Asker ve Ergenekon

Asker ve Ergenekon

Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğg. Metin Gürak’ın, “Ergenekon soruşturması kapsamında Genelkurmay tarafından geniş çaplı soruşturmaların açıldığı haberi doğru değildir” şeklindeki beyanına temas etmiştik.

Bu açıklamanın ne anlama geldiği çok iyi irdelenmeli ve sorgulanmalı. Özellikle Ergenekon adı verilen yapılanmanın esas olarak asker içindeki uzantılarının merak edildiği bir ortamda.

İşin bu cihetine vurgu yapan son değerlendirmelerden biri, resmî görüşü rahatsız eden çıkışları sebebiyle görevden ayrılmak zorunda kalan eski savcı Gültekin Avcı’dan geldi. Şu anda avukatlık yapan Avcı Yeni Asya’da yayınlanan röportajında Ergenekon’un esrarengiz “bir numara”sının muvazzaf olduğu iddiasını seslendirdi.

Aslında bu iddia sadece Avcı’nın değil, Ergenekon süreci başladıktan bu yana başka pek çok kişinin de dile getirdiği hayli yaygın bir kanaat.

Yakın zamanlarda ordunun en üst düzeylerinde görev yapmış bazı emekli orgenerallerin operasyon kapsamında gözaltına alınması, hattâ bir kısmının tutuklanıp aylarca içeride tutulması, örgütün “askerî çekirdeği”nin deşifre edilip üzerine gidileceği beklentisine yol açmıştı.

Ancak daha sonraki gelişmeler, özellikle GATA sevkleri ve bunları izleyen tahliyeler, bu yöndeki beklentilerin zayıflamasına sebep oldu.

Evinde külliyetli miktarda bomba ve cephane bulunduktan sonra kayıplara karışan ve beş günlük firarın ardından askerî makamlara teslim olup tutuklanarak askerî cezaevine konulan yarbay hakkında, askerî tutuklamayı müteakip bir de Ergenekon kapsamında tutuklama kararı verildi, ancak yarbay yine Hasdal’a gönderildi.

Geçtiğimiz günlerde askerî savcılığın başlattığı karargâh evleri operasyonu ilk bakışta “Hah, nihayet asker de Ergenekon için düğmeye bastı” gibi anlaşıldıysa da işin aslının öyle olmadığı, gözaltına alınanların asker değil, İP’li siviller olduğu anlaşıldı ve onlar da bilâhare serbest kaldı.

Bu operasyonun dikkat çeken bir başka ciheti, amacın, gizli bilgileri kimin sızdırdığını tesbit olarak açıklanmasıydı. Ki, Genelkurmay sözcüsü de “Bilgi güvenliğiyle ilgili olarak gereken tedbirler alınmaktadır ve alınmaya devam edilecektir” diyerek, bu noktayı ifade etti. Yani askerin üzerinde durduğu şey, Ergenekon’un TSK içinde var olduğu söylenen uzantılarını belirleyip bertaraf etmek değil, bilgi sızmalarını önlemek.

Tabiî ki, askerî makamların, ülke güvenliği açısından gizli kalması gereken bilgileri, sırları olabilir. Ama darbe girişimleriyle de anılan birtakım illegal oluşumların, iddia edildiği gibi TSK içinde irtibatları varsa, bunların askerî sır mantığıyla örtbas edilmek istendiğini düşündüren tavırlar kamuoyundaki kuşkuları derinleştirir.

Esasen bunlar, kapalı devlet yapılanmasının tipik reflekslerinden birini yansıtıyor. Ve bunun ilginç bir örneği, geçen sene 21 Şubat’ta verdiğimiz “Ses getiren manşetler” ilâvemizde mevcut.

1994’te, Millî Savunma Bakanlığı Askere Alma Dairesi Başkanlığı tarafından Askerlik Şubelerine gönderilen bir yazıyla, şubelerde görev yapan personele namaz izni verilmesinin yasaklandığını “Namaza asker yasağı” manşetiyle duyurduğumuzda, İstanbul Askerlik Şubesi Başkanı bizi arayıp şunu sormuştu: “Haberinizde bahsedilen yazı gizliydi, nereden sizin elinize geçti?”

Bu örnekte de görüldüğü gibi, askeri birinci derecede ilgilendiren nokta, “namaz yasağı”nın yol açtığı tepkilerden çok, gizli bir yazının nasıl olup da açığa çıktığı ve basına konu olduğu idi.

Asker çıkışlı ve bağlantılı olduğu öne sürülen Ergenekon belgeleri ile karargâh evleri meselesinde yaşananlar, aynı refleksin yeni örnekleri.

“Ergenekon’la ilgili bir soruşturmamız yok” diyen Genelkurmay, buna karşılık “bilgi güvenliği” ve “belge sızdırmaları” konusunda son derece hassas. Bu durumu nasıl yorumlamak lâzım?

Askerin Ergenekon tavrı, “TSK’nın yasadışı örgütlerle işi olmaz” açıklamasıyla bağdaşıyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi