Tarihî hadiseler sadece özel şartlarıyla değerlendirilemez!
Dün bazı yabancı gazetelerin ilk sahifelerine bir gözattım.. Dünyada onların en çok dikkatini neler çekmiş diye.. Bizdeki medyanın halka gösterdiklerinden çok farklı idi.. Mesela..
*Kongo’daki iç savaşta, dün de yüzlerce sivil insan öldürüldü..
*Japonya, Amerikan denizaltılarının kendi sularına izinsiz girmesini protesto etti..
*Maldiv Adaları’nda, Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Eni Neşid, vazifesine başladı.. Neşid, eski başkan Me’mûn Abdulqayyûm zamanında 6 yıldır zindanda idi..
*Sarah Palin, (McCain’in Başkan adayı, Alaska Valisi): ‘Tanrı’nın, bana Beyaz Saray’ın yolunu açacağına inanıyorum.. Benim hayatımda iman en büyük faktördür.. Hayatımı o Yaratan belirliyor.. Ama, bu seçimde, bizim sözümüz genelde Bush’un sözleri gibiydi..’
*CNN: ‘G. W.Bush, Amerikan tarihinin en nefret edilen başkanı olarak belirlendi..’ Atom Bombası’nı kullandıran Truman, iktidardan çekilirken Amerikan halkının yüzde 67’si ondan nefret ediyordu; Bush çekilirken ise, yüzde 83’ü..
*Bush, Obama ile el sıkıştıktan sonra sonra elini bir dezenfekte edici ile sildi!?!
*HAMAS Başbakanı M. Heniyye’nin danışmanı: ‘Obama ile gizli irtibatımız vardı..’
*Alman Şansölyesi Merkel: ‘NATO’nun stratejileri artık işe yaramıyor!.’
*Amerika’nın Irak’a dayattığı Güvenlik İşbirliği Andlaşması’na Bağdad’dan redd..
*BAE (Birleşik Arab Emirlikleri), İran Körfezi’ndeki üç İran adası (Büyük Tomb, Küçük Tomb ve Ebû Mûsâ) üzerindeki hak iddialarını, Amerika’ya güvenerek tırmandırıyor..
*Libya Lideri Muammer el’Qaddafî: ‘Mısır ve Kuzey Afrika’yı içine alacak bir ‘Yeni Fâtımî İmparatorluğu’ kurulmalı.. Onun liderliğine ben lâyığım.. Böylece müslümanların şiî-sünnî ikiliği de ortadan kalkar.. Sadece farslar değildir, şiî.. Bizim kültürümüz de şiî kültürüdür.’
*İran’ın ‘Tabnak’ isimli etkin internet sitesi, (Herald Tribune’den naklen): ‘Erdoğan, İran ile Amerika arasındaki arabuluculuk yapmaya hazırlanıyor.. Erdoğan, ‘Biz Amerika ile İran arasındaki ihtilafları yakından dikkatle takib ediyor ve ihtilafların müzakere yoluyla hallini ümid ediyoruz. Çünkü, savaş bir çıkış değlidir..’ diyor..
*İstifa eden İsrail başbakanı Ehud Olmert: ‘1967 Savaşı öncesi sınırlara çekilmemiz şart!..’
*Yedouth Aharonoth‘un yazdığına göre, siyonist İsrail rejim Devlet Başkanı Şimon Perez, ‘hükûmet kurulamayıp erken seçimlere gidilmesi kararı alınmasının çok basit bir ihtilaf sayılmamasını ve derin iç ihtilafların, tıpkı Sovyetler, Çekoslovakya ve Yugoslava gibi, dağılmayla sonuçlanabileceği’ ihtarında bulundu.
Bunları niye mi yazdım? Dünyanın mes’elelerinden kopuk, sadece Türkiye’yi eksen zannederek yapılacak değerlendirmelerin yanlışlığının anlaşılması için.. Hele de, Ortadoğu yeniden düzenlemelerin derin iç sancılarındayken.. Dünyada olup bitinlere sadece Türkiye açısından ve hele de 1930’ların, -üstelik masallarına ve- şartlarına göre bakmaya çalışan bir medyanın yanıltmalarından gaafil olunmamalıdır..
Doğrudur ki, her ülke gibi, Türkiye’nin de, dünyaya ve özellikle de Ortadoğu’daki denge arayışlarına bir bakış açısı vardır.. Ama, konuya sadece Türkiye’nin mashalat ve menfaatlerini korumak gibi bir açıdan bakılırsa, burada büyük bir yanılgıya düşüleceği unutulmamalıdır..
*Tarihi, sadece günlük şartlara göre değil, âdil aklın şartlarına göre değerlendirmek..
Bu konudaki son bir yanıltıcı örneğe değineyim..
Son ‘resmî ağlama günü’ münasebetiyle yapılan bir açıklamada, yine ‘laik/kemalist yıkama yağlama mekanizması’ devredeydi. Güya, M. Kemal, Stalin’i dize getirmiş imiş..
Bu vesileyle, 10 Kasım günü, en yüksek devlet erkanının huzurunda yapılan bir törende, ‘Dil ve Tarih Y. Kurumu Başk. Prof. Sadık Tural’ın yaptığı konuşmadaki iddia daha bir ilginçti.. O iddiaya göre, 1936’da Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nin bir resepsiyonuna katılan M. Kemal, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle kendisine Stalin’in tebrik göndermemesine tepki gösteriyor. ‘Sizin önderiniz Stalin ise, beni o kutlayacak’ diyor. Bu sözler Stalin’e bildirilince, Stalin de, ‘Dostumuzun sözleri dikkatle okunsun’ ibaresini yazıyor..
Konunun başka versiyonları da var.. Çünkü, M. Kemal, Sovyet Elçiliği’ndeki bir resm-i kabule gidip orada vodka içtikten sonra, Sovyetler’in Türkiye büyükelçisi Karahan’a ‘tebrik’ meselesini sormuş.. O da, ‘Efendim, sizin devlet başkanı olarak, muhatabınız Kalinin’dir, Stalin değil.. Stalin Komünist Partisinin Genel Sekreteridir, liderdir..’ kabilinden bir cevab verince.. M. Kemal de, ‘Ben hem reisicumhur ve hem de (Cumhûriyet Halk Fırkası’nın da şefi olarak) liderim.. Onun diplomatik muhatabıyım, bundan sonra tebriki ondan beklerim.. Benim de arkamda 17 milyon var.. Bir emir verirsem, ben de zarar verebilirim.. Biz asırlarca Rusya'nın göbeğinde rakı içmiş bir milletiz. İcab ederse yine de içmesini biliriz.’ demiş..
Sonrası mı.. Stalin, Karahan’a, ‘onu elçiliğimizden atmalıydınız..’ diye hışımlanıp, sert bir ültimatom verdirince.. TC Dışbakanı Tevfik Rüşdi Aras, Sovyet elçisini, ‘Cumhurreisimiz şaka yaptı..’ diye yatıştırmaya çalışmış; 6 Ekim 1951 tarihli İst. Ekspres gazetesinde Herbert Melzing tarafından yayınlanan bir hatıra yazısına göre..
Bunlar medyada, çarpık ve noksan olarak anlatılınca, ‘Ahh, Atatürk olsaydı, dışsiyasetimiz nasıl olurdu, nasıl..’ diye yakınmalar yine başlıyor.. Halbuki, o anlatılanların gerçekliği ayrı, ancak 80 sene sonra ve ‘Stalin’in dize getirilişi’ diye sundunuz mu, halkı yanıltmış olursunuz.
Çükü, yine 1930’ların o acaib diplomasi usûllerine göre netice alınacağını sananlar, öyle yazılar yazıyorlar ki; insan şaşırıp kalıyor.. Kaldı ki, o yazılanlar da çarpıtılmıştır..
Unutulmasın ki, ruslara karşı yıllarca direnip teslim olmamış olan müslüman Batum’u 1921-Gümrü Andlaşması’yla Stalin’e; ‘Kıbrıs, Batı Trakya ve kendi doğum yeri Selanik’i de kesin olarak Lozan’da Yunanistan’a ve, (Musul, Kerkük ve Süleymaniye’yi içine alan) Musul eyaletini 1926’da İngiltere’ye bırakan da aynı irade idi..
Ama, kayıplar sözkonusu olunca.. Lozan’da verilenleri güya İsmet Paşa vermiş olur!.
Halbuki, Lozan Andlaşması’ndaki asıl geçerli kabul imzası, o andlaşmanın yürürlük kazanması için nihaî imza, İsmet Paşa’nın değil, onu oraya gönderen iradeye aid idi..
Nasıl ki, Sevr (Sewres) Andlaşması’nı yapan heyeti gönderen Sultan Vahdeddin idiyse.. Ama, Sultan Vahdeddin o andlaşmayı imzalamadığı için, yürürlüğe girmemiştir.. Yine de, Sevr’in Vahdeddin tarafından kabul edildiği iddia olunur, bir yalan olduğu gizlenerek..
Tamam, o günkü dünya konjonktürü açısından gerekli tavırlar takınılmış olabilir.. Ama, benim de sözüm esasen, bu noktada.. Tarihteki her hadise, sadece kendi özel şaratları içinde değerlendirilecek olursa, suçlanacak veya temize çıkarılamıyacak kimse de kalmayabilir..
Ama, ilginçtir, övgüler ve aferinler hep tek kişiye, sorumluluklar başkalarına.. İşte temel yanlış burada..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.