalarını kabullenen birisi de değildir.. Ve, onun, ‘devletçi değil, insan merkezli’ bir yaklaşım sahibi olmasından, kurulu düzenin derin güçleri zâten hep rahatsızdır.. Onun, kendisini kuşatan böyle bir bozuk düzen içinde bile, halkın tamamını kuşatan bir yolda ilerlemesi, halkımızı bölmek isteyenleri daha bir umutsuz hale getiriyor ve onlar, ayakta kalabilmek için, kan dökülmesinden meded umuyorlar..
DTP/PKK bir siyasî ve hattâ sosyal hareket değildir, bir çılgınlıktır, kana susamışlık çılgınlığıdır.. ‘Biz bir cereyan olarak kalamayacaksak, bizden sonrası isterse tufan olsun..’ şeklindeki bir Neron mantığıdır, bu.. Ve, bu çılgınlık frenlenemezse, bunun altında sadece o tufan isteyenler değil, bütün herkes kalır.. Tam da, ‘Ergenekon duruşmaları’nın başladığı gün yeniden fitillenen bu son gösteri dalgasının başarıya ulaşması için, en çok da derin güçlerin ellerini heyecanla, endişeli bir sevinçle oğuşturduklarını tasavvur edebilirsiniz.. Çünkü, onlar 100 yıla yakın zamandır, hep üstte kalmışlardır ve okkanın altına, müslüman kitleler gitmişlerdir.. Ve oyunun tekrarının aynı neticeyi vereceğini ummaktalar..
*Bizim derdimiz, müslümanların bugünü ve geleceğidir, bozuk düzeni kurtarmak değil!
Benim derdim, bizim derdimiz, müslüman milletimizin, İslâm Milleti’nin kalbine düşman siyasetlerle bizi böyle bir tehlikeli noktaya sürükleyen ‘laik/kemalist’ odakların düzenini korumak veya kurtarmak değildir. Bu, dârağaçları üzerine kurulu düzenin ve onun uluslararası arenadaki destekçilerinin hedefleri her ne olursa olsun; bizim hedefimiz, müslüman halkımızın, İslâm Milleti’nin birbirine düşürülmesi şeklindeki bu şeytanî tuzakları, entrika çarklarını etkisiz hale getirmek olmalıdır. Bu şirretlik çarkını etkisiz kılmak zorundayız, bu coğrafyanın müslüman halkları olarak.. Yoksa, bundan bütün müslümanlar zarar görecek ve bütün emperyalist/şeytanî güçler de bu boğuşmanın daha bir artmasını umacaklardır..
Ve şunu da bilhassa belirtmeliyiz ki, en kötü hükûmet bile, hiç hükûmetsizlikten daha iyidir.. Çünkü, bir otoritenin olmadığı yerde, sosyal hayat, bir ahır hayatına dönüşür ve dişleri, boynuzları veya tekmeleri en güçlü olanların hâkim olduğu gibi bir durum ortaya çıkar.
Günlerdir sergilenen bu çılgınlıklar ve tahrikler ve hattâ yakıp yıkmalar ve tahribler karşısında, sadece resmî güçler değil, sosyal hayatın bütün kesimleri uyanık olmalıdır..
Bir ülkenin herhangi bir köşesine, bir Başbakan gidemezse, hiçbir vatandaş da gidemez hale gelir.. Birtakım tehdidlerle sonuç almak isteyenlere meydan boş bırakılırsa, bunun bedelini herkes öder.. Nitekim, son zamanlarda bazı sivil toplum kuruluşlarının bile Diyarbakır’da yapmak istedikleri toplantılar son anda, ‘görülen lüzum üzerine..’ denilerek veya başka enti-püften gerekçelerle ibtal edilebilmiştir... Çünkü bazı güç odakları, ‘hayır, filanları istemiyoruz.. Buraya gelirlerse, başlarına gelenlerden sorumlu olmayız..’ dediklerinde, zorbalıklarını uygulatabiliyor. Bu gelişmeler, ‘sen bizim mahalleden geçerken görürsün..’ şeklindeki bir çocukluk hastalığına dönüşürse, asıl facia da o zaman kopar..
İşte bu şirretlik kırılmalıdır. Bu şirretliği yapanlar, kendilerinin kürd halkının temsilcisi olduklarını iddia etseler de, ülkemizde, hiçbir kavmî/etnik topluluğun tek temsilcisi durumunda olan bir parti veya sair siyasî hareket ve cereyan yoktur..
Allah’a ve İslâm Milleti’nin gelecek nesillerine karşı sorumluluk duygusu taşıyanların, kavmiyetçi/faşist/ militarist yöntemlerle müslüman halkımıza bir ‘deli gömleği’ gibi giydirdikleri resmî ideoloji anlayışlarını sürdürmek gibi bir hedefi olamaz..
Hedefimiz, daha fazla parçalanmak istenen müslüman coğrafyalarını, müslüman halkları inadına ve daha bir bütünleştirmek olmalıdır; ‘tevhîd bayrağı’ altında ve tevhidî bir çizgide..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi