Necmettin Çakmak

Necmettin Çakmak

Yetimlerin hakkını kim yiyecek?

Yetimlerin hakkını kim yiyecek?

Türkiye'de özelleştirme furyası 1986 yılında başladı. Tarım alanında faaliyet gösteren devlet kuruluşlarının özelleştirilmesine ise, 1992 yılında başlandı. Faaliyet gösterdikleri bölgelerde yörenin öncü kuruluşları olan et kombinaları, çimento fabrikaları, süt fabrikaları, yem fabrikaları bir bir satıldı.

TEKEL'in özelleştirilme süreci, ilk olarak, 1990'lı yılların ilk yarısında Akhisar Sigara Fabrikası ile TEKEL'e ait iki önemli sigara markasının isim hakkının, bir yabancı çokuluslu şirketle kurulacak ortaklığa devredilme girişimi ile gündeme geldi ve o yıldan bugüne kadar artan bir baskı ve hızla devam etti.

Akhisar fabrikası için başlatılan bu girişimin o günlerde yapılan etkili eylemlerle püskürtülmesi sonucu, fabrikanın satışı durdurulmuş ancak bu kez TEKEL'in tamamını kapsamına alan bir özelleştirme planı geliştirilmişti. Hızla ilerleyen bu gelişmelerin sonucunda, başta Philip Morris, BAT (British American Tobacco), Rothmans gibi İngiliz, Amerikan ya da İngiliz-Amerikan ortaklı şirketler ve JTI gibi Japon şirketleri olmak üzere uluslararası sigara tekelleri pazar paylarını büyütmüşlerdi.

TEKEL'i yok etmek için IMF'nin talimatı Tütün Yasası, 20 Haziran 2001'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bu yasanın sosyal sorunlara neden olacağını belirterek veto etti. Fakat Sezer'in bu uyarısı dikkate alınmadı ve bir kaç ay sonra yasa kabul edildi. Yasa ile tütün üretimine büyük darbe vuruldu. Üretici tütün ekemez duruma geldi.

Babalar gibi satmak...

Daha sonra "TEKEL'i babalar gibi satarım" diyen Maliye Bakanı Kemal Unakıtan dönemi başladı. TEKEL önce üçe bölündü. Alkollü içkiler bölümü 2003 yılında 292 milyon dolara Limak-Nurol-Özaltın-Tütsab Girişim Grubu'na satıldı. Satın alan grup yaklaşık üç yıl sonra bu şirketi 950 milyon dolara Amerikan Texas Pacific Group'a sattı. Bu satış bile TEKEL' in nasıl yağmaladığını gösteriyor.

TEKEL'in altı sigara fabrikası ve markaları ise (Samsun, Tokat, Malatya, Adana, Maltepe, Bitlis) 1 milyar 720 milyon dolara British American Tobacco (BTA)'ya satıldı. Devlet Denetleme Kurulu'nun "Hizmete Özel" raporuna göre, Tekel'in sadece iki sigara fabrikası (Tokat ve Ballıca) üç yılda yapacağı kâra denk düşen bir para karşılığı altı şehirdeki fabrika satıldı. Bu fabrikaların arsaları Tokat'ta şehrin merkezinde, Adana'da şehrin en kıymetli yerinde, Malatya'da kentin merkezinde, Samsun'da denizin kıyısında. Ve yarın bunların üzerine konut yapılmak üzere en az 2-3 milyar dolara satacağı mülkler..

Buna ilaveten ayrıca satılmayan ve Tekel'in elinde kalan Yaprak Tütün İşleme Fabrikalarındaki tütünler içinden en kaliteli olanlarından 25 milyon kiloyu seçtirdiler. Bu tütün çok değerli. 125 milyon dolar değerindeki tütünü de İngiliz-Amerikan şirketi BAT'a hediye olarak sundular. Hâlbuki bu satış yapılırken çalışanlara Yaprak Tütün İşletmelerinin satılmayacağı sözü verilmişti. Tütün almayan, fabrikaları olmayan 147 yıllık TEKEL'in son birimi Yaprak Tütün İşletmeleri de daha sonra Özelleştirme İdaresi tarafından kapatıldı.

Tabi bu satışların salt ticari bir alışveriş olmadığını da hatırdan çıkarmamak gerekiyor: Bu fabrikaları alanlar tam 76 yıllık bir intikamı da alıyorlar. Nasıl mı?

BAT Yönetim Kurulu Başkanı Jan de Plessis, 30 Nisan 2008'de Londra'da yaptığı konuşmada, bu sinsi planı itiraf ediyor: "Sabır ve uzun vadeli hedeflerden bahsederken, arşivlerimizden çıkan 1932 yılında yapılan bir Yönetim Kurulu tartışmasını bilmek isteyeceğinizi düşündüm. 'Yıllık gideri 10 bin pound olan Türk Tütün Monopolisinin idaresini üstlenmeliyiz.' O tarihte bunun tatmin edici bir anlaşma olacağı düşünülüyordu. Bence yaptığımız modern anlaşma daha iyi ve her ne kadar bazı şeyler daha pahalı olsa bile, kesinlikle 76 yıl beklemeye değer..."

İşte TEKEL'in nasıl yok edildiğinin acı bir resmi. Tütün üreticilerini inim inim inleten, tütün kaçakçılığı yapıyorlar diye on binlerce insanımızı öldürten Fransız Reji İdaresi kaldırılarak kurulan TEKEL, ne yazık ki böylece özelleştirme adı altında yeniden yabancılaştırıldı. Hazineye sağladığı vergi geliri ile "devletin altın yumurtlayan tavuğu" TEKEL, parça parça satıldıktan sonra işçilere de "size ihtiyaç kalmadı" denildi.

İşte şimdi Başbakan Erdoğan'ın TEKEL'in hâlâ açık olan bazı işletmelerindeki iş yoğunluğunun düşük olmasından hareketle "Yan gelip yatıyorlar, yatarak para kazanıyorlar. Yetimin hakkını yedirmeyiz' diye itham ettiği, 12 bin TEKEL işçisi Ankara'nın ayazında çoluk çocuklarıyla kazanılmış haklarını kaptırmamak ve insanca bir yaşam için günlerdir sokakta, açlık grevinde.

Burada bir parantez açalım: Sayın Başbakan'ın 'Yetimin hakkını yedirmeyiz' dediği TEKEL'de acaba hangi Başbakan Yardımcısının oğlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır? Acaba şimdi TEKEL işçilerine yedirmediğiniz o yetim haklarını kim yiyecek?

Tekel işçilerinin durumu

Bilindiği gibi Tekel işçileri devletin 4-C politikasına karşı mücadele etmekte. Ancak, TEKEL işçilerinin haftalardır direndikleri 4-C, sadece bu işçilerin değil, daha önce özelleştirme nedeniyle işsiz kalan işçilerin de sorunu. Bu konumda olup da kamuda 4-C kapsamında çalışan 17 bin kişi var. Eğer TEKEL işçileri de bu statüyü kabul ederlerse toplam sayı 25 bini bulacak.

Peki, TEKEL işçilerinin direndikleri 4-C nedir?

Tekel işçilerinin günlerdir alanlarda eylem yapmalarının nedeni özelleştirmeler sonrası işsiz kalan işçilerin başka kamu kurum ve kuruluşlarında geçici istihdamlarını sağlayan 657 sayılı devlet memurları kanununun 4. maddesinin c fıkrası. İşçiler kıdem tazminatlarını aldıktan sonra bu kapsama girecekti. Bu maddeye göre bir işçi en çok 10 ay çalışabiliyordu. Ancak Tekel işçilerinin direnişiyle süre 11 aya çıkartıldı. Bu, en yüksek süre. Gerçekte ise bir yıl içinde çalışılan ay sayısı 4'e kadar düşebiliyor. Bu da dört ayda iki günden fazla sağlık raporu alamayan ve mazeret izni kullanamayan 4/C'lilerin hasta olmaya dahi haklarının olmadığı anlamına geliyor.

İşçilerin karşı çıktığı en önemli düzenlemelerden biri de maaşların tırpanlanması. Yaklaşık bin 200 TL alan bir işçinin maaşı, 4-C kadrosunda 630 TL'ye düşüyordu. Ancak direniş beraberinde bir miktar zammı getirse de sıkıntı var. Ayrıca 4-C kadrosunda çalışan bir işçinin ne mesai, ne de ücretli izin hakkı bulunuyor ve kazanılmış tüm özlük hakları elinden gidiyor. Bu uygulamanın en korkunç tarafı ise normal çalışma süresi haricinde ve hatta tatil günlerinde işçilerin, eğer 'devlet patronları' isterse yapmak zorunda oldukları bu çalışma karşılığı da onlara hiçbir şey ödenmiyor. 4-C'de çalışanlar patronlar tarafından keyfi olarak, kendilerine hiçbir tazminat ödenmeden işten çıkartılabiliyorlar.

Görüldüğü gibi bu uygulama, özelleştirmeler sonucu işlerini kaybedecek olan işçilerin sayısı arttıkça, onlarla baş edebilmek için devletin öne sürdüğü bir 'lütuf' uygulaması aslında

İşsizler ordusunun yeni neferleri...

AKP iktidarı, bu sürecin tekeller lehine sonuçlanması için bütün gücünü kullanıyor. Ve devletin sırtında 'bir yük' olarak gördüğü TEKEL'i satmakla kalmadığını gösterdiği gibi çalışanları da sokağa 'işsizler ordusunun bir neferi' olarak itmeye çabalıyor.

Dolayısıyla, 147 yıldır ülke ekonomisine katkılar sağlayan Tekel'i çalışanları değil yabancılara haraç mezat satan AKP iktidarı bu hale getiriyor/getirdi. Bir kere, verimsiz olduğu gerekçesiyle kapatılan bu kurumların özelleştirilmesi orada çalışanların suçu değil. Bu, AKP gibi hükümet edenlerin suçu... Niye mi? Arkadaş, sizin başına atadığınız yöneticiler 'benim memurum işini bilir' zihniyetiyle hareket ederlerse, oraları arpalık gibi kullanarak kötü yönetirlerse ve her yıl zarar üstüne zarar ettirirlerse burada suç kimin olur? Tabi ki oraya o yöneticileri atayanların olur.

O halde yapılması gereken bu ülkenin 'kan ve gözyaşı' üzerine bina ettiği tesisleri verimli ve etkin kullanacak yeni bir yönetim kadrosunu iş başına getirmektir. Ki, işler bir çırpıda düzene girsin, uluslar arası tekeller bu ülkede söz sahibi olmasın. Sonra bu apaçık bir hak ihlali değimlidir? Siz, hem adaletten bahsedeceksiniz, yetimin hakkını gözettiğinizi bas bas bağıracaksınız, bu ülkenin valilerine 'bacasını tütmeyen bir ev varsa onun sorumlu siz ve benim' diyeceksiniz; sonra da kalkıp binlerce insana bir anda 'ben senin sözleşmeni feshettim, seni daha kötü şartlarda daha ucuza çalıştıracağım' diyeceksiniz. Bunun adı açık söylüyorum, aymazlıktır. Eğer siz adaletten söz ediyorsanız, kapattığınız bu fabrikalarda çalışan işçilerle yaptığınız sözleşmelere sadık kalacaksınız. Ama ne gezer! Ayrıca burada sorun sadece fabrikaların kapanması da değildir. Ege, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün tarımı ile uğraşan en az 500 bin kişi bundan nasıl etkilenmiştir?

'Açılım' diye bağırdığınız bir dönemde Güneydoğu ve Doğu illerinde ekmeğini tütünden çıkaran 100 bin kişi bundan sonra ne yapacaktır, bu ekicilerin aileleri geçimlerini nasıl temin edeceklerdir?

TEKEL'in Yaprak Tütün İşletmelerinde çalışan binlerce işçi mali ve sosyal hak kayıpları ile nasıl yaşamlarını sürdüreceklerdir? Eğer bu soruların cevabını verecek bir iktidar ortada duruyorsa bana da haber versin. Ve de şunu da söylesin; bu ülke kiralık mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Çakmak Arşivi