Toplumsal cinneti besleyen vanayı kapatmak
Beykoz’da sarhoş, ağabeyini baltayla; Trabzon’da kadın, yemeğine tarım ilacı koyarak eşini öldürüyor. Çocuğunu boğup sobada yakıyor. Hukuk öğrencisi kız, annesini öldürüp makyaj yapıyor. Kızını zincirle traktöre bağlayıp tarlada sürüklüyor. Ve daha yüzlercesi. Bir başka türünde ise, milletin silahları, milleti tehdit ve tahakküm için yağmalanıyor. Düşen helikopterdeki vatandaşları kurtarmak için devlet imkanları seferber olmuş ama kurtarma helikopteri, muhabirlerden birini ölsün diye dağda bırakıyor. Öldürmeyen Allah öldürmüyor.
Akıl almaz, vicdana sığmaz, insanlıkla bağdaşmaz bu gibi vahşetler, her toplum için acıdır. Ama anne ve babasına ‘öf’ dahi demeyen en güzel ahlakın sahibi Müslüman toplumlarda da başlaması çok daha acıdır. Biz böyle değildik. Müslümanlar böyle bir zillet yaşamadı. Şah İsmail’lerin, Sürmeli Bey’lerin sevgi, güven, dostluk ve fedakarlıklarını destanlaştırırdık. İlk alışverişini yapan esnaf, müşterisini koşusuna gönderirdi. Ordularımız düşmanın ekili arazisini çiğnemez, bağından yediği üzümün parasını dalına bağlardı. Bu ahlaka, edebe, saygıya, sevgiye ne oldu?
Bu tür vahşetler, Roma’ya, Haçlılara aitti. “Yumurtasını pişirmek için köyü ateşe veren çıkarcılık” varisleri belli idi, karıştı. Müslüman, ekmel-i mahluk, eşref-i mahluk olan insandır. Aydınlık savaşçısıdır. Yapması gerektiği halde yapmadığı, söylemesi gerektiği halde söylemediğinden sorumludur.
Toplumların içine sürüklendiği vahşet ve kötülüklerin çaresini arayan çoktur. Doktor, psikolog, bilginler bu arayışı meslek edinenlerdir. Ama çare? Ruh hastalıkları, kötü alışkanlıklar, gurur, çıkarcılık? Tedavi var. Çare kesin değil.
“Her derdin olur çaresi” meşhur meseldir. Vahşetin, hasedin, kinin, gururun, ahlaki sapmaların, sevgisizliğin de çaresi elbette vardır. Fakat, “İki noktadan ancak bir doğru geçer” gibi tektir. Kötülüklere arka dönüp, iyilikler inşa etmenin yolu, güçlü bir imanla İslam’ı yaşamaktır. İslam’dır, İslam ahlakıdır. Bu durum, görünen ve yaşanan bir realitedir:
Dün böyleydi. Kur’an, içkiyi yasakladı. Müslümanlar bir anda şarap fıçılarını devirip döktüler ve kurtuldular. Oysa bu beladan kurtarmak için ihtisas hastaneleri var. Tedavi için seneler yetmiyor. Dün böyleydi, bugün de böyledir. Ne azim bir ibrettir ki, alkol ve uyuşturucu bağımlıları İslam’a girdikleri gün kurtuluyorlar. Kin, haset, çıkarcılık, tüm kötülükler, gerçek İslam ile yok oluyor. Cinayetten trafik kazalarına kadar “her kötülüğün anası olan alkol”den, İslam’ın nasıl kurtardığını, bir de Amerika Başkanı Barack Hüseyin Obama’dan dinleyelim:
“Beni herkesten çok gururlandıran kişi yine de Roy’dur. İslam’a geçti, domuz etine, alkole tövbe etti. Hayatı düzene girdi. Auma’yı ‘Avrupalı tavırları’ dediği tavırları için azarlıyor. İslam, dayanma gücüne sağlam bir temel oluşturdu. Dünyadaki konumuna gurur sağladı. İslam ile güveninin inşa edildiğini görüyorum. Kendisi için en iyisine karar veriyor.” (Babamın Hayalleri, sayfa 464) (Roy, Obama’nın eskiden sarhoş bir kardeşiydi. Auma yüksek tahsilini Berlin’de yapan kız kardeşi)
Obama’nın içki hakkındaki tespiti: “Seni alkole sürüklerler evlat” dedi Frank, “Eğer izin verirsen, mezara da sürüklerler. // O genç yaşıma rağmen, o barlardaki insanların çoğunun isteyerek orada olmadıklarını anlamıştım. // Eğer insan olmak istiyorsan bazı erdemlerin olmalı.” (Sayfa 91)
Şimdi gelelim, “toplumsal cinnet” denen bu hastalığın Türkiye’deki nedenine:
Bütün dünyada din eğitimi okul öncesinden başlar. Türkiye’de de her konuda okul öncesi eğitim var, yalnız İslami eğitim yassssak. Okul öncesi başlaması gereken asıl öğretim, yasak konan İslam’dır. “İlim, ilim bilmektir. –İlim kendin bilmektir. –Sen kendini bilmezsin. –Bu nasıl okumaktır”. Felaketin kaynağı bu yasaktır. Alkol ve uyuşturucunun ilkokullara girmesi (lise öğrencilerinin % 19.2’si sigara ve alkol, % 5.6’sı alkol ve uyuşturucu kullanmış), eşcinsellik denen sapıklığın normalleşmesi, İslam yasağının neticesidir. İslami eğitim ve başörtüsü işkencesi, katsayı zulmü; içkiye fiili bir teşvik sağlayan, “Bülbüllere emir var, -Lisan öğren vak-vak’tan” dercesine, “İçki içmeyen Cumhurbaşkanı olamaz” yürüyüş ve kıyamları, “toplumsal cinnet” denilen vahşetlerin temel nedenidir. Tek çaresi, İslam’dır. Bu hastalığa çare, ter ve bedel ister. İane beklentisinden çare çıkmaz. Cehalet karanlığı, bilgi ve imanla aydınlatılmalı ki güven ve huzur doğsun. Aksi halde her kapkaççıya bir güvenlik kadrosu, ülkeye bin hapishane yetmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.