Menderes ve Kadir Gecesi
Bediüzzaman'ın “İslâm kahramanı” olarak tavsif ettiği şehit Menderes’i, 27 Mayısçılar tarafından vahşice idamının 48. yıldönümünde bir kez daha rahmetle anarken, merhum DP milletvekillerinden Atıf Benderlioğlu’nun rahmetli Ali Ulvi Kurucu’ya anlattığı Menderesli bir Kadir Gecesi hatırasını nakletmek istiyoruz.
Adalet tarihine kara bir leke olarak geçen Yassıada yargılamalarında hapse mahkûm edilip diğer DP’lilerle birlikte Kayseri Cezaevine konulan Benderlioğlu, aslında yine DP milletvekili olup o da hapiste bulunan yakın dostu merhum Mustafa Runyun’u ziyaret için gelen Kurucu’nun bu vesileyle görüştüğü önemli isimlerden biri.
Kurucu’nun “Nurlu, vakur, ibadete yalnız hapishane hayatında değil, eskiden alışkın bir siması vardı” dediği Benderlioğlu’nun hatırası şöyle:
“Bir Kadir Gecesinde İstanbul’da bulunuyoruz. Adnan Bey bizi iftar için Park Otel’e davet etti. İftarı orada yaptık. Benim niyetim o akşam, hem Kur’ân-ı Kerim, hem de Delâil-i Hayrat hatimlerim vardı, onları tamamlamaktı. Fakat Adnan Bey, daha önce bana, Fatin Rüştü Zorlu’ya ve Hasan Polatkan’a, ‘Bu gece bir yere söz vermeyin, sizi bir yere götüreceğim’ demişti. Onlar da akşamdan sonra otele geldiler.
“Menderes bizleri arabasına aldı, götürüyor, nereye gittiğimizi de söylemiyor. Derken, Fatih Camiine geldik. Cami dolmuş, avlu dolmuş, cemaat dışarı taşmış. Teravih kılınmış, millet vaazı dinliyor. Merhum dedi ki:
‘Arkadaşlar, bu millet, bu mübarek ve mukaddes geceyi nerede ve ne şekilde geçirir, görün diye sizi buraya getirdim. Bu manzara bu milletin ruhunun aynasıdır. Yağmur da, kar da, tipi de yağsa, bu gördüğümüz halk böyle mıhlanıp kalmıştır. İmanı onu Allah’ın huzurunda perçinlemiştir. Bu millet budur. Hicranım nedir arkadaşlar, biliyor musunuz? Bu kalabalığın içine girememektir. Böyle arabanın içinden seyretmek çok acıdır. Bizler milletten kopmuşuz, onun kalbine girememişiz. Kafesteki kuş gibi çırpınıyoruz, bizim halimiz budur.’
“Menderes bunları söyler, biz de öyle hicran, aşk ve şevk içinde hayretle bakarken, halk farkına vardı. ‘Menderes’ diye bir feryat koptu.
“Baktık ki, cami içi bile boşalacak. Binler, arılar gibi geliyorlar. Arabanın içinde ezileceğiz. Menderes şoföre ‘Yavaş yavaş çekilelim’ dedi.”
Tarihçe-i Hayat’taki o muhteşem “Önsöz”ün de yazarı olan Ali Ulvi Kurucu’nun, değerli araştırmacı ve yazar M. Ertuğrul Düzdağ tarafından derlenerek Kaynak Yayınları tarafından üç cilt halinde yayınlanan hatıralarının birinci cildinde (s. 284) yer alan bu hatıranın bir benzeri, Aydın Menderes tarafından da birçok defa anlatıldı.
Menderes, çocuklarını da kandil gecelerinde tarihî selâtin camilerine götürüp, oralardaki manevî atmosferi teneffüs etmelerini sağlarmış.
Kurucu, Benderlioğlu’na sorduğu “Beyefendi, Adnan Bey bizi bu kadar yaktı da sizi ne yaptı?” sualine ondan şu cevabı aldığını da aktarıyor:
“Sevilen insanın sevgisi bambaşka olurmuş. Meğer biz Adnan Beyi, maiyetinde bulunduk, bizi bakan yaptı diye sevmezmişiz. Onun akrabası olan Ethem Menderes yüzünden başımıza epey belâlar da geldi. Fakat aramızdaki bütün maddî bağlar sona ermesine rağmen, bu zatın vefatına, anamıza, babamıza, kardeşimize ağladığımızdan daha fazla ağladık.” (a.g.e., s. 283)
Bu hatıralar, 27 senelik tek parti diktasından sonra Türkiye’yi demokrasiyle, hak ve hürriyetlerle tanıştıran, ezan-ı Muhammedîyi özgürlüğüne kavuşturan, dinî hayat üzerindeki baskıları kaldıran DP hareketinin başındaki sembol ismin ve arkadaşlarının ruh ve gönül dünyasına ışık tutan çok manidar ve ibretli mesajlar içeriyor.
Ve gönüllerde taht kuran üç aziz şehidi, Menderes’le Zorlu ve Polatkan’ı, vefat yıldönümlerine tevafuk eden bir Kadir Gecesi sonrasında yine rahmetle, duâlarla, Fatihalarla anıyoruz.
Diğer imanlı DP mensuplarıyla birlikte.