Köleliğe ‘evet’ diyenler parmak kaldırsın!
Bugün derinleşen kriz işten çıkarmaları yaygınlaştırdığı için yoksulluğu da derinleşiyor. Haliyle her işsiz kendine bağımlı olan birkaç kişinin de yoksulluğunu temsil ediyor. Diğer yandan işten çıkarmaların neden olduğu gelir kaybının yanı sıra işsizliğin ücretleri baskı altına alması da yoksullaştırıcı etki yapıyor. Yani, işsizlikle birlikte 'çalışan yoksullar' da artıyor.
Ancak ne hazindir ki, iş kaybetme ya da bulamama korkusu hepimizi öyle bir duruma itti ki, bugün 'en beter' çalışma koşullarına bile eyvallah dememize yol açtı. Tabi bunu fırsat bilen patronlar da iyi ücret ve sosyal haklardan yararlanan çalışanlarını 'krizi de bahane ederek' kapının önüne koyup, güvencesiz, daha düşük ücretle çalışmaya hazır yenilerini alarak sömürü düzenlerini sürdürdüler/yoğunlaştırdılar. Bazıları öylesine yollara başvurdu ve tekliflerde bulundular ki, insanın 'insan' olduğundan utanası geldi. Medyaya da yansıdı. Bir işadamı 'tuvalet takip sistemi' kurarak çalışanları kontrol altına almayı teklif bile etti.
Buraya kadar neden bunları anlatma gereği duydum.
TÜSİAD'ın yeni başkanı Ümit Boyner, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak, sadece Türkiye değil, tüm dünyada yaygınlaşan istihdamsız büyüme sürecinin yeniden tekrarlanma ihtimaline karşı işgücü piyasalarına esneklik sağlamanın tek çare gibi gözüktüğünü söylemiş. Yani, "İşçilere, çalışanlara az para verelim, kârımız çok olsun" demek istemiş. Ancak, öte yandan 'Yüzümüz Avrupa'ya dönük olsun" demeyi de ihmal etmemiş. Ne bir eksik, ne bir fazla! Küreselleşmeci TÜSİAD'ın tek derdi var; esnek istihdam. Esnek istihdam talebindeki gerekçeye de bir bakar mısınız: İşgücü, işsizlik artarken istihdam imkânı azalıyor. Tam bir fırsatçılık. Bu fırsatçılığı, aslında Başbakan teşvik ediyor, patronlara akıl veriyor: "Krizi fırsata dönüştürmek adam gibi adamların işi. Bunu fırsata dönüştürebilirsiniz" Ve cesaret veriyor: "Eğer isterseniz tek adamla bile süt çıkarırsınız"
Hatırlayın, daha önce de TÜSİAD ve hükümet, Cumhurbaşkanı'nın yoğun baskılar sonucu veto etmek zorunda kaldığı Özel İstihdam Büroları aracılığıyla işçi kiralamak için nasıl yoğun çaba sarf etmişlerdi. Gerçi şu anda da "Bir fırsatını bulsak da ÖİB'lerin işverenlere işçi kiralamasını uygulamaya sokabilsek" peşindeler. Çünkü ÖİB aracılığıyla işçi alırlarsa, iş ile işçi arasına ÖİB girecek, işveren ile işçi arasına ÖİB girecek ve dikensiz gül bahçesi, çöpsüz üzüm olacak.
Aslında işten çıkarmalar geçen on yılda Amerika'nın dünyaya ihraç ettiği bir olgu haline geldi. Birkaç yıl önce Stockholm'de düzenlenen bir konferansta ABD'li bazı yöneticiler Amerika kadar rekabetçi olabilmek için Avrupa ülkelerinin ve Türkiye'nin ABD'yi izlemesi ve işgücü piyasalarını 'esnek' hale getirerek işten çıkarmaları kolaylaştırması gerektiğini söylemişti.
Çark, çalışan sömürüsü ile dönüyor
Sonra... Türkiye'nin iç piyasayı genişletmek ve istihdam sağlamak için TÜSİAD'la paylaşabileceği bir şey yok ki! Zaten üyeleri katma değerin yüzde 50'sine sahip. İstihdamdaki payları yüzde 10'u zor buluyor. Hem TÜSİAD'ın kamu gelirlerine de bir faydası yok. Dâhilde işleme rejimi TÜSİAD üyelerine çalışıyor. Üyeler, dolaylı vergiden kurtuluyor. İhracatta KDV iadesi alıyor.
Şimdi siz Boyner'i dinlerken sanırsınız ki daha çok kâr etmek isteyen patronlar örgütü değil de Türkiye'de işsizlere iş sağlamak için kurulmuş yardım derneğinin başkanı. İşyeri açanın, işletme kuran özel sektörün tek bir amacı vardır, o da kâr etmek. Yoksa işçiye iş vereyim, onlar da iş sahibi olsun diye bir düşüncesi olmaz. Mecbur olduğu için işlerini yaptıracak birilerini işe alır. Zaten hedef kısa vadeli karsa adam şunu söylüyor: Bu sene ISO 500'DE 150 sıradaydım. İyi tamam orda dur. Hayır! Çalışanlarına dönüp diyor ki bizim hedefimiz yüzüncü sırada olmaktı yüz ellide kaldık seneye bunu yakalamamız lazım. Yüzü yakalayınca bitiyor mu? Bu sefere ellinci olmamız lazım. Birinci olduğunuz zaman arayı açalım, böyle bir şey olmaz. Çalışanlarınız sürekli size kazandırdığı halde siz sürekli sonu gelmeyen başka bir şey önlerine koyuyorsunuz. Ve bunu da yaparken çalışanları hakikaten ne olup bittiği bilmeden muazzam bir sömürüye kurban ediyorsunuz. Bakın etrafınıza, emek ve emekçiler devamlı savunmada, sermaye ve kârı amaç edenler ise her türlü aracı kullanarak devamlı saldırıda.
Elbette bunu sadece TÜSİAD yapmıyor, adı muhafazakâr bazı işadamı dernekleri de bu yasanın çıkması için ellerini ovuşturmaktalar, ne yazık ki! Zaten, bunu kabullenmeseler, Boyner'in açıklamasına karşı tepkilerini anında ortaya koyarak, 'adalet terazisi'nin yanında yerlerini alırlar, kapitalizmin esiri olmadıklarını belli ederlerdi. Ama nerede! Maalesef onlarda (bazıları tenzih ederim) "paranın rengi yoktur" demiyorlar mı? Diyorlar ve doğru diyorlar. Niye? İşte bu yağma ve talan düzenini sürdürmek için. Rahmetli "Bilge Kral" Aliya İzzetbegoviç ne güzel özetlemiş: "İslam vermeyi, kapitalizm ve sosyalizm el koymayı emreder." O halde...
Sonra git, akşam tekrar gel!
Peki, nedir esnek istihdam? Esnek olmayanı hangisidir? Esnek olmayanı, iş yasalarının geçerli olduğu, sendika, grev, toplu sözleşme hakkının, işçilerin kayıtlı çalıştırılmalarının hukuki zorunluluk olduğu çalışma düzenidir.
Bunu esnetmek demek ise, bu hakların budanmasıdır. İşten çıkarmanın kolaylaştırıldığı, işçiye, bir işten başka bir işe geçerken, geçen zaman içinde para vermemektir. Mesai, kendi emrettiği zamanlarda işe gelmesini sağlama, başka işverenlere gitmesine istememe, uzun süreli tepe tepe çalıştırma imkânlarının sınırsızca kullanıldığı, vahşi kapitalizm dönemine dönüş talebi, isteğidir. Yani "Canım isterse geleceksin ama ben sana canımın istediği kadar para vereceğim, sen de sesini çıkarmayacaksın" demektir.
Aslında Sosyal güvenlik uzmanı Ali Tezel'in verdiği şu örnek her şeyi anlatıyor: "Bir metro istasyonunda büfe çalıştıran bir işverenin en çok işi olduğu saatler, insanların sabah işlerine (07.00-09.00 saatlerinde) giderken 2 saat ve akşam evlerine (18.00-20.00 saatlerinde) dönerken 2 saatlik zaman dilimidir. İşveren, bir işçi alırken 'Sadece sabah 2 saat işe geleceksin. Sonra git, akşam tekrar 2 saat işe gel. Ben de sana günlük 4 saat para vereceğim' demektedir."
İşte TÜSİAD'ın istediği budur. Eğer bunu kabul ettirebilecek bir yasal altyapı da oluşursa işçi esnek saatlerde çalışmış olacaktır. Bu durumda işçinin alacağı para yarım yevmiye olacak, ama gün içinde iki kere işe gidip geleceği için ulaşım masrafı ikiye katlanacaktır. Öğle yemeğini de işveren değil işçi ödeyeceği için giderleri artacaktır. Bu durum, işveren açısından az para vermek demektir. Esnek çalışma modelinde işçilerin gelirleri azalırken, işverenlerin giderleri düşmektedir. Ancak, ne hikmetse geliri düşen esnek çalışan işçinin giderleri esnememektedir.
Dolayısıyla TÜSİAD'ın dikte ettiği bu teklif tıpkı AK Parti hükümetinin ilk başladığı günlerde emeğin milli gelir içindeki payı yüzde 32 iken şimdi nasıl yüzde 17'ye düşmüşse, bu payı daha da azaltmanın yolu anlamına gelmektedir. Sosyal Güvenlik uzmanı Ali Tezel, şayet patronlar Meclis'ten esnek çalışma modelini geçirebilirlerse emeğin milli gelirden aldığı payın, Çin'de olduğu gibi yüzde 10'a indirebileceğini söylüyor. Tezel, "Ancak, kendileri için örnek gösterdikleri AB ülkelerinde, emeğin milli gelir içindeki payının yüzde 40'lar düzeyinde olduğunu görmek istemezler. Yani, kendileri için AB'yi isterken, emeğin Çin'e gitmesini isterler." diyor.
Görüldüğü gibi çalışma hayatı hepimiz için zor. Hele hele patron değil de işçiyseniz bu daha da zor. Ancak ümit var olmayı sürdürelim. Şuna emin olun, kâr hırsı ve sermaye birikimi her şeyin önündeyse, o sistem biriktire biriktire krize girip yok olur gider. Artık, bir tarihin sonuna gelinmiştir. Rakiplerini ortadan kaldıran, tek kalan, serveti azınlıkta biriktiren, Fikret Başkaya'nın ifadesiyle 'Ölü emek uygarlığı' olan kapitalizmin sonuna gelinmiştir. Yani, hedonizm, tüketimin tanrılaştırıldığı zevk alma dürtüsü ve üreticinin de kısa vadeli mülkiyet biriktirme hırsının sonu gelmiştir. Yapmamız gereken samimi olmaktır; mücadele edip kapitalist Batılının evimizde terk ettiği kirli gömleğini giymeme basiretini ve yüceliğini gösterelim. Batmakta olan bir sistemden elbette ki yepyeni bir dünya kurulacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.