Kimmiş şu karşıdevrimciler!
Ne demişti Deniz Baykal? "Cumhuriyet döneminde, Atatürk bulvarında kılık kıyafeti uygun olmayan insanlar geçemiyordu. Tek parti düşüncesi buydu."
"Âşık Veysel ölmeden Atatürk'le buluşmak istedi görmek istedi. Birileri öncülük yaptı Ankara'ya getirdiler. Ama gidemedi. Çünkü bulvara çıkmasına izin vermediler."
Necla Arat'a göre bu örnekler "karşıdevrimci" çevrelerin uydurmasıymış.
Kimmiş bu uydurukçular?
CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen'in tanıklığına başvuralım mesela..
"Vali Nevzat Tandoğan, başkentin ortasında sadece kıyafet kanununa aykırı davrananlara değil, düzgün olmayan kıyafetlerle dolaşanlara da göz açtırmazdı. Şehre hakim olan görüntüler kravatlı erkeklerle tayyörlü kadınların görüntüleriydi."
O devirde köylünün takım elbise, tayyör alacak parası nerede! Zavallı köylü arpa ekmeğine talim ediyor, onu da bulursa..
Demek ki Altan Öymen de, Âşık Veysel de karşıdevrimciler listesinde.
Köyünden yayan olarak üç ayda Ankara'ya gelen Âşık Veysel'i kılığından ötürü sadece bulvara değil Halk Evi'ne de sokmak istememişler sevgili okurlar..
Birileri araya girip de "Yahu bu adam Hakimiyeti Milliye gazetesinde Atatürk'e destan yazan Âşık Veysel" demişler de lütfedip içeri almışlar.
Memleketine dönecek parası olmadığı için belediyeye başvuran ozanımıza ne demişler biliyor musunuz?
"Paramız yok, nasıl geldinizse öyle dönün."
Ünlü halkbilimci solcu Prof. İlhan Başgöz'ü de karşıdevrimcilere eklemek gerek. Bakın ne diyor Başgöz:
"Ankara Valisi Tandoğan, öğrencilik yıllarımda, Atatürk Bulvarı'ndan omuzlarında heybeleri ile köylülerin geçmesini yasak etmişti. Demokrat Parti kurulana kadar bu ikilik Cumhuriyet aydınlarına batmadı. Ama DP kurulup da, halka yakın durmaya başlayınca bu durumun saklanacak yanı kalmadı."
Vali Tandoğan'ın eski Ankara semtlerinden geçen köylüleri bile şehir dışına çıkarttığına tanıklık eden solcu Prof. Mübeccel Kıray'ı da ekleyelim karşıdevrimcilere.
Tek Parti reijiminin astığı astık bir müstebit valisiydi Tandoğan, 18 yıl hem valilik hem belediye başkanlığı yaptı Ankara'da, Bulvarı da görüntü kirliliğine sebebiyet veren köylüden arındırdı. Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın oğlunun işlediği bir cinayeti örtbas ettiği iddiasıyla 1946'da tanık olarak mahkemeye çıkartılmasını içine sindiremediğinden intihar etmiştir.
O yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan, bu da mı yalan Necla Hanım?
Milletimin efendisi işte bu!
Milli Şef İsmet Paşa döneminde "Parti ve Devlet" bir olduğundan memur takımının ve devlet burjuvalarının tuzu kuruydu. Partinin ulusunun keyfine diyecek yok ama milletin efendisi köylü sefalet içinde yaşıyordu.. Cumhuriyet Baloları'nın yarattığı illüzyon içerisinde yaşayanlara göre ise her şey güllük gülistanlıktı.
Eskişehir'de köylülerin kuraklık yüzünden hükümetin hayvanlara verdiği kepekleri yediklerine dikkat çeken gazeteci Recep Bilginer'in başına ne geldi dersiniz sevgili okurlar? "Söz Milletin" gazetesinde "Milletimin efendisi işte bu" başlıklı anonim bir şiiri yayımladı diye komünistlikle itham edilip hapse atılmış.
Gelin o şiire de bakalım:
"Yağ çıkarır bal çıkarır yiyemez/Bayramda da yeni bir şey giyemez/O derdini kimselere diyemez/Milletimin efendisi işte bu.
Hükümetle rabıtası teması/Jandarmayla tahsildar köy ağası/Her üçü de köylünün baş belası/Milletimin efendisi işte bu."
1950'de işbaşına gelen DP döneminde "Haso'lar ve Memo'lar" Atatürk Bulvarı'nda görünmeye başladılar. Cumhuriyet döneminde ilk defa "Çankaya Köşkü" halka açıldı. Bizim Bulvar Kemalistleri "Çankaya bitli Kağıthane'ye döndü kardeş" diyeceklerdi bu kez.
CHP'li Başbakan Yardımcısı Nihat Erim'e telgraf çeken bir vatandaşın, "Siz kaybettiniz millet kazandı" demesi boşuna değildi. Köşk'e gelen bir ziyaretçinin "yedeksubay okulunda iken karşıdan buralara bakar, acaba şu Çankaya'yı görmek bize de nasip olur mu derdik. Dava kazanılmıştır, işte görüyoruz yüzbaşım" diyerek ağlaması da boşuna değildi.
Karşıdevrim dedikleri buydu.
Bismil'de Cem Evi'ne uğradık..
Salı ve Çarşamba Diyarbakır/Bismil gezimle ilgili notlar aktarmıştım. Bir notum daha olacak. Bismil'de Türkmenhacı Köyü'ne de uğradık. Bismil'de dört Alevi/Türkmen köyü var. Türkmenhacı bunlardan biri. Alevi Dedesi Hasan Dede'ye misafir olduk, o da bizi Cem Evi'nde ağırladı. Yüzyıllar önce bu bölgede üç yüz Türkmen köyü varmış anlattığına göre.
Hasan Dede CHP'ye oy veriyor, Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan'ı destekliyor, Ankara'daki Alevi yürüyüşünü tasvip etmiyor, Diyanet'e de karşı değil.
Alaattin Hoca'nın selamını söylüyoruz, gözleri parlıyor Dede'nin. "Alaattin Hoca gibi on tane hoca olsa bu bölgede terör olmaz" diyor. Bismil'de fahri imamlık yapan Alaattin Hoca geniş görüşlü, kültürlü, sevgi pınarı bir insan, Hasan Dede'den de muhabbetle söz ediyor. Aleviler, yirmi yıl öncesine kadar Sünnilerden kopuklarmış, şimdi güzel bir diyalog var aralarında.
"Beyazıdı Bostan" soyundan geliyormuş Hasan Dede. Büyük sofilerimizden Beyazıd-ı Bestami hazretlerini kastediyor. Din sosyologu Dr. Muhammed Çakmak ile Hasan Dede arasında Beyazıd-ı Bestami üzerine hoş bir muhabbet dilleniyor, deyişler, menkıbeler birbirini izliyor. Hasan Dede ve çocukları bizi Alevi deyişleriyle uğurladılar. Kalbimizin bir parçasını Türkmenhacı Köyü'nde bırakarak ayrıldık. Üstümüzde kalmasın, Hasan Dede'nin hepinize selamı var.