Şu saygın hukukçularımıza bakar mısınız?
En büyüklerinden biri aynen şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti, Ortaçağ karanlığına aslâ dönmeyecektir.” Bu büyük hukukçumuz, tâ ortaöğretimden üniversitelere kadar okutulan tarih kitaplarından öğrendiklerini ne çabuk unutmuş?
Ne demek istediğimizin kolay anlaşılması için önce Ortaçağ’daki Batı dünyasına bakmalıyız. Orada Katolik papazların güdümünde, Engizisyon Mahkemeleri vardı. Kendileri gibi inanmayan insanları diri diri yakarlardı. Bizim kibarca, ayak yolu, ya da abdesthane dediğimiz WC’den haberleri bile yoktu. Koskoca İngiltere Kraliçesi çişini lazımlığa yapar; üzerine de bir tüy dikerdi ki uşaklar görüp de temizlesinler.
O zamanki Batılılar tıpkı hayvanlar gibi çişlerini, geldiği yere yaparlardı. Gelelim beden temizliklerine... Muharref dinlerine göre, yıkanmak kerih görülürdü. Hıristiyan çocukları küçük yaşta vaftiz edilmezler mi? Yıkanırlarsa, kutsal vaftiz suyu üzerlerinden akıp gidecekti. öylesi bir Hıristiyanın vücudu da ancak cehenneme kütük olurdu. Dinleri böylesine hurafe ve safsatalarla doluydu. Hz. İsa (as)’nın getirdiği din, Kur’an-ı Kerim’de mündemiçti. Bunu bilmezlikten geliyorlardı.
Tarihte meşhur bir papaz vardır. ömrü boyu hiç yıkanmamıştır. Vücudunu bitler öylesine sarmıştır ki... Tek birine bile yer kalmayacak derecede, papazın vücudunu dalamışlardır. Bir gün cüppesini çıkarmış. Bakmışlar ki cüppenin altında, vücuduna yapışık acayip bir gömlek var. Meğer o gömlek zannettikleri, papazın vücudunu dalayan bitlermiş.
Papazın bu takvası (!) halk tarafından duyulunca, kilisenin kutsal Sen Sinot Meclisi toplanıyor ve saygın pederi aziz ilan ediyorlar. Batı Ortaçağı’nda bunlara benzer daha ne acayiplikler ve rezillikler var.
Bugün bile Amerika’da papazların tecavüz ettikleri kilise korolarındaki çocukların aileleri tarafından papazlar aleyhine açılmış 4 bin 500 tazminat davası devam ediyor. Bunu birkaç ay önce sayın Kadir çelik’in Objektif programında gündeme getirmiştik. Hürriyet gazetesi, böylesi olayları atlamaz ya... O gün bu haberi yazmıştı. Aynı konuda o gün canlı yayında beraber olduğumuz araştırmacı yazar sayın Aytunç Altındal da koskoca bir kitap yazmışmış. Orada kitaptan bölümler okudu. Ortaçağ’da papazlar evlenemezlerdi. Tabiî ki bu da birtakım sapıklıklara sebep olurdu. İnsan fıtratı yasak dinler mi? Bugün ABD’de devam eden tazminat skandalının kaynağı da Ortaçağ’daki Batı dünyasıdır. O zamanlar böylesi rezillikler erdem sayılırdı. Ortaçağ’da Batı, insanlık dışı korkunç rezillikler, cahillikler ve karanlıklar içindeydi. Şimdi bir de Ortaçağ’daki kendimize bakalım mı?
Biz Ortaçağ’da en parlak devrimizi yaşıyorduk. Matematikte, astronomide, felsefede ve diğer sosyal bilimlerde, kısacası, ilimde, fende, yaşama biçiminde hayran olunan bir millettik. Dünyada ayağımızın tozu olabilecek bir millet ve devlet yoktu.
O zamanki ünlü bir Batılı seyyah (gezgin), “Bütün dünyayı gezdim. Her yerde Türkçe konuşmak zorunda kaldım” diyor. Tek başına bu bile Ortaçağ’da ne kadar ileri ve uygar bir düzeyde olduğumuzu göstermiyor mu? Kuruluştan itibaren Yükselme, sonra Duraklama, daha sonra da Gerileme diye üç dönemden geçerek bu günlere gelmişiz. Saygın Yargıtay hâkimimiz bunu bilmez mi? İlkokul çocukları bile bilir. Ceddimiz Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra, Batı uyanmaya başladı. Yeni çağ’ı biz açtık. Ortaçağ’da biz, ilerilik ve uygarlığın en parlak zirvesinde cihangir bir millettik. Şimdi ise, AB, ABD ve IMF kapılarında sürünüyoruz. Muz cumhuriyetlerinin bile arkasından nal topluyoruz. Atatürk sağ olsaydı, bizi bu duruma düşürenlerin suratına tükürmez miydi? En bilgisiz bir insanın bile söylemeyeceği çok yanlış bir sözü, koca bir Yargıtay hâkimi nasıl söyleyebiliyor? Keşke “Türkiye Cumhuriyeti, Ortaçağ karanlığına aslâ dönmeyecektir” diyeceğine, “Türkiye Cumhuriyeti Ortaçağ’daki Batılılar durumuna asla düşmeyecektir” deseydi. O zaman gidip alnından öperdik. Ah keşke tarihteki o en parlak günlerimize bir daha dönebilsek!.. öylesi muhteşem günleri görmeye ömrümüz yetecek mi acaba? Selâm, saygı ve dualarımla...