BM kayıptır, hükümsüzdür..
1974’te bir grup Türk gazeteci, “devlet davetlisi” olarak İsrail’e gider.
Golan tepelerinde verilen brifing esnasında bir gazeteci, kendilerine brifing veren İsrailli subaya sorar:
-Birleşmiş Milletler kararlarına göre işgal ettiğiniz topraklardan çekilmeniz gerekirken neden çekilmiyorsunuz?
Soruyu dikkatle dinleyen subay sorar:
-Bu BM dediğiniz şey nerede bulunuyor?
Bizimkiler saf saf cevap verir:
-New York’ta!
Bu cevap üzerine İsrailli subay göğsünde sallanan dürbününü ciddi bir edayla gözlerine götürür. Uzun sayılacak bir süre uzakları dürbünüyle taradıktan sonra kafasını sallayarak bizimkilere döner:
-Baktım ama göremedim!
Bu olay İsrail nezdinde BM denen kurumun ne kadar da önemsiz bir ayrıntı olduğunu göstermesi bakımından yeterince aydınlatıcıdır.
Dünyada BM denen kurumu İsrail kadar iplemeyen, takmayan, tınmayan bir ikinci devlet daha yoktur herhalde.
Bu zamana kadar kendi aleyhine gördüğü hiçbir BM kararını uygulamamıştır.
Oysa aynı BM, başka ülkeler söz konusu olduğunda bir anda ali kıran baş kesen bir konuma yükselir.
örneğin Kıbrıs davamız söz konusu olduğunda, uluslararası irade bizi derhal BM kararları dahilinde hareket etmeye çağırır.
Dahası BM kararlarına uymadığı gerekçesiyle ülkelere ambargolar konur, BM Güvenlik Konseyi kararları bahane edilerek savaşlar açılır; ülkeler işgal, şehirler yerle bir edilir, yüzbinlerce insan katliamlara maruz bırakılır.
Haftalardan beri Filistin’de, dünyanın gözü önünde, bir kere daha İsrail kaynaklı büyük bir insanlık dramı yaşanıyor.
Ağır silahlarla yapılan saldırılarda kadın-çocuk demeden insanlar öldürülüyor, evler barklar yıkılıyor, binalar çökertiliyor.
Sadece bu kadar mı?
Tüm bunun ötesinde sivil halk için hayatı adeta tüketen ve çekilmez kılan uygulamalar yapılıyor.
Filistin’de elektrik yok. Su yok. Hastanelerde ameliyatlar yapılamıyor. Yakıtsızlıktan arabalar çalışmıyor. Arabalar çalışmadığı için çöpler toplanamıyor. Her açıdan kuşatılmış bir halk, silahlarla maruz kaldığı kıyımlar yetmiyormuş gibi bir de hayat şartlarının yok edilmesi nedeniyle ve göz göre göre ölüme, hastalığa ve yokluğa mahkûm ediliyor.
Böyle bir ortamda dünyanın gıkı çıkmıyor.
Olup bitenle ilgilenir gibi yapan birtakım ülke politikacılarının ağızlarından dökülen laflarda ise zerrece içtenlik yok:
Neymiş; Filistin sorunu çözülmeliymiş..
Oysa şu anda, ortada, bildiğimiz anlamda bir Filistin sorunu yok..
Bir “ölüm-kalım durumu” var. Dert var, feryat var!!
Hele bir de “arabuluculuktan” söz edenler yok mu?..
Şu ortamda neyin arabuluculuğu?
Sanki iki kişi mahalle kavgasına tutuşmuş da, birileri de “şunları öpüştürüp barıştıralım” arayışında!
ABD’nin “En beyaz siyah” unvanını fazlasıyla hakkeden Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bu kritik ortamda göstermelik bir Ortadoğu gezisi daha yaptı.
Her zaman olduğu gibi istikrarsızlığın kaynağını Filistin yönetimi olarak belirleyen Rice’a göre, kesilen müzakereler yeniden başlatılmalıymış.
Ayrıca ABD yetkilileri, hiç değilse bundan sonraki operasyonlar sırasında sivillere karşı daha dikkatli olunması noktasında İsrail’e uyarıda bulunacaklarmış.
Tam bir çocuk kandırma oyunu, tam bir dostlar alışverişte görsün durumu.
Yıllardır yaşanan dram aynı, o dramı yaşayan halk aynı, o halka o dramı yaşatan güç aynı, yapılan sözde diplomatik görüşmeler aynı ve söylenen içi boş laflar aynı...
BM’ye gelince; o da aynı.
Bu zamana kadar 300 kez kınadığı İsrail’i, bir kere daha kınadı.
Hem de hiç kaale alınmadığını bile bile.
Zaten onunki de “dostlar kınamada görsün.”
Zira, ABD’nin Halkla İlişkiler departmanı gibi çalışan BM’nin, bu aralar esas işi Suriye ve İran’ın BM kararları çerçevesinde hareket etmesini sağlamaya çalışmak!
Peki, Batı'nın insan hakları havarileri nerede?
Yoksa yine bir yerlerde buzlar arasına sıkışmış balıkları kurtarmak için helikopter hazırlamakla mı meşguller?
Kuşkusuz bu, Filistinlilerin yaşadığı ilk trajedi değil..
İsrail’in, Batılı devletlerce, hem başta petrolün kontrolü olmak üzere bölgedeki küresel çıkarlarını maksimize etmek için, hem de 2. Dünya Savaşı’nda Yahudilere yaptıklarından dolayı kendi vicdanlarını tatmin maksadıyla Ortadoğu’nun kalbine yerleştirilmesinden bugüne, Filistinlilerin dramı sürüp gidiyor.
Ancak İsrail ne yaparsa yapsın, şurası bir gerçek ki;
Halklar soykırımla yok edilemez, ölümle sindirilemez, açlık ve hastalıkla hizaya sokulamazlar.
Hele de acıları bal eylemiş Filistin halkını..
Dünyada zulümle nihai sonuca erişildiği görülmüş müdür?..
Yapılanlar sadece öfkeleri bileyecek, yeni intifadaların şimşeğini çakacaktır; o kadar!!
Aslında brifingci İsrail subayı, pek de haksız sayılmaz.
BM’yi sadece onlar değil, hiç kimse göremiyor!
münaşaka
Bazı gazetelerin “Muhalefete muhtıra” olarak nitelediği son Genelkurmay açıklamasına CHP’den verilen cevapta “Muhatabımız Başbakan’dır. Kimse araya girmek için özel bir gayret sergilemesin” denilmiş.
Oysa aynı CHP, 27 Nisan muhtırasını pek beğenmişti.
Eee, Nasrettin Hoca misali, kazanın doğurduğuna inananlar, öleceğine de inanacak!..
sözünözü
Bir halkın iniltileri arasında keyif sürmek krallık değil, zindan bekçiliği etmektir. (Thomas More)