MHP anamuhalefet olma yolunda
Sayın Baykal’ın CHP genel başkanları arasında halka en yakın olan, şaibesiz bir Anadolu çocuğu olduğunu, bu köşede birkaç defa yazmıştık. Bugün de kim ne derse desin aynı kanaatteyiz. Başörtüsü yasağına ilk karşı çıkanlar Doğulu ve Güneydoğulu iki CHP milletvekili oldu. İkisi de ayrı zamanlarda aşağı yukarı aynı şeyleri söylediler. “Seçim bölgemize gidemiyoruz. Kadın seçmenlerimizin ve akrabalarımızın % 90’ı başörtülü. Yüzlerine bakmaya utanıyoruz. Bu kanunsuz başörtüsü yasağı, artık bir çözüme bağlanmalıdır” dediler. CHP derhal o konuda bir yasa teklifi hazırlasaydı, halkın büyük kısmının gönlünü kazanmış olurdu. Ama yapmadı. Genel Başkan sayın Baykal, bu konuyu Parti Meclis Grubu’na getirseydi, yine halktan büyük puan toplardı. Herhalde, bir zamanlar zinde kuvvetler denilen karın ağrıları ile ters düşmeyi göze alamadığı için, kendilerinden hiç de beklenmeyen bir yola saptı. Başörtüsü ile türban ayrılığı yaptı. Ve türbanın bir simge olduğunu söyledi.
Sayın Başbakan İspanya’dan “Diyelim ki başörtüsü bir simgedir. Yasalarımızda simge taşıma yasağı var mı? Demokratik, lâik ve özgür bir ülkede simge kullanılmasına yasak koyabilir misiniz?” diye gerçekten susturucu bir cevap verdi.
Başörtüsü olarak türbanın kullanılması da temel haklardan olan bir özgürlük değil midir? Tesettür yerine geçtikten sonra, ha klasik ve geleneksel yazma, ha yemeni, ha başka bir örtü, türban ne fark eder?
Halkımız türbanın ne olduğunu anlamaz bile... O da birtakım aydınların yakıştırmasıdır. Bizim geçmişimizde ve geleneğimizde türban yoktur. Ancak her ne şekil ve biçimde olursa olsun tesettür vardır. O da Allah’ın (cc) emridir. Ecdadımız yüce İslâm’ın hizmetkârı olmayı en büyük şeref bilmiştir. Asırlarca İslâm’ın kılıcı ve mukaddes inançlarımızın bayraktarı olmuştur.
Sanıyorum dünyada türbanı takıp meşhur eden Silvana Pampani adında bir Hollywood aktristi idi. Gençliğimizde biz onu tersine çevrilmiş hamam tasına benzetirdik.
Sayın Deniz Baykal, “Genç kızlarımız üniversitelere türbanla değil, analarımızın taktıkları gibi başörtüsü ile gitsinler” dedi de AK Parti kabul etmedi mi?
Bize göre, halkımızın kısaca Halk Partisi dediği Cumhuriyet Halk Partisi, başında samimi bir Anadolu çocuğu bulunmasına rağmen, halktan dolu dizgin kopmaktadır.
Fizik derslerinde bize tabiatın boşluk kabul etmeyeceğini öğretmişlerdi. Maalesef bugün Türkiye’mizde anamuhalefet boşluğu var. CHP halkın isteklerine tercüman olacağına, darbe davetçileri ile aynı safta olmayı tercih ediyor. Onun için de her seçimde nakavt oluyor. Bu yenilgilere ve gerilemelere rağmen de Atatürk’ün partisi olmak iddiasından vazgeçmiyor. Anayasa ve yasalarımıza göre Türkiye’de kurulu bütün partiler, Atatürk’ün partileridir. çünkü tüzüklerini ve programlarını Atatürk ilkelerine göre yapmışlardır
TBMM’de o ilkelere ve lâik cumhuriyete bağlı kalacaklarına yemin etmişlerdir. Halkın içindeyiz. Bugün DTP (Demokratik Toplum Partisi) bile PKK’nın terör örgütü, Apo’nun da 30 bin insanımızın öldürülmesine sebep olan, dış güçlerin güdümündeki bir bölücü olduğunu kabullense... Tıpkı tabanını teşkil eden Kürt halkı gibi yüce dinimize yürekten bağlı olduklarını açıklasa... Bazı dayatmacılara da milletimizin baktığı gibi baksa, ilk seçimlerde, siyasî hayatımızdaki boşluğu doldurur ve anamuhalefet partisi olur. Biz o boşluğu sayın Mehmet Ağar’ın başkanlığındaki DP’nin dolduracağını umuyor ve başarıya ulaşmaları için elimizden geleni yapıyorduk. Yalnız biz değil, muhafazakâr kesimlerle cemaatler de öyle istiyordu. Maalesef o fırsat bilinen sebeplerle kaçırıldı. Bu şartlarda, yeni genel başkanın öncülüğünde DP’nin toparlanması epey zaman alacak gibi görünüyor. Kendilerine başarılar dileriz.
Son seçimlerden bu yana, MHP her krizde olumlu adımlar atıyor. önce anamuhalefet, sonra da iktidar olma yolunda dev adımlarla ilerliyor. Yarın sayın Devlet Bahçeli’nin hiç beklenmedik bir biçimde 28 Şubat dönemindeki hatalarını kısa zamanda nasıl kazıyıp attığı üzerinde duracağız inşallah...
Saygı, sevgi ve dualarımızla...