Aslan sosyal, şahin demokrat

Aslan sosyal, şahin demokrat

Avukat Şahin Bey, kendini “ödünsüz sosyal demokrat” olarak nitelerdi.
Arkadaşları, sert ve hırçın siyasi yorumlarından dolayı ona “Şahin sosyal demokrat” lakabını takmışlardı.
O her ne kadar “Bana Erdal İnönü’nün sözünden mülhem ‘aslan sosyal demokrat’ deyin” dese de, arkadaşları “Hayır, sen şahinsin” derlerdi.
Arkadaşları gene neyse ama eşi Nesrin’in onun şahinliğinden yakınmasına içerliyordu.
Bir keresinde yine evde akşam yemeğinden sonra ülke sorunlarıyla ilgili görüşlerini açıklıyordu. Nesrin bir süre onu şaşkınlıkla izledikten sonra şöyle demişti:
-Dua et ki sana şahin sosyal demokrat diyoruz. Aslında “faşist sosyal demokrat” desek daha uygun olacak!
Şahin Bey’in hayatı boyunca cevabını en çok aradığı soru “Neden aslan sosyal demokratlar bu ülkede bir türlü iktidara gelemiyor?” idi.
Son günlerde ülke gündeminde ivme kazanan biricik konu türbandı.
Şahin Bey gerek karısına, gerekse arkadaşlarına, bu konudaki değerli görüşlerini bütün hararetiyle anlatıyordu.
Başörtüsüne üniversitelerde serbestlik öngören yasal değişikliklerin Mecliste kabul edilmesi ardından, eve döndüğünde yüzünden düşen bin parçaydı.
Nesrin telaşla sordu:
-Ne oldu, yüzün kireç gibi?
-Daha ne olsun, cumhuriyet elden gidiyor. Türban Meclisten geçti.
-Korkma, bir şey olmaz. Paranoyayı bırak. İnsanların giyimlerine karışmak sosyal demokratlığa sığar mı?
-Konuyu saptırma Nesrin, ben annelerimizin başörtüsüne bir şey diyor muyum? Türban bir simge.
Nesrin öteki odaya gitti ve bir fotoğraf albümüyle döndü:
-Bak, burada annenin, yani rahmetli kayınvalidemin siyah beyaz resimleri var. Görüyorsun, resmen saçlarını bir tek tel görünmeycek şekilde örtmüş. üstelik çene altına düğüm atmak yerine örtüyü yanağından içeri sokmuş.
-Beni rahmetli annemle karşı karşıya getirme Nesrin. Annem dindardı ama bir gün bile cumhuriyeti yıkmaya çalışmadı. Ben başörtmeye karşı değilim ama tarlada çalışan köylü kadınlarımız gibi…
-Bakıyorum annenin örtüsünden hemen tarlaya geçtin. Eminim birazdan evimize gelen temizlikçi kızın örtüsüne geçersin. Peki çene altı düğüm atılsa onu kabul edecek misin?
-Tabii kabul etmem. Bu çağda dogmalarla hareket edilir mi? Bilim mi dogma mı sorusuna cevabım elbette bilimdir. Aydınlanmayla birlikte dinsel dogmalar….
-Hah şöyle, itiraf et. Sen de bazıları gibi aslında örtünün her türüne karşısın. Hatta din ve çağdaşlığı bile birbirinin zıttı görüyorsun. O halde annemin örtüsü ninemin yazması falan demeyi bırak.
Şahin bir süre odada sıkıntılı şekilde dolaştıktan sonra, aradığı yeni argümanı bulmanın heyecanıyla koltuğuna oturdu:
-Bu türban dışarıdan ithal edilmiş bir şey. Arap emperyalizminin etkisiyle yayıldı. Bizim kültürümüzde ve inancımızda türban yok.
-Peki söyle o zaman, bir alt katımızda oturan komşumuz Hatice Hanım’ın örtüsü nereden ithal?
Şahin çenesini kaşıyarak bir süre düşündü:
-Muhtemelen Lübnan veya Libya kökenli olabilir. Bir de onun kızkardeşi var, ara sıra ziyaretlerine gelen. Onunki sanki Suriye!
-İyi düşün Şahin, belki de Katar kökenli bir örtüdür. Hatta Bahreyn bile olabilir.
Şahin hüzünle bir sigara yaktı:
-İnanamıyorum Nesrin, bir de benimle kafa bulmaya başladın. Gerçekten inanamıyorum; çağdaş bir kadın olarak nasıl olur da ülkenin geriye gitmesini savunabilirsin? Orta çağ’a dönemeyiz.
-Ne Orta çağ’ı? Asıl ben sana inanamıyorum Şahin. Bir genç kızın matematik, hukuk, siyaset, bilgisayar kısaca bilim öğrenmek istemesini Orta çağ’a dönüş olarak nitelemek… Yani ne diyeceğimi bilemiyorum. Sana göre bilim istemekle Orta çağ’a dönmek aynı şey galiba. O halde ilericilikle eğitimsizlik de aynı şey olmalı.
-Yine saptırıyorsun Nesrin. Tamam bilim öğreniyorlar ama cumhuriyetimizi yıkmasalar olmaz mı? Sen hep çağdaş bir çevrede yaşadığın için bilmezsin. Halbuki bir bilsen o örtülü insanların…
-Sen uyuyorsun galiba Şahin. Bu sitede benim de birkaç başörtülü arkadaşım var. Hepsi de son derece iyi insanlar. çok da birikimliler. Onlar sayesinde her ay ortaklaşa seçtiğimiz bir kitabı okuyup internette birbirimize yorumluyoruz. Bu şekilde 5 kitap bitirdim. Oysa sen… Sahi… Evlendiğimizden beri bitirdiğin bir tek kitap var mı Şahin?
Şahin işittikleri karşısında şoktaydı:
-Se… Se… Senin başörtülü arkadaşların mı var sitede? Tür… Türbanlılarla mı konuştun? Demek aşkımıza ihanet ettin ha?
-Saçmalama Şahin, bunun aşkımızla ne ilgisi var? Sen artık iyice karıştırdın galiba.
-Ben bir avukat olarak sırf başörtülü diye birçok kişinin davasını, hem de iyi para kazanacağım halde reddederken, sen tutup onlarla can ciğer arkadaşlık… Sen de mi Nesrin? öyleyse yıkıl artık Şahin!..
-Bırak bu Sezar retoriğini Şahin. Bir de türban takmak bazı görevlerde tarafsızlığı engeller dersin. İyi ki hakim değilmişsin. Demek ki başörtülü birini görsen, anında vereceksin cezayı.
-Hakimlik başka, avukatlık başka!..
-Niyeymiş, hep demez miydin; savunma da en az iddia ve karar makamı kadar hukukun temel makamıdır diye. Savunmada bu kadar taraflı olan, hakim olsa ne yapmaz!
Şahin odada tekrar biraz tur attıktan sonra koltuğuna oturdu:
-Neyse, en iyisi aşkımızı daha fazla yıpratmadan bu tartışmayı kesmek galiba. Biliyorum, şimdi sana, vücutları yeterince güneş alamadığı için örtülü kadınların birçok hastalığa daha kolay yakalandıklarını söylesem, onu da kabul etmezsin. Tıp bilimine de karşı çıkarsın sen.
-Boş versene sen. Senin derdin tıp falan değil Şahin. Sırf senin gibi düşünmüyorlar ve yaşamıyorlar diye bu kadar öfke duyduğun insanların hasta olup olmadığının da umurunda olacağını sanmam. çünkü sende empati, hakkaniyet hatta insaf yok Şahin.
-Kır kır, sevgi dolu kalbimi iyice kır Nesrin.
Nesrin kütüphaneden bir kitap alıp okumaya başladı. Şahin de televizyonu açtı.
Gözü televizyonda ama aklı başka yerdeydi.
Hep cevabını aradığı o soru bir kere daha takılmıştı zihnine:
“Aslan sosyal demokratlar niye bir türlü iktidara gelemiyorlar?”
Cevabını bulmuştu galiba. Bir sigara yakarken kendi kendine mırıldanıyordu:
-Biz ki daha evdeki eşlerimizi bile ikna edemiyorsak, topyekun bir halkı nasıl ikna edip de iktidara gelebiliriz ki!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi