Baykal, tipik bir soğuk savaş siyasetçisi

Baykal, tipik bir soğuk savaş siyasetçisi

Günlerdir CHP lideri Deniz Baykal’ın konuşmalarını özel bir ilgiyle izlemeye çalışıyorum.
Meclis Grubu'nda, toplantılarda, şurada burada…
özellikle konu başörtüsü olunca konuşuyor da konuşuyor..
Ses tonuna, yüz ifadelerine dikkat ediyorum.
Bir kere daha anlıyorum ki; Baykal gerçekten de soğuk savaş dönemi siyasetçilerinin belki de son örneklerinden biri.
Allah var; Türkçe'si güzel.
Kelime seçimi yerinde.
Cümleleri ne kadar uzatsa da, anlam bütünlüğünü bozmayacak kadar diline hakim.
Ama tüm bunlar, onun soğuk savaş dönemi siyasetçisi olduğunu ortadan kaldırmıyor.
Kaldıramaz da..
çünkü “soğuk savaş siyasetçisi olmak” belagatli ya da yüzeysel konuşmanın çok ötesinde, bir tarz-ı siyaset..
Baykal’ı izliyorum günlerdir.
Yine her zaman olduğu gibi içinde bol bol laiklik ve rejim geçen cümleler kuruyor.
Eğer bir siyasetçi olarak muhalefetinizi rejim üzerinden yürütüyorsanız, artık karşınızda muhaliflerinizden ziyade “vatan hainleri, vatanı satanlar, Cumhuriyet düşmanları vs.” vardır.
Onlara karşı da sürekli öfkeli ve gerilimli bir tarzda konuşmak normaldir artık..
öyle ya, muhalifinle tartışabilirsin, ama rejim üzerinden “düşman” ilan ettiğinle ne konuşabilir, ne de tartışabilirsin!!
Soğuk savaş siyasetçiliği bir açıdan çok kolay.
çünkü fazla düşünmen gerekmiyor.
Okuman, araştırman, değişik düşünce sahipleriyle istişarelerde bulunman falan gerekmiyor.
Hele kendini çağın gereklilikleri karşısında yenileme/geliştirme ihtiyacı hiç hissetmiyorsun.
Her konuyu hemen rejim sorununa indirgediğin için “Laiklik, Cumhuriyet, Atatürk vs.” birkaç sembol kavram, sana bir ömür yetiyor da artıyor bile.
Hatırlayalım;
Daha birkaç hafta önce Merkez Bankası'nın İstanbul’a taşınması tartışıldığında Baykal şöyle demişti:
“Bu hükümet Ankara’nın kimliğine karşı. Cumhuriyet'in Başkenti olan Ankara’nın içini boşaltmaya çalışıyor. Başbakan’da da, partisinin anlayışında da Ankara kompleksi var. Ankara kompleksinin arkasında Cumhuriyet kompleksi, Cumhuriyet kompleksinin altında ise Atatürk kompleksi var.”
Tam Baykal'lık cümleler; değil mi?..
Ahaliye “Bu sözleri kim söylemiş olabilir” diye bir soru sorsak, anaokulu öğrencileri bile “Baykal amca” demezler mi?..
Bu birkaç kavramın, birilerini itham eder şekilde vurgulanmasından ibaret olan yaklaşım biçimini eğitimden sağlığa, demokratikleşmeden ekonomik meselelere kadar her konuya kolaylıkla giydiriyor Baykal.
Soğuk savaş siyasetçiliğinin en önemli özelliklerinden biri de “laf sokuşturma polemikçiliği”dir.
Bu özellik, hiçbir ülke sorununun çözümüne herhangi bir katkı sağlamaz, ama bu tarzı seven dinleyicilerini, belli bir tatmine ulaştırıp mutlu eder:
-Bizim Başkan lafı nasıl geçirdi ama!
-İzledim izledim, adam gerçekten de büyük siyasetçi be!.. O lafları nasıl da birbirine şey edip….
Dinleyici alkışları da, daha ziyade, sert ve öfkeli bir tonla söylenen bu tür cümlelerden sonra gelir.
Bu türe en güzel örneği gene Baykal verdi birkaç gün önce..
Başbakan Erdoğan’ın “Bu ülkede laikliğin de, farklı yaşam biçimlerinin özgürlüğünün de teminatı biziz” sözlerine cevap veren Baykal, önce alaycı bir tavırla “Laikliği sana emanet edeceğiz; öyle mi?” dedikten sonra, birden sertçe beklenen cümlesini söyledi:
“Kediye ciğeri emanet ederim, laikliği sana emanet etmem!”
Aniden ayağa kalkan, birbirine bakıp hayranlıklarını gözleriyle tasdik eden milletvekillerinde alkış kıyamet tabiî.
Salı günü grupta 17. maddeyle ilgili mutabakat teklif eden Başbakan’a cevap verirken de polemikçiliğin doruğundaydı:
-Senin ipinle MHP kuyuda kaldı. Şimdi de bizi mi kuyuya atacağını sanıyorsun?
Evet tipik soğuk savaş siyasetçiliğine tam gaz devam ediyor Baykal.
Bu üslûpla günümüzde seçim kazanmanın imkânı kalmadı.
özellikle genç kuşaklar “Lafı nasıl oturttu ama! Ne biçim koydu taşı gediğine!” türünden hayranlıklara prim vermiyor.
çözüm istiyor, vizyon istiyor, analiz istiyor.
Yoksulluğa, adaletsizliğe, dengesiz gelir dağılımına, fırsat eşitsizliğine, ikinci sınıf demokrasiye, insan hakları ihlallerine, umutsuzluğa, kısacası tüm sorunlara karşı yeni bir tarz-ı siyaset istiyor.
Oysa bunlar Baykal’ın umurunda değil.
O, “lafı koyup” kenara çekiliyor.
çünkü bu üslûpla hâlâ siyasette “idare edebiliyor.”
Bu üslûp iktidar getirmese de, hâlâ muhalefet getirebiliyor.
Seçim kazandırmasa da kongre kazandırıyor.
O da Baykal’a zaten yetiyor..
Bize de, bu tür soğuk savaş yıllarından kalma, polemikçi, laf oturtmalı, ama derde deva olmayan konuşmaları dinledikten sonra…
“Vah sosyal demokrasi vah!” demek kalıyor sadece.
Vah ki ne vah!..
--------
münaşaka
Dün üAK toplantısında rektörler “Türban yasağı sürmeli” demişler.
İyi de, bunun nesi haber değeri taşıyor?..
Eğer bir gün…
üniversite yönetimlerimiz, yasakçılık için değil de, bir özgürlüğün genişletilmesi için toplanırlarsa…
İşte haber diye ona derim ben!..
------
sözünözü
Atalarınızı değiştiremezsiniz; fakat torunlarınızla ilgili bir şeyler yapabilirsiniz.
(Wes Izzard)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi