Ahmet Hakan, kartelin (malum) hocası olursa!

Ahmet Hakan, kartelin (malum) hocası olursa!

Uzun zamandır aklımı kurcalıyordu bu…

Ahmet Hakan, kartel medyasına geçtikten sonra bu kesimin İslami camiaya saldırıları daha da hız kazandı. Hani ellerine bir koz geçirmiş de bunu sonuna kadar kullanıyorlarmış gibi…

Zira geçmişle kıyasladığımda, kartelin yalan ve iftira haberlerinin sayısında ciddi bir artış olduğunu gözlemledim. En çok da, Vakit ve onların deyimiyle “İslami” medyada kalem oynatan önemli isimlere yönelik ağır hakaretler içeren iftiraların sayısında dikkatlerden kaçmayacak bir artış var.

Sorun bununla da kalmıyor aslında. İmam Hatip lisesinden mezun olan Ahmet Hakan’ın, muhtemelen kartele “hocalık” yapması da olağan.

Üniversite ve meslek ortamında bunun birçok örneğine rastladım. Mescide fazla takılan, namazlarını aksatmayan arkadaşlarla, İmam Hatip mezunları, bulundukları ortamlarda hep “Hoca” olarak adlandırılıyordu.

Yani koyu tartışma ortamlarında genellikle bu tür isimler kilit noktalarda devreye sokulur.

“Ya Mustafa sen hocasın bilirsin, ‘Kul hakkı’ konusunda bizi biraz aydınlatır mısın?”

Mustafa’nın bu konuda yeterli fıkhi bilgisinin bulunup bulunmaması ortamdakilerin çok ciddiye aldığı bir konu değildir. Zira onun İmam Hatip mezunu olması, ya da 5 vakit namazını aksatmıyor olması yeterlidir.

Bu örneği Ahmet Hakan Coşkun gibi birini, bahsettiğim Mustafalara benzetmek için söylemedim. Zaten böyle bir benzerlik mümkün değil. Zira o Mustafa’lar, hakkında bilgi sahibi olmadıkları konularda ahkam kesmekten imtina ederler.

Bu nerden çıktı demeyin, çok önemli. Zira, fetva alınmış yalanlar karşı taraf için tatmin mekanizmasını çalıştırır.

Düşünsenize, insanlığın fıtratında mutlaka dini bir konuyu tartışmak ya da o konularda konuşmak kaçınılmazdır. Hele Türkiye’de yaşıyorsan ve tek derdin Müslümanlarla mücadeleyse bunun aksi düşünülemez.

Kartel tetikçilerinin tümü, içki sofralarında mezelerinin yanında fetvası alınmış bir hilenin de planlarını mutlaka yaparlar. Bu durumda fetvayı kimden almak lazım. Eksik olmasın, bizim Ahmet Hakan Coşkun var.

Ya Ahmet’cim. Sen hocasın bilirsin.-Burada gerçek anlamda layıkıyla görevini yapan bütün hocalardan özür diliyorum-

Bu “bilirsin” lafının bizim Ahmet’in göğsünü nasıl kabarttığını bilemezsiniz. Zira bulunduğu ortamda yarım yamalak da olsa uzmanlık alanına giren tek konu budur. Ahmet, okuduğu o tertemiz okullarda Allah’ın adını en fazla zikreden isimdir aralarında. Ahmet’i ezik kılan ise, bildikleriyle amel etmediğini bilmesine rağmen bu ortamda bulunmasıdır.

Ama ne yapsın, içini rahatlatmak için kendisine böyle konularda danışılmasını malzeme olarak kullanır.

Lakin işin çok ters bir yanı vardır. Fetva istenen konular genellikle mütedeyyin kesimlere nasıl saldırılacağı ile ilgilidir. Bizim Ahmet’i ikinci kez yıkan da budur. Ama ne yapsın, bir kere bulaşmıştır bu pisliğe ve içinden çıkamayacağı kadar derindedir. Aslında istese, Müslümanlar elinden tutup hemen kurtarırlar. Ama o zaman da sorgulanma, küçük görülme korsusu sarmaktadır. Kısacası Ahmet zor durumdadır.

En iyisi bulunduğu ortama ayak uydurmak, onlar kadar olamasa da Yaşar Nuri Öztürk, Zekeriya Beyazvari fetvalar vererek durumu kurtarmak.

Öyle ya, arada da prim yapmak için Hasan Karakaya gibi Müslüman camianın otoriter isimlerine sataşmak, Vakit gibi Türkiye’nin gerçek gazetesine hakaretlerde bulunmak…

İnsan sahte imam olunca yazdıkları da yaptıkları da sahte oluyor işte. Vakit, adamın dalağından girdi midesinden çıktı, hepsini belgeledi.

Karşı tarafta ne var? Sıfır. Hakaretler, küfürler, ithamlar, dürüstlük palavraları vesaire…

Kartelin yalan yanlış haberlerine bir bakın, hepsinin temelinde dengesiz bir fetvanın izlerini bulursunuz. Ya namaz kılan liseli gençlerdedir gözleri, ya başörtüsüyle okul kapılarında ezilen kızlarda. Kurban’da ayrı saldırırlar, Ramazan’da ayrı.

Hac mevsimine bakın, ellerinden geleni esirgemiyorlar. Mahşerin provasını görmezden gelmeleri bir yana, Müslümanların bu muhteşem günlerini lekelemek için olmadık yollara başvururlar. Fetva kimden…

E muhakkak bir hocaya danışılmıştır di mi…

Dişe dokunur bir şey bulsalar, bir kaşık suda boğacaklar Müslümanları. Allah’tan kullandıkları hoca maalesef otel koridorlarında koluna sahip olamayacak kadar aciz.

Bir magazin programında denk geldim, bizim malum Ahmet Hoca’ya…

Yarı çıplak eğlenen kadınların bulunduğu bir ortamda yemek yiyordu…

O görüntülerin çekilmesinin hemen ardından ne hikmetse kolu kırıldı…

İnsan bir kere düşmeye görsün. Bulunduğu yerdeki en yüksek mertebe kartel imamlığı olur ancak.

İçki sofrasında mezelerin yanında bir Ahmet, bir de “ya Ahmet’cim sen bilirsin, böyle bir haber yaparsak caiz midir?” sorusu.

Onun da vereceği fetva malumdur: Müslümanlara saldırın, caizdir.

İbrahim’e de demiştim. Demedi demeyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi