Başbakan’ın öfkesi neyin ifadesi?
Başbakan Erdoğan her mitinginde kendisinin meydanlarda halkla iç içe olduğunu ama muhalefetin halkın içine çıkmaya cesareti olmadığını vurguluyor. Hani insanın "Sana ne muhalefetin halkın içine çıkmamasından. Sen işine bak" diyesi geliyor. Gerçekten Başbakan'ın sandığı gibi muhalefet halkın içine çıkamıyorsa mesele bitmiş, AKP çok büyük oy oranı ile mahalli seçimleri kazanmış demektir (!). O zaman da Başbakan'ın bu kadar asabi olmasının, her tarafa çatmasının manası ne?
Aslında muhalefet de en az AKP kadar seçim çalışmalarını sürdürüyor. Sanıyorum Başbakan'ın anlamak istemediği ya da anlayamadığı husus seçim çalışmalarının sadece meydan mitinglerinden ibaret olmadığı gerçeğidir.
Diğer partileri bilemem ama Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş yaklaşık 1.5 aydır il il dolaşıyor, teşkilatları ve halkı ile kucaklaşıyor. Her gittiği yerde en az 3-4 etkinliğe katılıyor. Mahalli basın ile kahvaltıda buluşuyor. Öğlen o yerin sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, sanayi ve ticaret odası üyeleriyle bir araya geliyor. Bu arada mahalli televizyonlarda görüşlerini anlatıyor, soruları cevaplandırıyor. Genellikle akşamları da o ilin en büyük salonunda halkla bütünleşiyor. Şimdi Başbakan'a sormak gerekiyor: Tüm bu etkinlikler halkın içine çıkmak değil de fildişi kuleden toplumu izlemek anlamına mı geliyor? Halkın içine çıkmak yüzlerce asker ve polis kontrolünde miting meydanında konuşmak mı oluyor? Kaldı ki, tüm muhalefet parti liderleri önümüzdeki günlerde mitingler de düzenleyecekler. Bunların proğramları hazırlanmış durumda. Kim bilir belki muhalefet, Başbakan Anadolu'yu dolaşsın, diyeceğini desin, içini döksün ondan sonra da sıra bize gelsin diye düşünüyordur.
Kısacası, Başbakan kendi işine baksa, muhalefetin halkın içine çıkamayışından(!) yararlansa daha kârlı olmaz mı?
Bu noktada Başbakan bir yandan muhalefeti halkın içine çıkamamakla suçlayıp puan toplamaya çalışırken ciddi bir sıkıntı yaşadığı kesin. Başbakan Erdoğan kendi kendine çıtayı yüzde 50'ye çekmenin sıkıntısını yaşıyor. Hiç kimse kendisinden böyle bir istekte bulunmadığı halde seçimlerde yüzde 47'nin altına düşüldüğü takdirde istifa edeceğini söyledi. Daha sonra da Başbakan'ı kimler doldurdu ise mahalli seçimlerde oylarının yüzde 50'nin üzerinde olacağını söyledi. Belki de Davos sonrası esen hava Başbakan'ı böyle konuşmaya itmiştir. Elbette gönül yüzde 50 değil daha fazlasını da ister. Hangi parti lideri bu seçimlerden yüzde 50'nin üzerinde oy oranı ile çıkmak istemez. Ancak, Başbakan bir yandan yüzde 50 oy alacakları tahminini dillendirirken öbür yandan muhalefeti meydanlara çıkamamakla itham ederek ciddi bir çelişki sergiliyor. Elbette millet AKP'ye yüzde 50 ya da daha fazla oy verirse buna kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Demokrasi ve seçim demek de zaten budur. Ancak, çoğu zaman parti liderlerinin beklentileri ile seçim sonuçları çelişebilir. O zaman da parti liderlerinin "Ben küstüm. Oynamıyorum" deme hakları yoktur. Böyle bir tavır halka inanmamak, halk iradesini ciddiye almamak anlamına gelir.
Kaldı ki bu seçimlerin sonucu Başbakan'ın tahmininin aksini ortaya koyduğunda bu durum sadece Başbakan için bir yanılgı ve hayal kırıklığı olmayacak, halkın içine çıkamamakla itham ettiği muhalefet iktidarı erken seçim için sıkıştıracaktır. Ekonominin böylesine krizde olduğu bir ortamda bir erken genel seçimin ülkeye fayda ve zararının ne olacağını ayrıca değerlendirmek gerekir ama, bilinmelidir ki AKP seçimlerden bundan önceki oy oranının altında bir nispetle çıkarsa erken seçim yapılır ya da yapılmaz ama gündeme gelecektir.
Başbakan'a Ankara, İstanbul başta olmak üzere en az 12 ilde partisinin bundan önce ulaştığı oy oranını yakalayabileceğine inanıp inanmadığını sormak ve bunu seçimlerden sonra hatırlatmak isterim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.