‘Ne olur bizi bırakmayın!’
El-Hayat gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ğassan Şerbel’in başlığa yansıyan bu çığlığı aslında Arapların büyük çoğunluğunun temennisini yansıtıyor.
Şerbel, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na yazdığı açık metupta ülkesindeki durumu şu satırlarda özetliyor:
“Ben, Lübnan’da yetim bir Lübnanlı olarak sana sesleniyorum. Ülkem beş aydır hükümetsiz. Her şeyden soyutlandığı söylenebilir. Utanç verici bir çıplaklık partisi gibi. Ne anayasa var koruyan, ne de kanun. Gücünü aşan olaylar ülkeyi kasırga gibi savurdu. Daha önce görülmemiş yapısal değişimler toplumsal düzeni bozdu. Ülke şehitler dünyaya getirmez oldu. Fakat yaşayanlara da yavaş yavaş ölümden başka bir şey vaat etmiyor.”
Arap yazar, El-Hayat’ta dün yayınlanan makalesinde “Bizi bırakma” diyerek Türk Dışişleri Bakanı’ndan Lübnan’a da el atmasını istiyor.
“Türkiye bize sahip çıksın” çağrısını son dönemde Arap entelektüellerden sıkça duymaya başladık.
Bu, Türkler olarak bizim için gurur verici elbette...
Fakat Arap kardeşlerimiz için gerçekten acı verici bir durum...
Çünkü sadece soyut bir çağrı değil bu; aynı zamanda bir halet-i ruhiyenin yansıması...
Çaresizlik...
Ümitsizlik...
Derin bir hayal kırıklığı...
Bir yanda Amerika’nın ve Batı’nın emperyalist emelleri ve müdahaleleri...
Diğer yanda krizleri tetikleyen ve bölge insanını “pazarlıkta kullanılacak kart” olarak görenler ve içi boş sloganları...
Bir yanda kukla diktatörlerin baskı ve zulmü...
Diğer yanda pusulasını şaşıranların anarşi ve şiddeti...
Kof bir projeden başka birşey olmayan Arap milliyetçiliği çoktan bitmiş...
Arap milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden birçoğu parayı verenin borusunu çalıyor.
İslamcılar tıkanmış durumda...
Arap halkları ise uçsuz bucaksız çöllerde yolunu kaybetmiş gibiler.
Irkçı bir bakış veya Arapları aşağılama olarak algılamayın lütfen bu sözlerimi...
Bütün bunları, yıllardır Araplarla iç içe yaşayan ve onları yürekten seven biri olarak söylüyorum.
Şam’da bir yaz gecesi çimlerin üzerine bağdaş kurup Arapların hali üzerine sohbet ettiğimiz El-Kuds El-Arabi yazarı Eymen Halit’in sözlerini hatırladım şimdi...
“Arapları birileri idare etmeli, bu da ancak Türkiye olabilir.”
Geçen hafta Pazar günü Halit Meşal’in basın toplantısını izledim canlı yayında...
Türkiye’ye seslendi, Erdoğan’a çağrıda bulundu.
“Mirasınıza sahip çıkın” dedi.
Ğassan Şerbel’in çığlığını, Halit Meşal’in çağrısını ve Eymen Halit’in sözünü ister alt alta koyun ister yanyana, tek bir sonuç çıkıyor ortaya:
Türkiye’den bölgeye ağabeylik yapması bekleniyor.
Bu tarihi görevi ve gerçeği kabullenmekten başka çare yok!
Biz ağabeyliğimizi bileceğiz, bölge ülkeleri de bizim ağabeyliğimizi “taw’an ew kerhen” kabul edecek...
Barzani, “Türkiye Kerkük’e müdahale ederse biz de Diyarbakır’a müdahale ederiz” demişti, hatırlarsınız...
Bu tehdidi Türk okuyucusuna ilk duyuran bendim.
El-Arabiye’deki programda o gece Barzani’nin ağzından bu cümle çıktıktan beş dakika sonra o gün çalıştığım haber sitesinde bu haberi yayınlamıştım.
Barzani o programda çok önemli bir şey daha söyledi.
Lübnanlı gazeteci Eli Nakouzi, Kürt lidere en büyük hayalini sorduğunda, Barzani’nin cevabı şu olmuştu:
“Erbil’i demiryoluyla Avrupa’ya bağlamak...”
Bol keseden tehditlerle Erbil’i Avrupa’ya bağlayamayacağını ve Türkiye’nin ağabeyliğini kabul etmenin daha gerçekçi olduğunu sonunda o da anladı.