Necmettin Çakmak

Necmettin Çakmak

Fakirlik üreten büyüme!

Fakirlik üreten büyüme!

Geçen hafta 2009 büyüme rakamları açıklandı. Ancak gösterilen tepkilere bakılırsa sanki Türkiye'nin geçen yıl çok iyi büyüdüğünü falan düşünebilirsiniz. Peki, ne oldu derseniz, Türkiye ekonomisi beklentilerin tam aksine yüzde 4,7 daralma yaşadı. 2009'un tamamı için ekonomideki küçülme hedefi orta vadeli programla yüzde 6 olarak belirlenmişti. Son tahminler ise küçülmenin yüzde 5,2 seviyesinde olacağı yönündeydi. Sonuç, yüzde 4,7 küçülme çıkınca derin bir "oh !..." çekildi. Son 10 yıllık süreçte ülke ekonomisi en yüksek büyümeyi, yüzde 9,4 ile 2004 yılında yaşadı. 2005'te yüzde 8,4, 2006'da yüzde 6,9, 2007'de yüzde 4,7 büyüme gösteren ülke ekonomisinde, küresel krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı 2008'in son çeyreğinde bozulma işaretleri gözlendi ve yıl toplamında büyüme yüzde 0,7'de kaldı. 2009'un ilk çeyreğinde ise 1929 krizinden bu yana görülmemiş bir daralma yaşandı. Ekonomi yüzde 14.5 küçüldü. İşsizlik yüzde 13'lere çıktı.

Şimdi ekonomi çevrelerinde bu yüzde 4,7'lik daralma yüksek mi, değil mi tartışmaları yapılıyor. Fakat yapılan yorumlarda hiç kimse bir ekonominin yüzde 4,7 oranında küçülmesinin, o toplumun yani halkın fakirleştiğinin göstergesi olduğunu görmüyor ya da göstermek istemiyor. Bu ürkütücü tablo karşısında iktidar sahipleri de, rakamları evirip çevirip başarı masalına döndürüyor. Oysa 4.7'lik daralma "unutulmayacak" bir rakam. 2001 krizindeki 5.7'lik tarihi daralmaya hayli yaklaşıyor. Bu krizle geçen kriz arasında sadece yüzde 1'lik bir fark var. Üstelik geçen krizde toparlanma çok daha güçlü olmuştu. O dönemde ihracat artışı ekonomiyi toparlama eğilimi gösterirken, bu kez ihracat yavaş seyretti ve kur etkisi de sınırlı kaldı. Diğer taraftan 2009 krizinin daha kısa sürdüğü de düşünülebilir. Çünkü 2001 yılında tüketim çok daha fazla daraldı ve tam bir yıl sürdü. Fakat 2009'da tüketim daralması 3 çeyrek sürdü. 2010 yılında ise bu daha uzun oldu. Ekonomi bu nedenle tam 4 çeyrek daraldı. Kaldı ki, 2010 yılında en iyimser büyüme beklentisi yüzde 5 kadar. Oysa 2001 krizinden sonra 2002 yılında büyüme yüzde 6,2 olmuştu.

2009'un son çeyreğindeki büyüme oranı da yüzde 6 olarak açıklandı. Nasıl oldu da yüzde 6 büyüme oldu ? Mustafa Sönmez, bunun son çeyreğin baz etkisi ile ilgili olduğunu söylüyor. Zaten TÜİK'te, milli gelir rakamlarını revize ederken, 2008'in son çeyreğinin küçülmesinin yüzde 7 olduğunu bildirmişti. Oysa düne kadar biz bunu yüzde 6,5 biliyorduk. Yine TÜİK, 2008 küçülmesinin yüzde 0,7 olduğunu açıkladı. Oysa, düne kadar biz bunu da yüzde 0,9 biliyorduk. Bu revizyonlardan dolayı hem 2009 küçülmesi hem de son çeyreğin verisi bir düzelme yaptı.

Tabii bütün bunlar Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK'in rakamları. Bu rakamlara inanacak olsak, Türkiye'nin güllük gülistanlık olması gerekirdi. Ancak Prof. Osman Altuğ'un şu değerlendirmesi resmi ortaya koyuyor: "Türkiye ekonomisi, kayıt dışı bir ekonomi... Alış-satış, gelir-gider, borç-alacak, envanter belli değil. Bu yapıda sağlıklı olarak milli gelir hesapları yapılamaz. Kişi başına düşen milli gelir hesapları eskiden olduğu gibi bugün de gerçeği yansıtmıyor. Hem büyüyoruz hem işsizlik artıyor. Tamamen bir çelişki var."

Evet, Altuğ'un dediği gibi resme toplu olarak baktığımızda, aslında bu krizin daha uzun ve daha büyük sarsıntıyla geçtiği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca 2009 yılında rekor daralma ilk çeyrekte yüzde 14.5'ti. Oysa 2001 yılındaki böyle rekor daralma yüzde 9.8'de kalmıştı. Dolayısıyla, 2009 yılında daha keskin bir ekonomik durgunluk yaşandığı da ortada. Dolayısıyla, Mustafa Sönmez'in de tespitiyle yüzde 4,7 daralma vahimdir; net bir yoksullaşmadır. Çünkü yoksullaşmanın boyutlarını kişi başına geliri dolar olarak hesaplayıp ifade ettiğimizde görünen şudur: 2002 yılında 3 bin 517 dolar düzeyinde bulunan kişi başına düşen gelir, Türk lirasının büyük ölçüde değerlenmesinin de etkisiyle 2008 yılında 10 bin 436 dolara kadar yükselmişti. Ancak 2009 yılında kişi başına düşen gelir 8 bin 590 dolara kadar geriledi . Bu, 1.846 dolarlık bir yoksullaşmadır.

Öte yandan unutulan bir gerçek daha var; o da yeni bir büyüme ivmesi yakalansa bile, bu büyüme, yeniden dış açık ve dolayısıyla cari açık verilerek yapılıyor. Son çeyrekteki yüzde 6'lık büyüme de, sıcak para, dış borç ve dış açığa dayalı... Yani araba yoldan çıkana kadar bir müddet böyle saman alevi gibi büyüyeceğiz. Dışarıdan yine değirmenin suyu akıyor. Zaten rakamlarda bunu teyid ediyor: 2010'un ilk 2 ayında ihracat , 2009'un aynı dönemine göre değişmemiş; 16 milyar dolar; ama ithalat 18 milyar dolardan 23 milyar dolara çıkmış. Yani hemen ilk 2 ayda 5 milyar dolarlık bir dış açık ortaya çıkmış.

Ve gelelim işsizliğe. İşin aslında en önemli tarafı da bu. Malumunuz, 2001 krizi toplumun tümü tarafından paylaşılmıştı. Bu nedenle sesi duyulan varlıklılar krizi abartmıştı. 2009 yılında ise krizin tüm yükü yoksullara bindi. İşsizlik en fazla bu krizde arttı. 2001'de işsizlik yüzde 6.9'dan 2002 yılında yüzde 9.6'ya çıktı. Bu krizde ise 2008'de yüzde 11'den 2009'da yüzde 14'e çıktı. Kısacası, kabul etsinler ya da etmesinler bu kriz 2001 krizinden beter çıktı. Saadet Lideri Numan Kurtulmuş'un da MÜSİAD Genel Kurulu'nda ısrarla altını çizdiği gibi, Türkiye, büyüse de küçülse de işsizlik arttı. Fakirlik bir üreten bir büyüme söz konusu oldu.

Ne var ki, işsizlik artarken hükümet bunu seyrediyor. Bundan sonrası için de hiçbir önlemi almaya niyet bile göstermiyor. Hatta bunu itiraf bile ederek ümitsizliği iyice artıyor. Ve bilmem dikkat ediyormusunuz; ne Başbakan'dan ne de ilgili bakanlardan işsizlik konusunda bir açıklama gelmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Necmettin Çakmak Arşivi