Genel af niçin olmalı?
Suçların işlenmesinde sistemin, toplumun, eğitim, öğretim ve sokağın hiç dahli ve kabahati olmasaydı; biz de İsmet Paşa gibi “Herkes ettiğini çeksin” derdik.
Af konusunda Mustafa Kemal, İsmet İnönü’den çok daha fazla anlayışlı ve merhametliydi.
‘Af, büyüklüğün şanındandır’ demezler mi? Mustafa Kemal’in büyüklüğü bütün dünya tarafından kabul edilmiştir. Biz bu sözü söyleyince Malatyalı hemşerilerim; “İsmet Paşa büyük adam değil miydi?” diyeceklerdir. Hiç şüphe yok ki o da büyük adamdı ama... Nevi şahsına münhasır bir kişiliği vardı. İkisi arasındaki farkı ancak şöyle anlatabiliriz. İsmet Paşa duygusallıktan uzaktı. Bir çeşit mekanik adamdı. Ben hapishaneden çıktıktan sonra, Noterler Birliği Başkanı Rasim Eyüboğlu’nun yazıhanesinde özel doktoru ile tanışmıştım. (Yanılmıyorsam adı Zafer Paykoç’tu.) Paşanın hiçbir zaafı olmadığını söylüyordu.
“Ne içkiye düşkünlüğü, ne sigara tiryakiliği, ne de başka bir tutkusu ve zaafı vardır. Emînim ki, ömrü boyunca helâlinden başka bir kadınla da ilişkisi olmamıştır” diyordu.
Halbuki Mustafa Kemal her haliyle büyük bir insandı. Onun da her insan gibi, sevinçleri, öfkeleri, zaafları, alışkanlıkları, tutkuları vardı. Günahkârların halinden anlardı.
Onun için, 15 yıl süren kendi döneminde, türlü vesilelerle üç defa af çıkarmıştır. 1923, 1926, 1930’larda bazen kısmî, bazen kapsamlı aflar yapmıştır. O yüzden bugün bile mahkûmlar tarafından çok sevilir.
Yukarıda suçların ferdî olduğu kadar, sosyal ve ruhsal yönlerinin de bulunduğunu söylemiştik. Bunu biraz açtıktan sonra, konumuza tekrar döneriz.
Bir ülkede, eğitim ve öğretim, inanç temelinden ziyade, dünyevî haz ve menfaatlere yönelik yapılıyorsa... İnsanların inandığı gibi yaşamasına engel olunuyorsa... İnançlarına göre giyinmeleri suç sayılıyorsa... Vatandaşların bir kısmına köle ve parya muamelesi yapılıyorsa... Bir kısım insanlar, bir telefonla milyarlar kazanırken... Toplumun alt seviyesindeki insanların çoğu da bütün ömürleri boyunca birkaç bin lirayı bir defada ve bir arada göremiyorsa...
Radyoların, sinemaların, tiyatroların, gazete, dergi, reklam ve afişlerin önemli bir kesimi, millî ve manevî değerlere gerekli saygıyı gösteremiyorsa... Hatta o değerleri savunanları çağdışılık ve gericilikle suçluyorsa... Hayvanî, şehvanî ve şeytanî içgüdüleri gıcıklayan kitaplar, senaryolar ve oyunlar rağbet görüyorsa... Hastaların, dertlilerin, aç ve işsiz yoksulların feryatları duyulmuyorsa... Her şeye rağmen ve her bakımdan temiz, saf, dürüst ve namuslu kalabilenlere enayi gözüyle bakılıyorsa... O durumdaki toplum artık ümitsiz vak’a demektir. Titreyip kendine gelmesi için, güçlü bir lîdere ihtiyaç vardır.
Kısacası her konuda güçlü arabayı yardan aşırıyor, zayıf da düz ovada yolu şaşırıyorsa... O ülkede insanlık, adalet ve merhamet var denilebilir mi?
Bu demektir ki, öyle bir toplum, basınıyla, sineması ile, sokağıyla, eğitimiyle, kerhanesi, meyhanesi, kumarhanesi, vurguncusu, soyguncusu, hortumcusu, insafsızlığı, eşitsizliği ve adaletsizliği ile köksüz ve inançsız bir nesil yetiştirmek istiyor. Onun adına da toplum mühendisliği diyor.
Zaman zaman okuyucu kardeşlerim bana toplum mühendisliğinin ne olduğunu soruyorlardı. İşte budur. Böylesi bir toplumda suçu, yalnız tinerciye, kapkaççıya, esrarcıya, küçük hırsızlara yüklemeye imkân var mı? Burada şöyle bir benzetme yapabiliriz: Tabir caiz ise, bir insanı bebekliğinde alacaksınız. Ona hep maddeden bahsedeceksiniz. Kişisel çıkarı, bencilliği ve parayı âdeta putlaştıracaksınız. Böylece Allah korkusuna, temiz vicdana ve yüce ahlaka, kısacası millî ve manevî değerlere yönelik bütün yeteneklerini körelteceksiniz. İyiyi kötüyü idrak ve ayırt etme yeteneğini de tümden yok edeceksiniz. Ehlileşmiş görünmekle birlikte ruhunda yırtıcılık olan tam bir canavar haline getirmiş olacaksınız. İnsanlıktan çıkardıktan sonra, gözleri bağlı vaziyette bir uçurumun tepesine götüreceksiniz. ‘Sen suç işledin’ diye kıçına bir tekme vurarak uçurumdan aşağıya yuvarlayacaksınız. Bunun neresi insanlık, merhamet ve adalet? Böylece bu geçiş döneminde, genel bir af, mecburiyet haline gelmiyor mu? Kısmetse yarına devam inşallah. Saygılar...