Hüsamettin Bey’i nasıl anlamalı?
Akıl ve tecrübeyle insanın önünü görüp hareketlerini tanzim edebilme imkanı yok. Güçlü, “ben yaparım olur” zannediyor; sanık hakime efeleniyor.
Adalet terazisinin topuzunu düzeltmek, hükümet ve yüce meclisin işidir. Elbette kolay değil, yeri ve zamanı var. Yeni anayasa şart. Mutlaka olacak. Bu ülkede hiç kimse, hem suçlu, hem güçlü olamayacak.
AYM, “TBMM ancak 2/3 ekseriyetle, 367 ile toplanabilir” dedi, kantarın topuzu kaçtı. Dünyada var mı? Yok. Türkiye’de olmuş mu? Yok. Olmasını bırak, düşünülebilir mi? Düşünülemez. 550 üyeli Meclis’te 184 kişi inat eder, “İsterse memleket batsın benim dediğim olacak” diye dayatırsa, millet ve iki kat milletvekili ülkenin anarşiye gitmesini seyreder mi?
Cumhuriyet gazetesinde çıkmış, dava dahi açılmamış bir yazıyı, Vakit gazetesi neşredince 40.000 TL cezalı suç oluyor.
HSYK, Adana savcısı Kayasu ve Van savcısını, sevk edildiği ceza istemi üzerinde cezalandırıyor. AİHM’den geri dönüyor. Mağdura ilaveten millet de bedel ödüyor. YARSAV’lı politikacılara karşı, HSYK’da yetkisizlik mi var?
AYM Başkan vekili Osman Paksüt’e uygulanan, “Mahkeme kararı olmadan dinlemeler delil sayılmaz” kararı herkese uygulanırsa, banka, ticarethane kameralarına yakalanan hırsızlar nasıl suçlanacak? Cumhuriyet’te suç olamayan yazının diğer gazetede suç olması gibi mi?
Adalet terazisi zemininde kayma, düşünce ilkelerini de tahrip eder. Avukatlık, özellikle özgürlük ve demokrasi konularında hakları genişletmekle sorumlu bir meslektir. İstanbul Baro Başkanı, tam tersine, temel insan hakları ve millet iradesiyle davalı. 1) Okuma, kendini geliştirme hakkı en temel insan hakkıdır. İHO, milletin kurduğu ve önünün açılmasını istediği bir kurumdur. Demokratik özgürlük konusudur. Baroda, “Üniversite giriş şartlarını YÖK düzenler” diyen Danıştay eski kararını bilen mi yok, “Dün dündü. Biz söylersek başka” kafası mı?
Hüsamettin Cindoruk gibi tecrübeli bir kimse de havaya uymuş, adeta, “Ben yaparsam olur” deyip, önüne arkasına bakmadan gidiyor. Dikkatini çekmek için isim zikrediyorum. 1) Parti, insanın temel görüş ve düşünüşü çerçevesinde, milletle beraber, millete hizmet kurumudur. Gaye ve düşüncede uyum gerektirir. Bunun ilk göstergesi oy vermektir. Kısa süre önceki seçimde oy vermediği, yani fikir ve hedefinde değer görmediği grubun genel başkanlığına aday olmayı, kimseye yakıştıramam.
2) Anavatan Partisi’nin katılımında, Anavatan saflarından gelen istifaları “önemsiz” olarak değerlendiriyor. Demokrasilerde parti millet gücüdür. Tek insan da önemlidir. Bu dikkatle milletin sesi duyulur. Özellikle genel başkanlar için. Bazıları için kolaydır. Fransız Masonları, Türk dostlarına, “Halkın % 80’i başörtüsü istese kıymeti yok” diyebiliyor. Ama bir parti genel başkanı tek ferdi feda edemez.
3) Cumhuriyet gazetesine konuşan Cindoruk, “Şeriata izin vermeyeceğiz./../ Bizim yeni bir dine ihtiyacımız yok” diyor. Lügatte, şeriat: “1) Doğru yol. 2) Allah’ın emri. 3) Ayet, hadis ve icma-ı ümmet esaslarına dayanan din kaideleri, İslam dini” Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük: “Kur’an ayetlerine dayanan Müslümanlık yasası” diyor. Hem şeriata, yani İslam’a izin vermemek, hem yeni din istememek? Ateistlik? Bu zıtlık nasıl telif edilecek?
Yassıada Yargı Başkanı Salim Başol’un, “Sizi buraya getiren güç böyle istiyor” gibi samimi bir itirafı herkes yapamıyor galiba.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.