Medine’de tek bir vaha var
Ebu Tarbuş...
Medine’de nargile bahçesiymiş...
Bu güzel kentte 13 yılı geride bıraktım, ilk defa böyle bir yer olduğunu duyuyorum.
Yine Medine’de oturan bazı tanıdıklarıma sordum; onlar da bilmiyorlardı.
Demek ki gitmemişler ve duymamışlardı.
Hürriyet’in “Öteki Medine” başlığıyla ve “Medine’nin renkli geceleri” diyerek verdiği haberle öğrendik.
Böyle bir yer varmış.
Muhabir bayana göre Ebu Tarbuş Medine’nin en gözde eğlence merkeziymiş...
İstanbul’un Reina’sına, Sortie’sine denk düşüyormuş...
Çölde bir vaha gibiymiş...
Ebu Tarbuş vaha olunca da -Mescid-i Nebevi de dahil- Medine’nin hepsi bayana göre “çöl” olsa gerek...
Oysa Medine’de yaşayan binlerce insan için bu kentte tek bir vaha var; susadıklarında koştukları ve yüreklerinin susuzluğunu giderdikleri...
Mescid-i Nebevi...
Orası öyle bir vahadır ki erkek-kadın, yaşlı-genç herkes o mekanda huzur bulur ve ilahi rahmet pınarından doya doya yudumlarlar.
Zemzem içer, serinliğinde ferahlarlar.
Herkese kucak açmıştır; küçük-büyük her insanı bağrına basar.
Avlusu adeta çocuk bahçesi gibidir; oraya buraya koşuşturup oynayan çocuklarla doludur.
Hele Ramazan ayında dünyanın en büyük sorfası kurulur iftarlarda...
Allah kimseyi mahrum etmesin.
Demek ki insan mahrum edilince, yüzlerce kilometre öteden gelip Medine’de Mescid-i Nebevi’yi, Bâki Mezarlığı’nı, Kuba Camisi’ni ve Uhud’u göremiyormuş da gidip hiçbir değeri olmayan Ebu Tarbuş’u “vaha” gibi görebiliyormuş...
Hani bir hikaye vardır, anlatılır.
Bir köyden iki arkadaş farklı zamanlarda İstanbul’a gitmişler; her ikisi de köye döndüğünde köylüler sormuş “İstanbul nasıl bir yer?” diye...
Biri demiş ki, “Öyle mübarek bir yer ki muhteşem camileri var; Sultanahmeti var, Fatih’i var...”
Diğeri ise, İstanbul’un gece hayatını, eğlencelerini, meyhanelerini ve pavyonlarını anlatmış...
Bu olay da biraz ona benziyor.
Medine’de Ebu Tarbuş var(mış)...
Mc Donalds da var.
Mescid-i Nebevi’nin hemen yanıbaşında Starbucks da var, Peygamber Şehri’ne yakışmayan...
Allah ıslah etsin; Batı’ya özenen saçı-başı, giyimi-kuşamı acayip gençler de var.
İyi ve kötü her toplumda ve her yerde olabilir.
Tabii gönül istiyor ki Medine’de kötü ve kötülük olmasın.
Örneğin İstanbul’da görsek olağan karşılayabileceğimiz bir manzarayı Medine’de gördüğümüzde doğal olarak yadırgıyoruz.
Çünkü orası hicretten bu yana Sevgili Peygamberimiz’in kenti..
Medine-i Münevvere...
Ne Yesrib’tir artık, ne de alışveriş ve eğlence merkezlerinin kenti olacaktır.
Medine, Kıyamet’e kadar “Medinetu’r-Rasül” olarak kalacaktır.
İçindeki pisliği zamanla dışına atma gibi bir özelliği de vardır bu kentin...
Suudi Arabistan’ın bir başka kentine koysanız bir dakika dahi durmayacak fakat sırf Medine’de Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e komşu olabilmek için her türlü eziyet ve sıkıntıya katlananlar bilir Medine’nin ne demek olduğunu...
Yüzlerce, binlerce insan var sadece “Medine’de ölmek ve Rahmet Peygamberi’nin yakınında gömülmek” için bu kentte yaşayan...
Yiyecek azığı olmadığı halde kuru ekmeğini Mescid-i Nebevi’ye doğru uzatıp daha sonra ağzına götüren ve Makam-ı Mahmud’un sahibinin sevgisini kendine azık edinen...
Bütün bu güzellikler varken ve değil çölün, “dünyanın vahası” dururken gidip Ebu Tarbuş gibi sıradan bir mekanı vaha olarak görmek de sanırım Aydın Doğan medyasından başkasının becerebileceği bir iş değil...