Hisseli kıssalar

Hisseli kıssalar

Adam, bir tatil günü sabahtan akşama kadar evde televizyon seyredip gazete okumuş.
Bir ara “Günlük hayatta kadınların erkeklerden daha fazla konuştuklarıyla” ilgili bir haber okuyunca hemen gazeteyi alarak mutfaktaki eşine koşmuş.
“Bak” demiş, “Erkekler günde toplam 15 bin kelime konuşurken kadınlar tam 30 bin kelime konuşuyorlarmış...”
Karısı gülmüş, “Tabii..” demiş, “çok normal. çünkü sözlerimize içtenlikle kulak verilmediğinden, söylediğimiz her şeyi bir kere daha tekrar etmek zorunda kalıyoruz!..”
Bunun üzerine kocası, “Efendim?” demiş, “Bir şey mi dedin?”
Bazen okuyucular, gazete yazarlarının genelde hep aynı şeyleri yazdıklarından yakınıyorlar.
Doğrudur ama bunda suç gazetecilerin mi acaba?
İktidarlar sürekli değiştiği halde, yoksulluk, katsayı adaletsizliği, insan hakları ihlalleri vb sorunlar yerinde sayıyorsa, devlet halkın sesine yeterince kulak vermiyorsa, gazeteciler ne yapsın?
Onlar aynı şeyleri yazmaktan zevk mi alıyorlar sanıyorsunuz?
örneğin ayın sonunu getiremeyen dar gelirli insanlarımıza Paris kafelerinde Fransız devrimi nostaljisinin nasıl yaşandığını yazsanız, “değişik” bir şey yazmış olursunuz ama…
Sonuçta okuduğu yazarı da “değiştirirler” herhalde!..
*
Elazığlı bir arkadaş anlatmıştı.
Hemşerilerinden biri Cuma Namazı’ndan sonra kahveye gidip garsondan bir çay istemiş.
Garson çayı getirdiğinde, gakkoş biraz sinirlenmiş:
-Bu ne gardaşım, dünyanın parasını alisin, çayı da yarım getirisin.
Garson, bildik yöntemle kendini savunmuş:
-Begim, o yarım deel, dodah payıdır.
Bizim Elazığlının kafası iyice atmış belli ki:
-E niye babam, o nası dodah payıdır? Niye, bu dodah deve dodağı mı?
Nedendir bilmem, bu fıkrayı yazarken aklıma modern kapitalizmin varlıklı insanları estetik salonlarına koşturan tüketim çılgınlığı geldi.
Günümüzde sadece kadınlar değil, birçok erkek de silikonla dudaklarını kalınlaştırıp botoksla yüzlerini gerdiriyorlar.
Hele ekranlarda, ölçüyü iyice kaçıran bazılarını görüyoruz ki, insan gayri ihtiyari “Bu nasıl dudak” diyor.
Böyleleri bir kahveye gittiklerinde, garson bardağa çayı azıcık damlatsa yeridir yani.
*
Fazıl Say’ın “Giderim ha!” demesine, sık sık mahkemelik olan Hülya Avşar’dan destek gelmiş.
ülkemizde sanatçıların cezalandırılmasından yakınan Avşar, “Ben de bazen çekip gitmek istiyorum” demiş.
İşte buradan ilan ediyorum:
Ben de bazen çekip gitmek istiyorum.
Benim başım kel mi?
çünkü bu ülkede azınlıkta kalmak her zaman büyük avantaj.
Ne kadar çoğunluk olursan ol, genelde mutlu azınlığın dediği oluyor.
Giderim abi!
*
Doktor yaşlı adamı tepeden tırnağa muayene ettikten sonra sormuş:
-çok iyi görünüyorsunuz. Kaç yaşındasınız?
Adam “78 yaşındayım” deyince doktor şaşırmış:
- İnanamıyorum, en fazla 50-55 yaşında görünüyorsunuz. Peki nasıl olup da bu kadar sağlıklı ve dinç kalabildiniz? Bu işin sırrı nedir?
Yaşlı adam anlatmış:
“Evlenirken karımla bir anlaşma yaptık doktor. Eğer karım bana sinirlenirse, sakinleşmek için mutfağa gidip orada sinirleri geçene kadar bekleyecekti. Ben ona sinirlenmişsem, evimizin hemen önünden başlayan ormana gidecektim.”
“Ee” demiş doktor, “Ben işin sırrını hâlâ anlayamadım.”
Yaşlı adam gülümsemiş:
“Bunda anlamayacak ne var doktor? Her gün orman havası, her gün orman havası. Sonunda bu hale geldim işte!”
Ne demişler;
“Her şeyde bir hayır vardır.”
Demek ki hayatta olumsuzluklara bakıp bunalımlara girmektense, bazen dertlerden bile bir hayırlı sonuç çıkacağını bilmek lazım.
Bazen dermanlar dertlerde saklı belki de.
Kimbilir!..
*
Uluslararası Futbol Tarihi ve İstatistikleri Federasyonu’nun “Dünyanın en iyi 100 futbol takımı” listesine Türkiye’den 3 kulüp girmiş.
Barcelona’nın birinci olduğu listede, Galatasaray 42, Beşiktaş 82, Fenerbahçe ise 89. sırada yer almış.
Biliyorsunuz, “dünyanın en kaliteli 500 üniversitesi” listesinde bir tane bile üniversitemiz yok.
Bu tablodan çıkarılacak hisseye gelince;
Belli ki kulüp başkanlarımız YöK başkanlarımıza göre “işini” daha iyi yapıyor.
Acaba diyorum; üniversitelerimizi YöK’e bağlayacağımıza…
Yok yok, ben karıştırdım galiba!..
*
Adamın biri ailesiyle beraber mercimek tarlasında hasat devşiriyormuş. Bir ara ailesinin olduğu yerden bir çığlık yükselmiş. Aceleyle olay yerine varan çiftçi, kötü niyetli adamı köye doğru kovalamaya başlamış. Irz düşmanı adam koşarken mercimeklerden bir avuç koparıp avucuna almış.
Adam önde, çiftçi 100 metre arkasında koşarlarken köylüler görmüş onları.
önce kötü niyetliyi durdurmuşlar:
“Ne oldu? Niye kovalıyor seni?”
Adam avucunu göstererek, “Tarlasından bir tutam mercimek kopardım, o yüzden!” dedikten sonra tekrar koşmaya başlamış.
Köylüler, birkaç saniye sonra yanlarından hızla geçen çiftçinin üzerine atılıp zavallıyı yaka paça indirmişler yere:
-Yahu senin yaptığın da gerçekten ayıp. Ne var yani adam bir tutam mercimek koparmışsa? Bunun için kavga mı edilir?
Hırsından gözleri dolan çiftçi derin bir iç çekerek “Ahhh, ah” demiş, “Bilen bilir, bilmeyen de bir tutam mercimek sanır!”
Demokrasi getirmek bahanesiyle Irak’ı işgal eden Amerika, orada her türlü katliam ve zulme imza atıyor.
önceki gün Maliye Bakanı Unakıtan gene açık konuştu:
“Demokrasi getirmek falan hikaye. Bu resmen petrol harekatıdır.”
İşin aslı bu tabii.
Bilen bilir, bilmeyen ise “bir avuç demokrasi” sanır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi