Merhum şairler sokağında gezinti
Bakar da görmezler bir yanda; görür de bakmazlar öbür yanda... Şaşkınlığa düşüp, "Bu nasıl iştir" demek, ne kadar lüzumsuz! İnsanoğlu çiğ süt emmiş emmoğlu!
O halde Fuzuli'yi hatırlamak elzemdir:
"Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil."
***
Koca şair bilirdi muhakkak, insaf hangi muhitte.
Ya şimdi biz kime danışıp öğrenelim?
Gidelim, bir başka kapıyı çalalım...
Sormayın hangi kapı. Üstünde ismi yazar.
Ki okuması olmayan da anlar, gözü görmeyen de bilir onu.
"Yok bu şehr içre vasfettiğin dilber Nedim
Bir peri-suret görünmüş bir hayal olmuş sana."
***
Yola çıkmış, kapı kapı dolaşıyorsak zaman içinde, bir şairden diğerine koşup fikir danışıyorsak, en azından kime ne soracağımızı biliyoruz demektir.
En azından yöntem sorunumuz olmadığını düşünebiliriz.
Şairler ki var'la yok arasında en güzel yolculukları yapanlardır.
Varalım bir ustaya, adını kendi desin.
"Bende yok sabr u sükûn sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere."
***
Nabi usta, imzasını çakmış gitmiş.
Ya fikredenler na'yı sona alsaydı?
Şimdi hangi 'bina' içinde arayacaktık biz onu?
***
Her cevap, yeni bir soruya gebe.
Ne kadar çok eşik aşındırırsak, o kadar fazla sual yükleneceğiz.
Şeyh Galib'imiz "Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen" derken, iki sokak ötede Nefi şöyle bir açıklamayla çıkıyor karşımıza:
"Ne dünyadan safa bulduk, ne ehlinden recamız var,
Ne dergâhı Huda'dan maada bir ilticamız var."
***
Sultanlar arasında döne dolaşa vakit geçirirken, kulağımıza gelen mısralarla, beyitlerle karılacak, günü akşama kavuşturacağız. Bugün de böyle olsun. Kim karışır!
"Muradını anlarız ol gamzenin izanımız vardır,
Belî söz bilmeyiz ama biraz irfanımız vardır."
***
Biz merhum şairler sokağında gezinti yaptığımızı söylerken, bir başkası çıkıp "Ölü Ozanlar Derneği" ile ilgili iki söz sarfederse, o lakırdıya kulak asar mıyız?
"Mecnun ile bir mekteb-i aşk içre okuduk
Ben Mushafı hatmettim, o Leyli'de kaldı."
***
"Bizim klasiklerimiz yoktur" demişti yurt dışında bir toplantıda bir bîperva, bir den mahrumu. Aradan yıllar geçti, o cümle zihnimden gitmedi. Uzatmaya lüzum yok. Bugünkü programın da sonuna geldik işte. Sözü toparlayalım. Gelecek sefere görüşmek üzere...
"Şeb-i yeldayı muvakkitle, müneccim ne bilsin?
Mübtela-yı gama sor kim, gece-ler kaç saat."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.