Uykuyu kaybeden, günü kaybeder (3)
Yani, uykunun en ağır hali, aynı zamanda insanın maneviyata da en yakın halidir. İşte imtihan sırrı da budur. Allahû Teâla buyuruyor: “Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.” (İsra Sûresi/79) Bazıları “uykunu bölüp teheccüd namazı kıl” diye mana vermiş. Teheccüd kelimesi zaten, “uykuyu bölme” anlamını içerir. Son dönemlerde uyku üzerine yapılan bir araştırmanın sonucu şuydu: “Deliksiz uykunun daha dinlendirici olduğu tezi asılsız çıktı. Bölünmüş uyku daha çok dinlendiriyor.” Gece boyunca uyuyan, epifizin faaliyetlerinden sadece “uyku” ile ilgili olanından yararlanıyor. Gecenin “neşvesi” olan faaliyetleri ise, “israf” oluyor. Dolayısıyla gece Kur’an okuma, namaz kılma, secde ve tesbih olmazsa aşırı uykudan dolayı israf gafletin garantisi olur. Gece Kur’an okuma, namaz kılma, secde ve tesbih; hem insanı, hem zamanı, hem de mekânı vahiyle diriltmektir. Allahû Teâla buyuruyor:
“Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur.” (Furkan Sûresi/ 47)
Gece nesneleri örttüğü için maddeden manaya geçiş kolaylaşır. Kur’an ifadesiyle adğas-u ahlâm/karmakarışık kuruntu türünde görülen rüyalar, bedenin nefsin cazibe alanına girdiği anlardır. Ama beden ruhun cazibe alanına girerse o zaman görülen düşler “rü’ye sâliha” olurlar.
Bilindiği gibi, uyku ihtiyacımızı zaman açısından günün sonunda yani gece gideririz. Bazı durumlarda da gün içinde de uyumak ve dinlenmek isteriz. Burada aklımıza şöyle bir soru takılabilir: Acaba bir gün içerisinde gece uykusu dışında istediğimiz her vakitte uyuyabilir miyiz? Bunun dinî açıdan bir mahzuru var mı? Âlimlerimiz hangi vakitlerde uyunulması gerektiği hususuna çok önem vermişler ve bazı vakitlerde uykuya dalmanın mahzurlu olduğunu söylemişlerdir. İşte bu alimlerimizden Said Nursi (Rh.a.), uykuyu uyunulan vakitler açısından üç kategoride değerlendiriyor. Şimdi isterseniz bu uyku çeşitlerini görelim.
Gaylûle uykusu: Gaylûle, fecirden sonra yani güneşin doğmaya başlamasından kerahet denilen vakit bitinceye kadar, yani güneşin doğmasından sonra yaklaşık 40–50 dakikalık zaman diliminde uyunulan uykuya deniliyor. Bu uyku, Rasûlüllah (sav)’den gelen beyanların ışığında rızkın noksanlığına ve bereketsizliğine sebebiyet veriyor. Bunu herkes kendi hayatında tecrübe etmiştir. Bu vakti uykuyla geçirdiğimizde üzerimize bir rehavet ve ağırlık çöküyor. O gün yapacağımız işlere bu ruh haliyle başlamak bizi olumsuz etkileyecektir. Hâlbuki normal uykusunu alan ve o vakti uyanık geçirerek Allah’ın adıyla işine başlayan kişilerin işlerinde ayrı bir bereket ve huzur oluyor. Bilim adamları uyku zamanını güneşe göre ayarlamamızı istiyorlar. Yani beyin güneş doğmadan önce uyanık halde güne hazır olmalı. Yine bilim adamlarından öğrendiğimize göre, güneş doğduktan sonra uyunulan uyku, dinlenmek yerine insana yorgunluk ve halsizlik olarak geri dönüyor. Bu zamanlardaki uyku beynin şişmesine ve genişlemesine yol açıyor. Bu şekilde de beynin çalışma sistemi bozuluyor.
Kaylûle uykusu: Kaylûle, kuşluk vakti denilen yani güneşin parlayıp yükselmeye başladığı vakitten, öğleden biraz sonraya kadar zamanda bir süre uyumaktır. Peygamber Efendimiz (sav)’in kaylûle yaptığını ve bu uykuyu tavsiye ettiğini görüyoruz. (Sünen-i İbn-i Mâce, Savm, 22) Zira bu uyku gece ibadetini kolaylaştırır. Ayrıca Said Nursî (R.a.), “Bu uyku hem ömrü, hem rızkı ziyadeleştirir. Çünkü yarım saat kaylûle, iki saat gece uykusuna denk gelir.” diyerek kaylûlenin önemine dikkat çekiyor.
Feylûle uykusu: Diğer bir uyku çeşidi feylûle denilen uykudur. Feylûle ikindi namazından sonra, akşam namazına kadar olan vakitte uyunulan uykuya deniliyor. Bu uyku ömrün kısalmasına sebebiyet veriyor. Herkes kendi hayatında da tecrübe etmiştir. Bu vakitte uyunulduğunda insan adeta sersemlemiş şekilde uyanıyor. Yani insan dinleneceği yerde daha da yoruluyor. Hem uyuduğu vakit boşa gidiyor, hem de uyandıktan sonraki zaman dilimlerinde uykunun verdiği sarhoşluk hali hâlâ devam ettiği için ömrünün bir kısmını boşa geçirmiş oluyor.
Netice olarak Peygamber Efendimiz (sav)’den bize miras kalan bir uyku düzeni vardır. Bu uyku düzenini göz önünde bulundurmayan ve bu uyku düzenine riayet etmeyenler, modernizmin birer kuklası olmaktan kurtulamazlar. Biz Müslümanlar modernizme ayak uydurmak hesabına uykumuzdan dahi taviz veremeyiz. Modernizm için uykumuzdan taviz verdiğimiz zaman kaybolmaya mahkûm oluruz. Çünkü modernleşme yolunda uyku düzenini kaybetmiş bir toplum, uyumsuz ferdler koleksiyonu haline gelmeye mahkûmdur. Fecre yakın bir zamana kadar sigara dumanlarının gölgesinde İslâm adına devlet kurup devlet yıkanların oluşturdukları oluşumlar, meşru uyku düzenlerini kaybetmiş uyumsuz ferdler koleksiyonundan başkası değildir. Böyle oluşumları da kaybolan günden sayınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.