Erbakan’a yapılanlar ve yeni bir facia planı!
“Bağırsak temizliği” kavramı Türkiye’nin son 10 yılını en iyi tanımlayan iki kelimesi. 28 Şubat iğrençliğinden sonraki aşama önce sağduyulu medyanın sonrasında da gerçekten bu işin arkasında yatan alçaklığı ortaya çıkarmak isteyen duyarlı çevrelerin ve organizasyonların çabalarıyla geçti.
Belgeler, taslaklar, darbe planları, fişlemeler, itiraflar, ifşaatlar…
Askerinden sivil bağlantılarına kadar, sahte tarikatlarından sahte şeyh ve müritlerine kadar, sahte kurbanlarından gerçek alçaklarına kadar her kes ve her şey bir bir ortaya çıktı.
Sanırım ilk kale buydu. Türkiye’nin “darbeler ülkesi” kamburunu kıran ve aynı zihniyettekileri artık saklanamaz hale getiren ilk adım da buydu.
ABD’nin başrol oynadığı bu senaryoların dış politikada batıyı ve kendisini süper güç olarak gören devletleri reddeden ve yönünü İslam coğrafyasına çeviren, Orta Asya’ya göz kırpan, iç politikada da milli sanayi hamlesi başlatan, milli sermayeye önem veren, dışa bağımlılığı reddeden, IMF’i elinin tersiyle iten, havuz sistemi ile israfın önüne gecen Erbakan olduğu çok netti. Bu onlar için çok tehlikeli bir gidişattı.
Bunu engellemek için düğmeye basıldı ve ellerindeki bütün güç sonuna kadar kullanıldı.
Kısacası “topyekun savaş” başlatıldı.
Sonrasını herkes artık biliyor. Zira tek bir elden yönetilen bu alçak operasyonun ya da organizasyonun attığı her atımı, yaptığı bütün planları bir bir ortaya çıkartacak güçte ve kararlılıkta bir düzen de var.
Kimse kimseden hele de halktan bir şey saklayamıyor. Malum basının açtığı savaşa karşı duyarlı basın da her geçen gün büyüyerek, güçlenerek, milletin desteğini arkasına alarak mücadele veriyor.
Ötekileştirilen Türkiye’nin öteki kanadının ifadesiyle kaleler bir bir kuşatılmaya, bu ülkenin başına musallat olmuş darbeci, jakoben, statükocu, faşist, miltarist düzenler, kişiler, organizasyonlar tek tek ifşa edilmeye başlandı.
Kartlar artık çok açık.
Kuzey Irak, Kuzey Kıbrıs, Kafkaslar, Ermenistan, Azerbaycan vesaire…
Hedef mevcut iktidarmış gibi görünüyor. Aslında öyle değil. Zira mevcut iktidar kim olursa olsun uygulamaya koyduğu şey ulusal politikalardır. Yani tek başına hareket alanı yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere devletin bütün anayasal kuruluşları bu politikanın bir parçası halindedir.
Milli Güvenlik Kurulu toplantıları ve bunun dışındaki güvenlik ve dış politikayı ilgilendiren toplantılar genellikle bu kapsamda gerçekleştirilir. Öyle olunca dış politikayı sadece belli bir iktidarın politikalarıyla kısıtlamak art niyetten öte bir şey değil.
Hedef burada çok açık; güçlü bir devlet organizasyonunun önüne taş koymak.
Ergenekon operasyonlarının her dalgasında farklı bir anlam taşıması, farklı bir kesimi kapsaması başından beri ifade ettiğimiz gibi bu organizasyonun tek ayaklı olmadığının da aynı zamanda büyük bir kanıtı.
KKTC seçimlerinin beklenen sonucu vermemesi, malum kesimlerin istediği sonucun çıkması, Türkiye’deki uzantılarının ve aynı kesimin destekçilerinin bu sonuçtan duyduğu memnuniyet, aynı çevrelerin Ergenekon operasyonlarına sert muhalefet yapmaları, iktidarı, güvenlik güçlerini ve yargılamayı yapan cumhuriyet savcılarını hedef alan tavırları neyin göstergesi olabilir.
Bir açıklaması var. Ergenekon düzeninin elindeki en büyük kartlardan bir tanesi KKTC. Türkiye’nin bu en büyük kanayan yaralarından birini iyileştirme çabalarının “vatan toprağını satmak, peşkeş çekmek” gibi algılanmasını sağlayan, nasıl elde ettikleri tamamen meçhul dudak uçuklatan servetleriyle seçimlerin kaderini değiştiren Ergenekon, sanıldığından da daha büyük ve daha tehlikeli bir organizasyon…
Bunu daha net görebilmek için Türkiye’nin şu son bir ayda yaşadığı sorunlara bakmak yeterli olur sanırım.
Çünkü aynı odakların ellerinde kalan kartlardan bir tanesi Azerbaycan. Ergenekon Terör Örgütü’nün Azerbaycan bağlantıları ile ilgili gelişmeler gizlenmeye çalışılsa da artık insanlar bunu görüyor ve bir şekilde öğreniyor.
Organizasyonun Ortaasya ayağını yönlendirenler şimdi Türkiye-Ermenistan ilişkileri üzerinden bu kartı devreye soktular.
Bekleyin görün diyeceğim. İktidarı yıpratacağım diye neredeyse memleketi kaosa sürüklemekten çekinmeyenlerin, Azerbaycan’daki uşaklarıyla çevirdikleri dümenlerin bir bir ifşa olacağını şimdiden görmek zor değil.
Herkes elindeki kozları sonuna kadar oynayacak. Ergenekon Terör Örgütü, kaleler bir bir düşerken elbette ki dışarıda kalan uzantılarını sonuna kadar aktif tutacaktır.
Kartelin başını çektiği malum basın, CHP’nin başını çektiği malum muhalefet ve onun akıl karıştıran uşakları, zıt gibi görünen kutuplar arasındaki uçurumları daha da derinleştirerek, milli hassasiyetler üzerinden oynayarak kirli bir senaryoyu yine sahneye koydular.
Bu senaryonun devam etmesi için “milli ve ulusal” görünümlü internet siteleri aracılığıyla inanılmaz bir saldırı furyası başlattılar.
Aman dikkat diyelim. Kaleler bir bir düşerken memleketin göreceği zararı şimdiden en aza indirgemek gibi bir gayret içinde olalım.
Bundan önce de benzer senaryoların sergilendiğini ve hiç birinin gerçeği yansıtmadığını kaç kez gördük. Şayet dedikleri gibi memleket hızla satılıyor olsaydı sanırım sıra bizim Muş Ovası’ndaki arazilerimize de gelmiş olmalıydı.
Neyse, tavsiyemiz gerçeklerin gerçek muhataplardan öğrenilmesi, gerçek muhatapların yaptığı açıklamaların ciddiye alınması…
Ha unutmadan, ABD’ye yine de dikkat. Hem de bu kez çok dikkat. Eskiden ne yapacağını nereye ne zaman saldıracağını bildiğimiz bir ülkeydi. Şimdi ne yapacağını önceden kestiren var mı?
Sizce Obama’lı haliyle bile Güçlü bir Türkiye’ye müsaade edecek kadar değişir mi…
Senaryoyu Ergenekon oynayabilir ama senaryoyu kimlerin yazdığı ve yönettiği konusu da burada soru işareti olarak kalsın…
Erbakan’a yapılanları unutmayalım, ibret alalım.
Türkiye için güzel gelişmeler yaşanması ümidiyle…