İsrail’in çıkmazları ve Türkiye
İsrail öfkeli mi, şaşkın mı? Ayalon, alçak diplomasi keşfiyle kendini takdim ederken, özre mahkum oldu. Sonra geri dönme telaşı... Aynı hükümette, zıt ve tutarsız tavırlar... Kararsız, çok yönlü tavırlar... Bu tavırdan güven doğmaz. Güvensiz yola gidilmez. Bu durum, birinci derecede İsrail için, sonra, bölge ve Türkiye için önemlidir. Türkiye için bir kere daha önem taşır çünkü, İsrail’in kuruluşuna esas olan 1: Siyonist kongrenin uygulamadaki kararı, “İsrail vatanı, Süveyş Kanalı’ndan Kapadokya’ya kadar” diyor.
Yanlış başlamak yeni yanlışlar doğurur. Akıl, hak, hukukla bağdaşmaz. “TBMM, 367 ile toplanır” dersen, millet, zaman ve imkan kaybeder. Lav silahının, boru takdimi yanlıştır. Yanlış, güçle örtülürse, yen içinde kalan kırık gibi kangren olur. Rabbi hahamlar ve birçok Yahudi’nin ikazına rağmen, Siyonistlerin Filistin halkını vatanından sürerek devlet olma emelleri, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi. Ne kimsede huzur bıraktılar, ne kendilerinde. Bu yanlış, İsrail’in zorluklarını giderek artırıyor.
Ağca’nın hapisten çıkmasıyla, “Kuklaya değil kuklacıya; tetikçiye değil, çektirene bak” hikmeti yine gündemde. İsrail’in doğurgan yanlışları. Lieberman ve Ayalon gibiler bir tarafa, Tzipi Livni gibi ılımlı denenlerden de, Türkiye’ye dönüp, “Ya İsrail ve Batı’yı seçeceksiniz, ya İslâm alemini” türü abuk sabuk laflar. Biz, zaten İslâm alemiyiz. Önemli soru, “ABD ve Batı halkı, bu akıtılan kana daha ne kadar çanak tutabilecek? Başkasına dayanarak akla ve vicdana ters yola giren, yalnız kalacağı günü düşünmelidir. Burada asıl mesele, dayı edinip dayanarak adam olunmaz. Bir devlete dayanarak devlet olunmaz. Çok hata yapılır. Gün gelir, umulan dağlara kar yağar.
Define meraklısı her zaman vardır. Bir anda büyük imkanlar hayali... “Mescid-i Aksa’nın altını oyacak, Hz. Süleyman’ın hazinelerini bulacak ve onun saltanatına sahip olacak.” Böylesine katı ve bilinmez bir projeyle yakarak yıkarak nereye gidilebilir? Bu proje, sahibi ve insanlık için felakettir. İlk hamlede Kapadokya, sonra Hz. Süleyman’ın saltanatı... Böyle bir şartlanmışlık felakettir. İsrail’in bu felaketi başarma güvenceleri:
1) ABD ve Batı devletleri. 2) Evrensel gizli örgütler. 3) Siyonist örgütler. 4) Atom bombası. 5) Medya ve servet. 6) Şimdilik yalnız İslâm ülkelerini düşman edinir görünmesi. Müslümanlara atom edindirmemek. V.s. Ne var ki bunlar, devlet için esas şart değildir.
Detaylı plan ve program önemlidir. Fakat, önce olabilirlik ve gereklilik şartı vardır. Yalnız detaylı plan ve programla başarı sağlansaydı, Ergenekon olurdu.
Siyonizm’in, “Kapadokya’ya kadar vatan” dışında Türkiye’nin İsrail’le ilgili en acil meselesi, silah sanayimizin geleceğidir. Özel ve garip bir durum. Silah sanayiinde kolayca yapabileceğimiz işleri yapmıyor, imkanlarımızı kullanmıyoruz. Cömertliğimizi göstererek İsrail’den almak sanki tutkumuz. “Tank revizyonu ihalesi ne oldu?” diyen olsa, birilerine dokunuyor, “Anadan doğma Yahudi düşmanı” saldırısına uğranıyor. Böylece hazıra konma, gelişmemizi engelliyor. Şimdi de Heron insansız uçakları... CHP’li Adalet Bakanı 5 sene sonranın kadrolarını, fırsat varken doldurup, “Elbette CHP’lileri alacaktım” övüncünde bulunmasaydı, haber yapan medya olmayacak, millet de bilemeyecekti. “Şimdi dünya ile dost olduğumuz bir zamanda, bu ekonomik dünya krizinde ve kendi yapabileceğimiz bir işte 5 tane birden Heron? Teslimi ne zaman?” gibi soruların akla gelmesi, aydınlatılmaması rahatsız edici değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.