Yazıcıoğlu’na suikast ve insanları aptal yerine koymak

Yazıcıoğlu’na suikast ve insanları aptal yerine koymak

Bu konu hakkında bir şeyler yazmak için çok şey bilmeye gerek var mı, yoksa başından sonuna kadar sadece olanları izlemek yeterli mi bilmiyorum.

Sadece ajanstan geçen bir son dakika haberinde BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun da içinde bulunduğu helikopterin Yozgat’a inişi sırasında kaza yaptığı belirtildi.

Helikopter düştü mü, kaza mı yaptı arasında bir tereddüt yaşadık önce. Bazı kanallarda helikopterin kaza yaptığı ve düştü denilemeyeceği yönünde bilgiler geçiyordu.

Düşünsenize ilk gelen bilgi, helikopterin düştüğü yönünde bile değildi. İnişi sırasında kaza yapmıştı.

Dakikalar ilerledikçe kaza, yerini düşüşe bıraktı.

Bu kez gelen bilgiler helikopterdekilerin sağlık durumu ile ilgiliydi ama bilgiler çok netti.

Helikopterde yaralı bile yoktu.

Aradan bir saat geçti ve bu bilgilere bir yaralı gelişmesi eklendi.

Son dakika haberleri helikopterdeki 6 kişiden birinin ayağının kırıldığı bilgisin verdiler.

Ne olduysa işte tam bundan sonra oldu.

Helikopterin nerede düştüğü ya da nerede kaza yaptığı bilgisi karışmaya başladı.

Bir haber sitesi “şok” koduyla helikopterdeki İHA muhabirinin 112 ile yaptığı görüşmede “ben hariç herkes öldü” ifadesini geçtiğinde önceki bilgilerin kesinliğine o kadar inanmıştık ki bunu es geçmeyi tercih ettik.

Belki de bu bir tercih değil bir temenniydi o an için.

Ama saatler ilerledikçe temenniler yerini endişeye bıraktı.

Belli bir saatten sonra bilgi kirliliği rüzgârı esmeye başladı.

Valilerin açıklamaları peş peşe ajanslara düştü…

BBP’li yetkililere ulaşma gayretimiz de vardı en önemlisi. Yazıcıoğlu’na çok yakın isimlerin telefonlarını yokladım.

Bunların başında aynı zamanda habervaktim yazarı olan Yrd. Doç. Dr. Selçuk Özdağ da vardı. Yazıcıoğlu’na en yakın isimlerden biri. Uzun soluklu bir dava arkadaşlığı…

Onca bilgi kirliliğinin arasında onun bana net bir bilgi verebileceği düşüncesiyle aradım.

“Durum nedir, ulaşabiliyor musunuz, çünkü karışık bilgiler geliyor. Hiçbir şeyden emin olamıyoruz” diye sordum.

Bana Kayseri Valisi’nin kendisine telefonda verdiği bilginin kesin ve net olduğunu iletti. Ben ısrarla bu bilginin Vali’ye kim tarafından verildiğini sordum. Sayın Özdağ, bu bilginin Valiye bizzat Jandarma tarafından iletildiğini söyledi.

Bilgi neydi peki: Yazıcıoğlu ve beraberindekileri taşıyan helikopter düştü. Bir yaralı var. Yazıcıoğlu’nun durumu iyi. Kurtarma helikopteriyle Kayseri Devlet Hastanesi’ne getiriyor.

Bu kadar açık ve net.

Selçuk Özdağ’ı bir süre sonra ikinci kez aradım, ısrarla bu bilginin netliğini sordum. Israrla aynı cevapla karşılaştım.

Çünkü devletin Valisi, devletin jandarmasından aldığı bilgiyi iletiyordu. (gerçi bu bilgi daha sonra emniyetten alındı diye değiştirildi!)

Kayseri’deki hastaneler alarmda. Bu bilgi Kayseri Devlet Hastanesi Başhekimi tarafından da teyit ediliyor ve hastanede olağanüstü önlemler alınıyor.

Kayseri’deki basın mensuplarıyla hastane önünden telefon görüşmeleri yapılıyor ve bu bilgiler tekrarlanıyor.

Bu sırada Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi’nden çok net açıklamalar yapılıyor, bizzat Yazıcıoğlu ile yapılan telefon görüşmesinden söz ediliyor. “Helikopter kaza yaptı, yaralıyım, bilginiz olsun” notu basına aktarılıyordu.

Saatler ilerledikçe bu ve benzeri pek çok açıklama yapıldı.

Bu arada kimse helikopterin nerede olduğunu, nasıl düştüğünü, nereye düştüğünü, olay yerine kimin ulaştığını, kurtarma helikopterlerinin bölgeye ne zaman gittiğini, kim tarafından gönderildiğini söyleyemiyor.

Herkes Muhsin Yazıcıoğlu iyi, beraberindekilerle birlikte hastaneye götürülüyorlar yalanıyla saatlerce uyutuldu.

Bunları an an yaşamak var bir de şu anda yazmak.

İnsanlar böyle kandırıldı. Kim ne için yaptı onu zaman ve sağlıklı araştırmalar gösterecek.

Ama inanılmaz derecene kandırıldığımı ve aptal yerine konulduğumu daha ilk saatlerde anladım.

Çünkü hiçbir şey, hiçbir bilgi sağlam bir temele oturmuyordu.

Ne resmi ağızlar, ne ajanslar, ne televizyon kanalları, ne güvenlik güçleri, ne BBP Genel Merkezi…

Hiç birinin yaptığı açıklama bir diğerininkini tutmuyordu.

Bu kirlilik bir günden fazla sürdü.

En geç bir ya da iki saat içinde kurtarılması gereken insanlar ve yanlarındaki bir lider, bu şekilde belki de ölüme mahkûm edildi.

Sonra ortaya çıkan bazı bilgiler, helikopterle ilgili iddialar, yer tespiti ile ilgili çelişkiler, vesaire vesaire…

Bunun artık “Yazıcıoğlu öldürüldü mü?” sorusu olmaktan çıkarılması gerekiyor bence.

Tek cümle: Yazıcıoğlu öldürüldü.

Taşları iyi bilenler tek tek yerine koysun ve ortaya çıkan sonuca bir baksın.

Hayatının tamamında Muhsin Başkan’ın kimlere ve nelere baş kaldırdığını, kimlerin karşısında durduğunu, Türkiye’nin içinden geçtiği karanlık Ergenekon sürecinde nasıl bir duruş sergilediğini, 28 Şubat öncesi, 28 Şubat ve sonrasında darbelere karşı hangi duruşu sergilediğini bilenler, onun karada defalarca bu tarz suikastlara uğradığını da iyi bilir.

Bu kez havada yakaladılar.

Çünkü riskin en fazla olduğu hava araçlarından birine binmişti ve bu kez iş çok kolaydı.

Düşünsenize bahane çok, kötü hava koşulları, sinyal cihazı, koordinat tespitindeki hatalar, düştüğü an ölmese bile bir saat içinde donarak ölmesi bile hesaplanmıştır.

Evet. Bu net. Bunun ötesi yok.

Şimdi, gerçek anlamda bir devlet ne yapar: Başından sonuna kadar bu bilgi kirliliğinin kaynağını araştırır, Yazıcıoğlu’nun attığı her adım mercek altına alınır, istihbarat birimlerindeki bütün bilgi ve dokümanlar(tabi yok edilmedilerse) masaya konulur ve bu işin içinden çıkılır.

Herkes bunun normal bir ölüm olmadığında hemfikirse daha fazla zaman kaybetmeden bu işin üstüne gidilir.

Aksi takdirde atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş olur.

Yazık oldu, ülke bir değerini yitirdi. Herkes gözyaşı döktü. Ama bunun bedeli sadece bu olmamalı.

Küçük bir çocuğu bile kandıramaz kimse, bu normal bir kaza değil, adım adım geliyorum diyen bir suikast.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi