Hak, hukuk, mantık ve iz’an...
“Köpeğin insanı ısırmasının değil, insanın köpeği ısırmasının haber değeri var” deyince medya, toplumun ilgi odağı da aykırılıklara ve olumsuzluklara kayıyor. Ucuz şöhretin nasıl bir felaket olduğunun farkına varamayan biraz palazlanmış kimseler, aykırılıkla daha yukarı tırmanmak istiyor. Onun için bir rektör kalkıp, “Milletin % 95’inin oyunun değeri yok”; öbür rektör, “Keşke Hıristiyan olsaydık” diyor. Ucuz slogan aydınları... Bizim ortaokulda “pardon” modası çıkmıştı. Sakarlıktan ziyade kasten ayağa basarak, çarparak “Pardon!..” başlamıştı. Kısa zamanda, “Pardon çıkalı, eşş... çoğaldı” savunma silahı çıktı da iş normale döndü. Şimdi de “Özür Modası”.
Hak, hukuk, mantık, bilgi, insafla zıtlaşan aykırılık gayretleri, zamanı boşa harcamakla kalmamakta, insanın ve toplumun temel değerlerini de tahrif ve tahrip eden bir tortu bırakmaktadır. “Özgürleşmek şalı” bu felaketi örtemez. Bu yozlaşmanın temeli darbelere dayanır. Darbenin tabii neticesi çeteleşmeler. Devlet içinde devlet olma marazı. İnsanların % 95’inin değersiz olduğu iddiasıyla insanlıktan istifa ile, “aydın olma imtiyazı”nı ele geçirerek hakimiyet kurma sevdası. Darbelerle temellenen bu ucuzculuk 28 Şubat 1997 Post Modern Darbesi’yle zirveye taşınmıştır. “TBMM, Cumhurbaşkanı seçemez. Teamülün kıymeti yok. Akla, mantığa, uygulama imkansızlığına, dünya, ülke ve bütün insanlık tarihi uygulamalarının zıddına, ‘TBMM ancak 2/3 ekseriyetle toplanabilir’ der ve dediğimizi yaparız. İnsanlara ve millete karşı biz aydınlar gücümüzü böyle gösteririz” zorbalığı hakim kılındı...
Akla, mantığa, vicdana aykırılığın yolu nereye kadar? Napolyon’da Waterloo Savaşı’na; Hitler’de Moskova’ya; Bush’ta, Zeydi’nin ayakkabı füzesine karşı, masayı siper edinmesine kadar...
Şimdi tarihe, hukuka ve mantığa aykırılıkta şöhret ve güç arayan bu aydın tipi, Ermenilerden özür dileme ucuzculuğunu, yarayı paslı palayla ameliyata kalkışarak kangrene çeviren, barışı tahrip eden, özrünü her iki millete de pahalıya mal eden bir yanlış yapıyor. Devlet adına bireysel özrün, ne mantıkta, ne hukukta yeri var. Fiilen de hiçbir anlamı yoktur. Sadece, bir kısım saflara “Aman ne vicdanlı adamlar”; tarihi yaşayan ve bilenlere de “Vay cahil. Vay ucuz şöhret avcıları” dedirtecektir.
Bakanların da devlet adına özür dileme hakkı yoktur. Bakan yanlış yapmış veya kendi zamanında bir yanlış yapılmışsa, istifa eder, bu sırada da şahsı adına özür diler. Milletinin köküne kezzap döken özre, söyleyecek söz yoktur.
Ermeniler asırlarca Osmanlı’nın bir unsurudur. Önemli makamlarda hizmet vermişler. Hainlik yapmamışlar. Onun için, “tebaa-i sadıka” denmiştir. Ancak dünya, Osmanlı’ya saldırınca, 1. Dünya Savaşı’nda işler değişmiştir. Fransız ve İngiliz vaatleriyle hıyanet başlamıştır. Müslümanlar arkadan vurulmuştur. İşte Tarih Kurumu’na göre; Ermeniler, Osmanlı’nın en kötü gününde düşmandan yana geçmişler, 900 bin Müslüman’ı katletmişlerdir. Elbette kendileri de büyük zarar görmüşlerdir. Bunu, yalnız Tarih Kurumu söylemiyor. Bu ihanetle, Anadolu topraklarında doğan binlerce vahşeti anlatan hikayeler vardır.
Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes KAÇAZNUNİ gibi, bu ihaneti itiraf ederek “hak edilmişti” diyen birçok insaf sahibi Ermeni vardır. Şimdi yapılması gereken; yeniden dostluğa, Osm anlı dönemi gibi dayanışmaya dönmektir. Yangın körüklemekten başka işe yaramayan laflara imkan ve fırsat vermemektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.