Ermenistan sorunu tekrar gündeme sürüldü
Sorunlarla yaşamaktansa çözümü için uğraşmak elbette doğru olandır. Ancak, sorunun taraflarından birisi çözüm için kendi isteklerini sürekli dayatıyor başka türlü anlaşmaya yanaşmıyorsa o zaman da sorunla birlikte yaşamaktan yana olmak doğru olandır. Kaldı ki Türkiye yıllardan beri belli başlı sorunlarla yaşamış, böyle olduğu içinde buharlaşmamıştır... Söz gelimi Kıbrıs sorunu olarak karşımıza çıkartılan meselenin sorumlusu Türkiye değildir. Rumlar ve destekçilerinin Türkleri Ada'dan çıkartıp atmak için başlattıkları katliam sonucu Türkiye hem anlaşmaların kendisine verdiği yetkiyi kullanmış hem de soydaşlarına sahip çıkması insanlık gereğiydi. Ermenistan ile ilgili sorunların tek sorumlusunun Türkiye olduğunu ileri sürenlerin dindaşlarına sahip çıkmak adına bir yanlışın yanında yer aldıklarını artık örmek durumundayız. Ermenistan ile sınırın kapatılmasının sorumlusu da Ermenistan'dır. Ermenistan, Azerbaycan'ın sınırları içindeki Karabağ'ı işgal ederek yüz binlerce Karabağ Azerisini yurtlarını terk ederek yıllardan beri göçmen hayatı yaşamaya mahkum etmiştir. Ermenistan ile sınırın kapatılmasının sebebi işte bu işgaldir ve işgal sona ermeden sınırın açılmayacağı Türkiye tarafından tüm dünya ilan edilmiştir.
Açıklanan protokol taraflarca farklı yorumlara tabi tutuluyor. İktidar Ermenistan'ın Karabağ'dan çekileceğini açıklarken buna karşılık Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Protokol taslağında Karabağ'ın olmadığını söylüyor. Kısacası sorun olarak Türkiye'nin başına musallat edilmiş tüm dış meselelerde sorunun sebebi Türkiye değil. Buna rağmen sürekli olarak sorunun çözüm için fedakarlık Türkiye'den bekleniyor, Türkiye zorlanıyor. Bunun mantığı olamaz. Bu arada Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan protokol ile ilgili olarak Avrupa Birliği'nin memnun olması, ABD'nin ise "Sürecin hızlandırın" talimatları bu işin sonunda yine Türkiye'nin zararlı çıkacağı gibi bir izlenim veriyor. Özelikle dünya basınının Protokolü "Büyük ilerleme" olarak nitelendirmesi de işin üzerine balıklama atlamamak gerektiği uyarısını yapıyor.
Türkiye olarak genellikle yöneticiler yalnızlıktan kurtulmak, Batı dünyasının sempatisini kazanmak adına bazı soruların çözümü hususunda taviz vermeyi tercih ediyorlar. Sanıyorlar ki böylece şimdiye kadar tüm sorunlarımızda karşımızda yer alan Batı dünyası Türkiye'nin verdiği tavizi takdir edecek, bir adımda muhataplarımızın atması için harekete geçek. Ama bugüne kadar böyle bir gelişme hiç olmadı. Kıbrıs'ta Annan Planı'nın referandumunda bütün aleyhte şartlara rağmen Türkler plana evet derken Rum tarafı reddetti. Hiç kimse de hatta planın sahibi Annan bile Rumlara, "Siz ne yapıyorsunuz?" demedi, diyemedi. Şimdi Ermenistan konusunda atılan imzalar sebebiyle söylenen bir iki gönül alıcı söze kanmamak gerekir. Özellikle de verilen sözler yerine getirilmeden protokolün hayata geçirilmesi yanlış olacaktır. Söz gelimi Ermenistan Karabağ'dan çekilme sözü vermiş ise, bu söze güvenmemek gerekir. Bu husus protokolde açık bir şekilde yer almalı ve o şekliyle Ermenistan Meclisi'nden geçmesi beklenmelidir. Yoksa "Şimdilik verilen sözle yetinelim" denirse Ermenistan'ın arkasında yeralan ABD ve AB'nin gönlü alınmış olur ama Azerbaycan'ı tümden kaybetmiş oluruz. Meseleye eğer Türkiye'nin iki ülke ile ilişkilerinde söz konusu olan çıkarlar açısından bakacak olursak Türkiye'ye Ermenistan'la ilişkilerinin geliştirilmesinin kazandıracağı çok fazla bir şey yoktur. Sadece Ermenistan'ın dostu ABD ve AB'nin gönlü alınmış olacaktır. Bu da onların gönlünün Türkiye'den yana kayması anlamına gelmeyecektir.
Bilinmelidir ki ne AB ülkeleri ne de ABD Ermenistan konusunda kesinlikle Türkiye'nin yanında yer almayacaklardır. Filistin sorununda nasıl ki ABD'nin Filistinlileri destekleyip İsrail'e "Yeter artık.. Haddini bil !" demesi beklenemezse aynı şey Ermenistan konusunda da geçerlidir.
Bunu söylerken düşmanlardan oluşan bir dünya tablosu çizmek istiyor değilim. Düşmanlardan fazlaca korkmanın bir anlamı olmadığını, eğer çıkarlarımıza aykırı ise problemi çözmeye çalışmak yerine problemlerle birlikte yaşmayı öğrenmek durumunda olduğumuza dikkat çekmeye çalışıyorum. Bırakın birazda muhataplarımız ne yapılması gerektiğini düşünsünler.
Demokratik açılım ve Yargı Reformu gibi konularla uğraşırken birden bire gündeme Ermenistan Protkolü'nün sürülmüş olması sanıyorum zamanlama açısından da doğru olmamıştır. Böylesine birden bire gündeme sürülmesi ister istemez muhalefetin, "AB ve Amerika istiyor hükumet yapıyor" iddialarına haklılık kazandırıyor. Biz ne yapacaksak kendimiz istediğimiz için yapmak durmundayız. Bağımsız olmanın ilk şartı budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.