Açılım sürecinde kontrolün elden çıkması
Demokratik açılım öylesine takdim edildi ki sanki tüm gelişmeler önceden tahmin edilerek gerekli planlama yapılmış hissi uyandırıldı. İlk olarak da Kuzey Irak'taki PKK'lılardan bir grubun Türkiye'ye dönmesi gündeme gelince İçişleri Bakanı Atalay, "Dağdan inişler devam edecek.
Daha bu ilk kafile" demek suretiyle sanki tüm gelişmeler inceden inceye planlanmış görüntüsü veriliyordu. Hatta, dağdan inenlerin karşılanmasının şova dönüştürülmesi, gelenlerin zafer kazanmış kahramanlar tavrı sergilemeleri ilk başta yöneticiler tarafından fazlaca da yadırganmadı. Ancak, tepki bir anda çığ gibi yükselince gelişlerin rahatsız edici olduğunu fark ettiler.
Avrupa'dan gelecek PKK'lılar konusunda da daha önceden belirlenmiş planlı bir geliş olduğu izlenimi verildi. Gerçekten önceden planlanmış mıydı, yoksa PKK'lılar kendi inisiyatifleri ile mi geliyorlardı belli olmadan süreç ertelendi. Başbakan, güven ortamının sarsıldığı gerekçesiyle yurda dönüşlerin ertelendiğini açıkladı. Bütün bu gelişmeler sürecin kontrolünün iktidarın eline olmadığını göstermiyor mu? Daha doğrusu Kürt açılımında tüm kontrolün iktidarın elinde olmadığı görülmüyor mu?
Terörün sona erdirilmesini istemeyenlerin sayısı bu işten nemalananlarla sınırlıdır. Sürece karşı çıkanlara ve dağdan inenlerin sergilediği tavra tepki gösterenlerin sayısına bakarak bunların tümünün sürece karşı olduğunu düşünmek yanlış bir değerlendirme olur.
Ancak, bir devlet var olan sorunu çözmek için hareke geçiyor, hatta bunun uzun süreden beri görüşüldüğü açıklanıyorsa bunun sonunda istenmeyen görüntülerin ortaya çıkması sanıyorum en azından iktidarın bazı gerçekleri önceden tespit edemediğini gösterir. Ya da iktidara, "Sen korkma bildiğin yolda devam et. Biz arkanızdayız" diyenlerin sözlerinde durmadığı gerçeğini kabul etmek durumundayız.
Hemen belirtelim ki bir takım çevre ve güçlerin her söylediğini doğru kabul etmek ve ona göre harekete geçmenin faturası çok ağır olmuştur.
Çünkü, bundan sonra demokratik açılımın sürdürülmesi önceye göre çok zorlaşmıştır.
Toplumun önemli bir kesimi acıları unutmaya, yeni duruma kendini alıştırmaya çalışırken, yeni yaralar açılmıştır ve artık gerçekten DTP ve PKK'lıların barış konusunda samimiyetlerine güven duyulması adeta imkansız hale gelmiştir. Bunun sorumluları ise öncelikli olarak sürecin kontrolünü baştan sona elinde tutamayan iktidardır. Elbette bir de DTP'nin PKK ile elele vererek olayı kendileri açısından gövde gösterisine döndürmüş olmalarıdır.
Ancak, her şeye rağmen iktidarın başlattığı açılımın her safhasını önceden planlaması, gelişmelere hakim olması gerekirken, barış sağlayacağız derken yaraların daha da derinleşmesine yol açacak gösterilere fırsat vermemesi gerekirdi. Çünkü ortaya çıkan tahribat sadece bu süreci ısrarla başlatan iktidar partisini değil, toplum yaralamıştır. Topluma zarar verilmiştir. Toplum kesimleri arasındaki mesafe daha da açılmıştır.
Yıllardan beri var olan, bir türlü geçmiş iktidarların ele almadığı konular hakkında iktidarın harekete geçmiş olması elbette desteklenmesi gereken bir husustur. Ancak, bir sorunu çözeceğim derken başka sorunların ortaya çıkmasına vesile olmak bir zaaf ifadesidir. Demokratik açılımda da Ermeni açılımında da benzer durumla karşılaştık. Ermenilerle uzun yıllardan beri var olan düşmanlığı gidermek için harekete geçerken dost ve kardeş ülke Azerbaycan ile ilişkilerimizi tehlikeye soktuk. Demokratik açılım adı altında terörü sona erdirmek iddiası ile yola çıkıldı, bu defa da teröristlere millete karşı adeta gövde gösterisi yapma imkanı verildi. İyi niyetle yola çıkmak yetmiyor.
Bu tür konularda istenen sonucun alınabilmesi için karşılıklı iyi niyetin olması gerekiyor. Ermenistan ile sorunları çözeceğiz derken her söylenene inanmamak, özellikle de taraflar arasındaki meselelerin çözümünde devreye giren üçüncü, dördüncü ülkelerin vaatlerine aldanmamak gerekiyor. Aynı durum terör konusunda da geçerlidir. Çünkü biliyoruz ki bu iş sadece PKK, DTP ile iktidar arasındaki bir gelişme değildir. Bununda çeşitli dış ayakları vardır.
İktidarlar öncelikli olarak kendi halkını, halkının çıkarlarını onurunu ve gururunu düşünmek durumundadırlar.
Bu bakımdan daha işin başında yurda dönüşlerin nasıl olacağını iktidar belirlemeli ve buna göre hareket edilmeliydi. Kısacası kontrol Türk devletinin elinde olmalıydı. Böyle olsaydı şov ve gövde gösterisi olmaz Avrupa'dan dönüşler de ertelenmek zorunda kalınmazdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.