Demokratikleşme ile yüzde 10 barajı çelişkisi
Demokratikleşme ile yüzde 10 barajının birlikte savunulması çelişkidir
Halktan ziyade siyasilerimizin tavırları tam bir çelişkiler yumağı görünümünde. Demokratikleşmeden yanayız ama baraj bizim işimize yarayacak orandan aşağı indirilemez. Çünkü, buna toplum hazır değildir(!) demek tam bir tutarsızlık ifadesidir. Bunu da siyasiler siyasiler dillendiriyor. Bu sözle topluma iftira attıklarını bile düşünme gereği duymazlar. Halbuki toplumun seçim barajının yüzde 10 ya da daha aşağı olması konusunda bir tavrı yoktur. Bu bakımdan bir yandan demokratikleşme yönünde mücadele verdiklerini, adımlar attıklarını savunan siyasilerin öbür yandan da seçim barajının yüzde 10'un altına indirilmesi taleplerine karşı çıkarken bu düşünceleri için toplumu kullanmaları dikkat çekicidir.
Demokratikleşmeden, demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesinden yana olanların aynı zamanda seçmenin önemli bir bölümünün oylarının Parlamento'ya yansımasını engelleyen yüzde 10 barajını savunmaları bir çelişkidir. Eğer demokrasi deyince sadece bir parti kendisine uygun düzenlemeleri anlıyorsa bu istenen demokrasi değil, kendi partisinin iktidarına süreklilik kazandırmak için çaba göstermek anlamına gelir. Elbette kimsenin samimiyetini ölçme imkanımız yok. Hem demokratikleşme hem de yüzde 10 barajının savunmasında samimi olunabilir ama bu samimiyet yaşanan çelişkiyi ortadan kaldırmaz.
Özellikle demokratikleşme ve yüzde 10 barajını savunan siyasi irade aynı zamanda ne pahasına olursa olsun AB'ne girmek istediklerini her fırsatta dillendiriyorsa bu çelişki katmerli hale gelir. Çünkü, AB ülkeleri içinde yüzde 10 seçim barajı olan başka bir ülke yoktur. AB ülkelerinde en yüksek seçim barajı yüzde 5'tir. Bize en yakın seçim barajı yüzde 7 ile Rusya'da var. Hani şu yıllarca komünist partisinin tek parti yönetimi altında kalan, uzun yıllar boyu Türkiye'de tu kaka diye aleyhte gösterilen yaptırılan Rusya. Yani 80 yıllık komünist yönetimin ardından kısa zamanda Rus halkı bile yüzde 7'lik seçim barajını içine sindirebilmiş iken Türk toplumunun yüzde 10'luk barajın düşürülmesine hazır olmadığını söylemek Türk halkının Rus halkı kadar demokrasiyi hak etmediğini söylemek anlamına gelmez mi? Böyle bir yaklaşım topluma haksızlık olmaz mı?
Seçim barajının yüzde 5 ya da 7'ye indirilmesi belki koalisyonları gündeme getirebilir. Koalisyonlar da istikrarsızlığa yol açıyor diye karşı çıkmakta mümkündür. Ancak, koalisyon hükumetleri ülkemizde istikrarsızlığa yol açıyorsa bunun sorumlusu millet değil siyasi kadrolardır. Siyasi kadroların demokrasiyi ve millet iradesini içlerine sindirememeleridir. Eğer bir seçimden iki ya da 3 partinin hükümet kurması sonucu çıkmışsa buna siyasi partilerin saygı duyması gerekir. Bizi niçin tek başımıza iktidar yapmadın diye millete küsmek, hükümet kurulmasını engellemeye kalkışmak sanıyorum demokrasiyi milletin değil siyasilerin sindiremediğini gösterir. Nedense bazı siyasi partilerimizin liderleri hep tek başlarına iktidar istiyorlar. Elbette bir siyasi partinin tek başına iktidar olmasını istemesi çok doğaldır. Ancak bunun yolu her seçimin ardından seçmen oylarının yüzde 40'tan fazlasının Parlamento'da temsil edilememesi olmamalıdır. Siyasi partilerimiz demokrasinin ortak noktalarda uzlaşmak olduğunu bir türlü kabul etmek istemiyorlar. Bir diğer ifade ile diğer partilerinde haklı ve doğru talepleri olabileceğini düşünmek işlerine gelmiyor.
Sonuç olarak diyebiliriz ki aslında toplumun demokrasiyi sindirememesi gibi bir durum söz konusu değildir. Ya birileri yıllardan beri ele geçirdikleri konumlarını ve iktidarlarını kaybetmek istemediklerinden ya da siyasi partilerin sadece kendi menfaatleri üzerine bina edilmiş yaklaşımları ülkemizde demokrasinin hala tartışma konusu olarak sürmesine sebep oluyor. Yukarıda da sıralamaya çalıştığım gibi siyasiler çelişkilerinden kurtulabildikleri an ülkemizin demokratikleşme diye bir gündem maddesi olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.