Baba da bahtiyar, oğlu da
Birkaç ay zarfında berzah âlemine yolcu ettiğimiz fedakâr hizmet kahramanlarına, son olarak Barla’daki saff-ı evvel Nur talebelerinden Marangoz Mustafa Çavuş’un oğlu Mehmet Güvenç de dahil oldu.
(Öncekilerden bu köşede adı geçenleri bir kez daha duâ ve Fatihalara vesile olması dileğiyle kısaca hatırlayacak olursak: Yılmaz Er, Ali İhsan Tola, Mehmet Kılıçoğlu ve Hasan Aktunç.)
Güvenç’in babası Mustafa Çavuş, özellikle Barla Lâhikası’nda gerek Üstadın mektuplarında cihana bedel takdirkâr ifadelerle çok zikredilen, gerekse oradaki saff-ı evvel Nur talebelerinin ortak imzalı mektuplarında geçen bir isim.
Üstad, sürgün gönderildiği Barla’daki ilk günlerinde yağmur altında kırdan dönüp yokuşu çıkarken yardımına koşan ilk bahtiyar olarak tarihe geçen Sıddık Süleyman’la ilgili mektubunda hem ondan, hem de Mustafa Çavuşun da dahil olduğu birkaç isimden takdirle söz ediyor:
“Cenâb-ı Hak onu (Süleyman’ı), Mustafa Çavuşu, Muhacir Hafız Ahmed’i ve Abdullah Çavuşu bana ihsan etti. Ben de Cenâb-ı Hakka şükrediyorum. Bunlar bana yüzer dost kadar kıymettar göründüler, vatanımı bana unutturdular. Gurbet ve misafirlik elemini bana çektirmediler.”
Cümlelerin devamında Mustafa Çavuşla Muhacir Hafız Ahmed’in “sadakatçe Süleyman’dan geri kalmadıkları” da belirtiliyor. (Barla, s. 325)
Bir mektuptaki imzalardan birinde yer alan Mustafa Çavuş isminin karşısında ise “Barla’da daimî hizmetkârı” ifadesini görüyoruz. (s. 482)
Barla Lâhikası’nda, Mustafa Çavuşun Üstada ne kadar yakın olduğunu çok açık şekilde gösteren başka örnekler de var. İndeks yardımıyla yerlerinden bulunup okunduğunda görülebilir.
Bir de, anne-baba hukukunun öneminin izah edildiği 21. Mektup’ta, bu hukuka hassasiyetle riayet ettiği için dünyevî işlerinde de muvaffak olan Mustafa Çavuş örneği veriliyor ki, bu bahis, Mehmet Güvenç babasının hemen yanı başına defnedildiğinde, kabri başında da okundu.
Çınar ağacındaki “köşk” onun eseri
Mustafa Çavuşun bir başka özelliği, Barla’daki medrese-i nuriyenin önünde bulunan muhteşem çınar ağacına, pencereden merdivenle çıkılan “köşk”ün onun tarafından yapılmış olması.
Üstad 1934’te Eskişehir hapsine sevk edilmek üzere ayrıldığı Barla’ya yirmi yıl sonra hür iradesiyle ziyaret için geldiğinde, 1940’ta vefat etmiş olan Mustafa Çavuşun, yokuşta kapısına koca bir kilit vurulan evinin önünden geçerken gözyaşlarını tutamamış, sarsıla sarsıla ağlamıştı.
İşte Mehmet Güvenç, bu babanın oğluydu.
Kendisiyle, 2003 yazındaki Barla programımızda oldukça detaylı bir görüşme yapmıştık.
Bizim Aile’nin o yılki Eylül sayısında yayınlanan röportajında, Üstadın Barla’daki zorunlu ikameti sırasında kendisinin çok küçük olduğunu ifade ile, 1950’den sonraki kısa süreli ziyaretlerden hafızasında kalan intibaları anlatmıştı.
Üstadın bu gidiş gelişlerinde kaldığı ikinci evinin bakım ve nezaretini, yılın çoğunu İstanbul’da geçiren ev sahipleri adına o üstlenmişti.
Ve bu görüşmeyi yaptığımız sırada Yeni Asya tesislerinin dolu olması sebebiyle, bu bahtiyar evde bir gece kalma imkânını bize sağlamıştı.
Barla ziyaretçilerine evi açıp rehberlik yapma ve bilgi verme işini, zevkle yaptığı bir vazife olarak üstlenmişti. İnşaallah bu görev, vefatıyla askıda kalmaz ve aynı hassasiyetle devam ettirilir.
Bu temennîyi, Karakavak mevkiinde Barla ziyaretçileri için mesiregâh olarak tanzimi arzusuyla bağışladığı bahçenin, onun düşündüğü şekilde düzenlenip, sadaka-i cariye halinde kıyamete kadar hizmet verecek bir hayır projesi olarak hayata geçirilmesi bahsinde de dile getirelim.
Son söz olarak da, hayırlı evlât ve kahraman Nur talebesi bir babanın, aynı hasletlere sahip bir evlâdı olan Güvenç’e, bütün berzaha göçmüşlerimizle birlikte rahmet niyaz edip, ailesine ve geride kalanlarına taziyelerimizi sunalım.